Gökyüzü güneşe kucak açmak için değiştirmişti rengini. Kızıllığını etrafa yayan güneş git gide açıyordu. Dünya yeni bir güne merhaba diyordu. İnsanların kimi bugün evleniyor, kimi bugün hayata geliyordu. Günler anlamlı hale geliyordu, bazıları için. Doğum günümden berri zaten zorla ayakta olan ruhum günleri reddedeli çok olmuştu. Ayakta kalmanın insanlar için bir anlamı vardı fakat ben o anlamı aylar önce kaybetmiştim. Kaybettiğim anlamı bulmak için bugün merhaba diyecektim hayata. Bugün hayatımın anlamını kazanmaya uyanacaktım.
"Günaydın." Diyen Beril'e tavandaki cama bakan gözlerimi çevirmiştim. Aydın mıydı gerçekten? Çünkü günlere bu şekilde bakmayalı uzun zaman olmuştu. İnsan umudunu kaybedince yaşadığını hissetmiyormuş, öğreniyorum anne.
"Şirkete gidecek misiniz?" Diye soran Beril araladığı kapıdan içeriye girerek yanıma doğru geldi. Bu sırada uzandığım yerden kollarımla dik oturdum ve derin bir nefes alıp, pikemin üzerindeki ellerimle oynamaya devam ettim. Beril yanıma geldiğinde yatağımın ucuna oturmuştu ve ellerini ellerimin üzerine yerleştirmişti. Kafamı onaylarcasına salladığımda konuşmasına devam etti.
"Şirkette canını sıkan bir şeyler mi oldu? Durgun davranıyorsun." Dediğinde ellerimizde olan gözlerim Beril'in gözlerine odaklandı. Dudaklarını aralayan Beril'e onu inandırmak için gülümseyerek yanıt verdim.
"Hayır, ilk iş günü sendromu." Dedim ve yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim. Bizimkilere Deniz'in yaşadığını söylediğim an gözümün önüne gelse de, bizi hatırlamadığını söylediğim zaman neler hissedeceklerini biliyordum. Çok üzüleceklerdi ve yıkılacaklardı. Demir ve ben bunun hayal kırıklığını yaşıyorduk, gerekirse onlar içinde yaşardık.
"Anladım, Harun çok güzel bir kahvaltı hazırlamış. Herkes aşağıda seni bekliyor, hazırlan da in." Dediğinde suratımı ekşitmiştim. Beril bunları söyledikten sonra ellerini ellerimden alarak ayağa kalkmıştı.
"Ben uyuyacağım ya." Diye mızmızlandığımda Beril bana gülmüştü. Yaren odasından çıktığında beni yatakta görmüştü ve görür görmez koşmaya başlamıştı. Beril'i yakaladığında ikisi beraber üzerime atlamışlardı.
"Ya Yaren, şu yüzden seni bir gün döveceğim." Bunu diyen Beril'di. Aşağıda ezilen ben nefes almaya çalışırken kahkaha atıyordum. Yaren'in ayakları sağ tarafımda olsa da, Beril göğsümün üzerindeydi. Üçümüzde kahkaha atıyorduk. Daha fazla dayanamadığım için kızlara seslendim.
"Nefes alamıyorum. Ölüyorum galiba." Diyince aniden üzerimden kalkıp yatağın ucuna geçtiler ve bana sinirli sinirli bakmaya devam ettiler. İkisinin de saçları dağılmıştı ve ikisi de aynı anda kollarını birleştirdiler. Ben onlara bakıp kahkaha atmaya devam ederken kızlar sinirlerini belli edip bana bağırmışlardı.
"Ya Mavi biz demedik mi? Bu evde ölüm geçmeyecek. Niye korkutuyorsun bizi?" Demişti Yaren. Üzerimdeki pikeyi kenara attığımda yerde duran terliklerimi giymek için ayaklarımı yatağımdan aşağı indirdim.
"Üzerime çıktınız ama." Diyerek terliklerimi giydim ve onlara yaklaşıp kocaman sarıldım. Kızlar kollarını bana sardıklarında gözlerimi usulca kapattım.
"Siz bana bir şey olmasından mı korkuyorsunuz?" Dediğimde geriye çekilmiş, suratlarındaki masum ifadelere bakıyordum. Yaren alt dudağını üst dudağının üzerine yerleştirmişti. Çok tatlı durduğundan iki parmağımın arasına burnunu sıkıştırdım. Onlara içtenlikle gülümsediğim sıra da Demir kapıyı tıklayarak dikkatimizi dağıtmıştı. Bizim sarmaş dolaş halimizi görünce kaşlarını çatmış, ilginç ilginç bakıyordu.
"Kızlar geliyor musunuz yoksa sofradakileri aşağıdaki aç ayılara mı kaptırmak istiyorsunuz?" Dediğine gözlerimiz birbirimizi bulmuştu ve kafalarımızı olumsuzca sallamıştık. Bu hareketimizle kahkaha atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?