Anılar bizi sürekli acılara sürüklemez mi? Yaşanmış şeyler bir süre sonra acı verir sana. Yaşadığın için pişman olursun o anları. Keşke yapmasaydım dediğine şeylere, yeni şeyler eklenir. Pişmanlığı da getirir yanı başında sana. Hiç konuşurken düşünür müyüz? Ben bunu diyorum ama o ya üzülürse der miyiz? İnsanların üzülüp üzülmemesi gerçekten çoğu zaman umurumuzda olur mu? Onlar bizim umurumuzda olmazlar ama biz onların umurunda olmak isteriz. Beni neden anlamıyorsun diye sorarız mesela. Peki bu soruyu soruyor muyuz kendimize, onları anlıyor muyuz?
Kucağında durduğum adama usulca bakarken, şaşkın gözlerim ölümden döndüğümden dolayı mıydı? Yoksa baktığım bir çift gözü daha önce zihnime kazımış olmamdan mıydı?
"Hiç başın beladan kurtulmaz mı senin?" Ses tonu yüzündeki ifadeden daha sertken, saçları anlını kaplamıştı. Sinirlendiğini saçlarıyla kapattığı kaşlarının arasındaki çizgiden anlayabiliyordum.
Söyleyecek sözüm var mıydı? Mesela bir teşekkür etmeli miydim? Ya kızarsa diye düşünmeye başlamıştım. Bakışları, duruşu, sesi bu kadar sert olan bir adamın teşekküre ihtiyacı var mıydı gerçekten?
Kendini geriye çekerek beni yavaşça bırakmıştı. Yan olarak kalan ben kendimi düzeltmek için bacaklarımı düz döndürmüştüm ve ellerimden yardım alarak yarı oturur pozisyona gelmiştim.
Yanıma düşen sandalyeyi kaldırmış ve yanıma koymuştu. Gözlerim ondayken onu incelemeye başlamıştım. Boyu 180 civarıydı, kilosu 70 şeklinde tahmin ediyordum. Üzerindeki kıyafetlere gözüm takıldığında üstünde mavi bir kot pantolon, üstünde ise beyaz bir tişört vardı. Üzerine giydiği kot ceketi pantolonun tonlarındayken tişörtü gibi ayakkabıları da beyazdı. Gözlerimi ondan aldığımda bana doğru eğilmişti.
"Bırak, ben kalkarım." Dudaklarımdan öfkeyle dökülen bu kelimelere içimdeki Mavi kızmıştı. Bencil diye bağıran bir kız çocuğu vardı içimde. Bana öfkesinden asla geri kalmıyordu, bu küçük kız. Derin bir nefes aldığımda içinde olduğum duruma bakmıştım. Nasıl kalkacaktım? Kendi kendime kızmaya başlamıştım. Gerçekten burnumun dikine dikine gidip pişman olmaktan bıkmıyordum.
Gözleri bende olan adam kafasını kaldırmış ve derin bir nefes almıştı. Başımın belası diye içinden geçirdiğini duyar gibiydim. Bana yaklaşırken kaşlarımı çatmıştım. Eğildikten hemen sonra bir elini dizlerimin altına yerleştirmişti. Bana dokunmasıyla tüylerim diken diken olurken bulunduğum ortama şaşıramadan diğer elini sırtıma yerleştirmişti. Yüzü dudaklarımın hemen önündeyken beni yavaşça olduğum yerden kaldırmaya başlamıştı. Gözlerim kızaran ve birbirine değen dudaklarına dalmışken kokusu burnumda bahçeler bırakıyordu.
Beni tam anlamıyla kaldırdığında gözlerini gözlerime değdirmişti. Yüzünü yüzüme tam çevirdiğinden verdiği nefes yüzüme yerleşiyordu. Yutkunarak gözlerimi sakince kapatmıştım.
"Sana ihtiyacım yok demiştim." Sözlerimden hemen sonra gözlerim açılmıştı. Hala bana baktığını anlamıştım. Gözlerini kilitlediği gözlerimden aldıktan hemen sonra sandalyenin önüne gelmişti. Ayağıyla tekerleğin birine basıp sandalyeyi sabitlemişti, beni usulca tekerlekli sandalyeme bırakmıştı. Ardından sandalyemin önüne gelerek eğilmişti. Gözlerim hal ve hareketlerini izlerken, ellerini bacaklarıma koymuştu ve ayaklarımı yerine yerleştirmişti. Diğer ayağıma da aynısını yaptıktan sonra gözlerime baktı.
"Bu saatte tek misin?" Sorduğu soruya cevap vermemeye karar vermiştim. Hem o kimdi ki? Tekerlerimin yönünü sağa çevirdikten sonra iterek ilerlemiştim ve onu orada bırakmıştım.
"Soru soruyorum." Diyerek önüme geçmişti, tekerleklerimi durduktan sonra ona sinirle bakmıştım. Bana yaklaşarak önümde tekrar eğilmişti ve kollarımı koyduğum yere ellerini yerleştirmişti ve beni kendine doğru çekmişti. Beni kendine çekmesiyle nefesimi tutmam bir olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?