Günler bir kelebeğin yaşamı kadar hızlı geçerken, benim yaşam diye adlandırdığım her şey elimden gün gibi geçip gidiyordu. Yaşamın tadını tuzunu tam anlamıyla kaybediyordum. Gözlerimi açıp pencereden içeriye giren güneşe bile bakmaya mecalim yoktu. Hoş, mecalim olsa da isteğim var mıydı?
Bir odada geçirdiğim günlere selam veriyordum, yaşadığımı gören tek bu oda vardı. Babamla bile görüşmüyordum. Geceler bana eşlik ederken gündüzlerden elimi ayağımı çekmiştim.
Babam sabahları işe gidiyordu, üç dört gibi eve döndüğünden o saat aralıklarında uyuyor olmayı tercih ediyordum. O günden sonra konuşmamıştık. Ellerinden kayıp gidiyorken, bunu fark etmiyor oluşunu garipsemiyordum.
Bacaklarımda yaz olmasına rağmen bir battaniye varken gözlerim karanlığı bir nebze olsun aydınlatan aya takılmıştı.
"Yine görür müyüm seni?" Dudaklarımdan fısıltıyla dökülen bu kelimelerin ardından içimi rahatlatmak amacıyla derin bir nefes almıştım.
"Neden görmeyeyim ki?" Yüzüme muzip bir gülümseme yerleştirdikten sonra üzerimdeki battaniyeyi usulca yere bırakmış ve ardından tekerlekli sandalyemle yola koyulmuştuk.
Kapımın önüne geldiğimde kulpunu yavaşça indirmiş ve ardından geriye doğru çekilmiştim. Kapı aralandıktan sonra hızla odayı terk etmiştim. Asansörün önüne gelirken kimsenin ses duymaması için elimden geleni yapıyordum.
Babam uykusu hafif bir insan olduğundan hareketlerim yavaştı. Asansöre bindikten hemen sonra kapının kapanmasını beklemeye başlamıştım.
Neden görmek istediğim konusunda bir fikrim yoktu. Bir teşekkür için olabilirdi. İki kez hayatımı kurtarmış birine teşekkür etmek istiyor oluşum garip değildi.
Asansörün kapısı açıldığında yüzüme bir gülümseme yerleştirerek kapıya doğru ilerlemiştim. Gözlerimi radar misali etrafı gözetlerken hızla kapıya yöneldim. Kapının önünde durduğumda kulpunu indirmek için nefesimi tutmuştum. Kulpu indirdikten hemen sonra bir operasyon başarmış edasıyla evi terk etmiştim.
Tekerlerim yokuşu görür görmez hızlanmaya başlamıştı. Yanımdaki tuşla frenlemiştim ve aşağıya yavaş yavaş iniyordum. Saatin on bir sularında olduğunu düşünürken yanımdan geçen arabalarla garip bakışmalar yaşıyordum.
İnsanların kendi aralarında bu deli bu saatte ne yapıyor diye konuştuğunu hisseder gibiydim.
Aşağı doğru inerken etrafıma usulca bakınıyordum, görmek istediğim kişiyi arıyordu gözlerim. Sanki biri çekip çevirecekti beni. "Bu saatte burada ne işin var?" Sesinin tınısı kulaklarıma yerleşmişti sanki. Bir cümleye ihtiyacım vardı sanki. Duymak istediğim tek bir cümle istiyordum.
Gözlerim siyah denizi gördüğünde içimi rahatlatmasını istediğim bir nefes almıştım. Sanki biri beni orada bekliyordu. Kendi kafamda kurduğum rastlantılara inanıyordum.
Güveneceğim bir liman mı arıyordum yoksa iki ilgi beni benliğimden uzaklaştırıyor muydu? Tanıyamadığım bir kız vardı içimde. Tanışmak istiyordum bu kızla. Sanki bambaşka biri gibiydim. Eski asosyal Mavi, şimdi ki Maviyle karşılaşmıştı. İki kız birbirine bakarken karşılarında yabancı varmış gibi göz teması kuramıyordu.
Sahile geldiğimde karşıdan karşıya geçerken dikkatli olmaya özen gösterdikten hemen sonra denize doğru usulca yaklaşıyordum. Gözlerim etrafımda gezinirken aradığımı bulmaya çalışır gibiydim.
Gözlerim simsiyah denize dalarken içimdeki hüzün yüzüme yansımıştı. Ne sanıyordum ki? Bir iki kez burada karşılaştık diye onunla hep görüşeceğimi mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?