Gözlerimi açtığımda kafam direk Deniz'in oturduğu yere döndü. Bütün gece uyumamıştı ve beni beklemişti.
"Uyumayı sevmiyorsun herhalde." Diyince odaklandığı yerden bana dönüp baktı.
"Zaman kaybı." Dedi.
"Gittiler mi?" Diye sordum. Deniz' de onaylarcasına kafasını salladı. Tekerlekli sandalyem odaya gelmişti. Deniz ayağa kalkıp yanıma yaklaştı. Beni kucağına alarak sandalyeye oturttu. Sandalyeyi dolabın önüne çekti.
"İstediğin kıyafetleri seç, gideceğiz." Dedi ve beni biraz daha ileri sürdü.
Siyah pantolon, beyaz crop seçtim. Aldıktan sonra Deniz beni yatağıma geri yatırdı ve odadan çıktı. Yatarken ellerimle giyinebiliyordum. Aynı zamanda duşumu da bu şekilde alıyordum. Pek zor olmuyordu çünkü böyle yaşamaya alışmıştım. Giyindikten sonra Deniz'e seslendim. Deniz içeri girince ayakkabılarımı giydirdi ve beni sandalyeye geri oturttu."Nereye gidiyoruz?" Diye sorunca bir şey söylemedi ve sessiz ol işareti yaptı. Kuzey oturma odasında sızmıştı içerisi içki kokuyordu ve ben hiç içmediğim içim midem bulanmıştı. Deniz yavaşca yazlıktan beni çıkardı. Arabanın önüne geldiğimizde beni kucağına alıp ön koltuğa oturttu. Sandalyeyi katlayıp arka koltuğa bıraktı. Şöför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Bense insan elinin değmediği güzel dağlara, yeşilliğe ve önünden geçtiğimiz göllere bakıyordum. Bir bakıma insan elinin değmediği her şey ne kadar da güzeldi. Dünya aslında yaşanılacak en güzel gezegendi. Dünyanın kiri bizdik. Yerlerde çöp olmayan bir dünya düşündüm. Hayvan cinayetlerinin olmadığı, boş yere kullanılan suların kirliliğinin olmadığı, parfümlerden delinen ozon tabakasının sapa sağlam olduğu... Başımıza bir şey geldiğinde aslında hep Dünya'yı suçluyoruz ama şunu bilmiyoruz ki biz Dünya'yı öldürüyoruz. Kafamdaki düşünceleri gerçekleştirmek isterdim. Düşüncelerime bir perde çekip Deniz'e döndüm.
"Artık söyleyecek misin?" Diye sordum. Deniz köşede ki sahile çekti arabayı. Hızlı bir dönüşle durdu. El frenini çekip bana döndü.
"Kemal bey aradı. Bana bir şey anlattı. Beynin de bir tümör olduğunu ve bunu o gün ki emar da fark etmediğini incelediğinde gördüğünü söyledi. Arka tarafta kaldığı için kendini gizlemiş. Aslında yürümemenin sebebi psikolojik değilmiş, kazadan kaynaklanan bir şey de değilmiş. Kaza da kafanı vurduğun için tümör hareket etmiş. Şimdi hastaneye gidiyoruz. Ameliyat olabilirsin." Dedi ve sürmeye devam etti. Bense hala aynı pozisyonda durmuş dediklerini sindirmeye çalışıyordum. Kafamda bir tümör mü vardı şimdi benim? Aklımda tek bir soru vardı.
"Ameliyat olursam yürüyebilecek miyim?" Dedim ve bu fısıldıyla çıkmıştı. Seslenmedi. Ne yani ölecek miydim? Kafam çok karışmıştı. Bir an önce hastaneye gitmek istiyordum. Deniz'in elini tutmaya çok ihtiyacım vardı. Korkuyordum hemde çok...
Deniz arabayı durdurunca hastaneye geldiğimizi anlamıştım. Deniz elini el freninin üzerine koyunca elimi bir anda elinin üzerine koyunca Deniz ellerimize baktı.
"Gitmesek mi? İki ay yaşamışım zaten biraz daha yaşarım ne olur ki?" Diyince Deniz gülümsedi. Elini elimin altından çekti ve arabadan inip tekerlekli sandalyeyi aldı. Sandalyeyi açtı ve beni kucağına aldı. Sandalyeye oturtunca
"Hala geri dönebiliriz biliyorsun demi?" Dedim. Deniz arkamda olduğu için tepkisini göremiyordum. Hastaneye girmiştik. Danışmaya doğru ilerledik. Deniz doktorun müsait olup olmadığını sordu. Kadın da eliyle işaret yapınca Deniz doktorun odasına doğru ilerlemeye başladı.
"Yok yapamayacağım." Dedim ve Deniz hiç düşünmeden doktorun odasına giriş yaptı. Kemal bey bizi görünce ayağa kalktı.
"Hoşgeldiniz." Diyip gülümsedi. Deniz beni masanın tam karşısında bıraktı. Kendisi de koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?