Acılar, sizi ne kadar değiştirebilir. Hiç olmadığınız bir kimliğe bürünebilir misiniz? Adını bilmediğiniz şeyleri acılarınızı unutmak için kullanır mıydınız? O kullanmıştı işte yaşadıklarının bedelini bu şekilde ödüyordu. Yada ödemek zorunda hissediyordu.
Üzerinden iki gün geçmişti. Ben hala otelde oturuyor etrafı izliyordum. Uyandığım yerden kalkmamıştım bile. İçimde ki bulantı hala geçmemişti. Deniz, yanımdan kalkmış ve gitmişti. Bense camdan yine dışarıyı izliyordum.
Ayağa kalktığımda midemde ki ağrı kendini daha çok belli etti. Kramp girmişti ve ben duvara yaslanıp yüzümü buruşturmuştum. Elimi karnıma bastırarak dudağımı ısırdım. Yavaşça lavaboya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeriye girdim. Suyun akmasına izin verdim ve bir miktar suyu ellerimin arasına alarak yüzüme çarptım. Bu beni rahatlatmıştı. Musluğu kapatıp karşımda duran aynaya baktım. Kim olduğumu tanımakta zorluk çekiyordum artık. Olmadığım birine bürünmüştüm ve bu beni rahatsız etmiyordu. Tam rahatsız olmam gereken yerde olmuyordum. Bu garipti.
Yandan kağıt havlu alıp yüzümü kuruladım ve lavabodan çıktım. Masada duran kahve makinasına ilerleyip, biraz kahve yaptım.
Kahvemi alıp camın önüne geldim ve o günü düşünmeye başladım.O gün Erdem'le birlikte kapıdan içeri girdik. Demir oradaydı. Benim içeri girdiğimi görünce elindeki hapları masaya bıraktı ve bana doğru hızlandı. Erdem önüme geçip Demir'i durdurmuştu.
"Demir, sakin ol bir abi. Ben getirdim onu buraya." Demişti Erdem. Demir'in gözlerinde kin vardı ve o bakışları bu sefer Erdem'i bulmuştu. Gözlerinin içine derin derin bakıyordu ve başını kaldırmış şekildeydi. Ben bakışlarımı yere indirmiştim. Gözlerinde ki nefretten korkuyordum.
"Seninle konuşmak istediği şeyler varmış." Demişti ve bunu derken önümden çekilmişti. Demir'in bakışlarını üzerimde hissediyordum.
"Bir daha bana sormadan hiçbir şey yapma, Erdem!" Demişti ve bunları tane tane söylemişti, Erdem'in isminde bastırarak dile getirmişti. Yanımdan geçerek çıkmaya yeltendiğinde
"Benden bu kadar mı korkuyorsun?" Demiştim fakat bunu derken kendimden eminmiş gibi söylemiştim. Aslına bakarsam değildim. Arkamı dönüp gözlerinin içine baktım. Yaklaştım. Onun arkası bana dönüktü.
"Canını bu kadar yakabileceğimi hiç düşünmezdim." Demiştim ve bir adım daha atıp iki kolumu birleştirmiştim. Oda arkasını dönüp bana bakmaya başlamıştı. Bunu yaparken kafasını eğmiyor, göz kapaklarını indiriyordu.
Bana yaklaşıp kolumu tuttu ve sıktı."Canımı yakman için çok uğraşman lazım. Ben senin gibi pamuklar içinde büyümedim." Demişti. Suratımı buruşturmuştum. Bunu nerden biliyordu? Kolumu bıraktı.
"Sadece konuşmak istiyorum. Bu kadar korkak olma." Demiştim. Ona meydan okuyordum çünkü anlayabileceği dil buydu.
"Benimle konuşabilmen için şartlarım var. Yapabilirsen neden olmasın?" Demişti. Yanımdan geçip masasına ilerlemişti ve çekmeceyi açmıştı. Erdem durmuş bizi izliyordu. Koltuğuna oturdu ve eliyle karşısında duran koltukları işaret etmişti. Erdem ayaktaydı. Demir masaya beyaz bir poşet atmıştı ve bakışları bu sefer iğneleyiciydi. Erdem masadakileri fark etti ve masaya yaklaştı.
"Demir, saçmalama abi. Kız daha 18 yaşında. Kaldıramaz." Dedi. Demir, Erdem'e sinirli şekilde baktı ve ekledi.
"Sen karışma Erdem. Madem benimle konuşmak istiyor. Sonuçlarına katlanacak." Dedi. Sonra bakışlarını bana çevirdi ve koltuğuna iyice yaslandı. Ardından elini dudaklarına götürdü ve yaptıklarımı izlemeye koyuldu. Ben masanın üstünde ki poşeti aldım. İçini açtım ve poşetin içindeki hapları gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?