Rüzgar ne de güzel esiyordu. Savuruyordu etrafta ki sonbahara hazırlanan yaprakları. Eylül ayına ne de az kalmıştı. Zaman da rüzgar gibi hızlıca geçip gidiyordu. Annemin mezarını bile görememişken tam iki ay olmuştu. Gözlerimi kapatıp camdan dışarı bakıyor. Ellerimi açıp etrafı dinliyordum. Lokantanın telaşını, kuşların cıvıltısını, tezgâhtarların bağırışını, okul alışverişine gelen velilerin ve ağlayan çocukların seslerini... özgürlüğün sesiydi bu. Yaşamın tadı buydu. Gözlerimi açıp yanımda ki Mavi gözlerine düğümlendiğim çocuğa baktım. Onun sayesinde hiç tatmadığım duyguları tadıyordum. O bana yaşamın ne olduğunu öğretiyordu.
"Geldik." Dediğinde etrafa bir göz gezdirdim. Burası bir göl kenarıydı. Arka koltuktan bir çanta alıp kapıyı kapattı. Daha sonra ilerledi. Bense arabanın içinde hala ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Yere bir örtü açtı. İki tane kavanoz indirdi ve defter, iki kalem çıkardı. Ardından bana doğru yürüdü. Kapıyı açıp bir anda beni kucağına aldı. Şimdi çok yakındık işte. Ellerimi boynuna sarıp kokusunu içime çektim ve gözlerimi kapattım. Bu nasıl bir kokuydu böyle? O kadar güvende hissettiriyordu ki. Kelimeler kifayetsiz kalır dedikleri bu olmalıydı. Beni yavaşca örtünün üzerine oturttu. Ağacı da tam arkama aldı. Sırtımla ağacın arasına da yastık koydu. Kağıtları bana verdi. Daha sonra da kalemi verdi.
"Yaz." Dedi.
"Ne yazacağım?" Diye sordum.
"Kimseye anlatamadıklarını." Dedi ve önüne dönüp yazmaya başladı. Bende göle doğru bakıp derin bir nefes aldım. Daha sonra yazmaya başladım.
"Babam, o çok farklı bir adam. İnsanların yanında bana hep iyi davranır. Güzel bir baba kız ilişkimiz varmış gibi gösterir. Aslında tam tersidir. Anlaşamayız. Babam hep onun istedikleri olsun ister. İstediği zaman çok iyi birisi olur ama istemediğinde tanıdığım en kötü insanlardan biri olur. Onu bu hale getiren nedir bilmiyorum. Yine de seni seviyorum baba."İlk kağıdı sonlandırdım. Kağıdı katlayıp kavonozun içine koydum. Derin bir nefes alarak diğer kağıda başladım.
"Anne. Sen benim tanıdığım en güzel ve en güçlü kadınlardan birisin. Benim idolüm hep sendin. Sana hayranlıkla bakıyordum. Hâlâ da öyle. Sana yaptığım her şey için özür dilerim. Benim yüzümden melek oldun. Ben bedelini ödemeye çalışıyorum anne. Bacaklarım hep böyle kalacak ve sana yaptıklarımı hiç bir zaman unutmayacağım. Benim masum meleğim. Seni seviyorum." Yazdım. Katlayıp kavonozun içine koydum.
"Sen Mavi, gerçektende babanın dediği gibi acınacak halde misin? İnsanlara mecbur musun? Yaşamın ellerinden kayarken hiçbir şeyin farkında değil misin gerçekten? Ben her zaman güçlü durmaya çalıştım. İnsanlardan kaçtım ve onlara bir fırsat vermedim. Çocukken hiç ip atlamadım mesela. Kaydıraklarda sıra beklemedim. Salıncakta hep arkadaşlarımla yarış yapmak istedim. Ben çocuk olamadım. Herkes dışarda oyun oynarken ben ağlayan annemi teselli ederdim. Para mutluluk değildi gerçekten. Annem mutlu değildi. Ben mutlu değildim. Biz hiç mutlu olamadık. Mutlu olmayı o kadar çok istiyordum ki. Mutluluktan ağlamadım hiç. Güzel bir duygu mu? Bilmiyorum." Yazdıktan sonra katlayıp kavanoza attım.
Kafamı kaldırıp Deniz'e baktığımda bitirmiş beni izliyordu. Benim ona baktığımı görünce sakince göle baktı. "Bitti" dedim. Oda iki tane not yazmıştı sadece. Kavanozları bana verdi. Sonra beni kucağına aldı. Gölün tam önüne geldik. Ucuna oturduk.
"Fırlat." Dedi. Ben ona bakıp gülümsedim. Ve en güçlü şekilde fırlattım. Keşke bu kadar basit olsaydı her şey. İstemediğimiz dertleri bir kavanoza doldurup bir yerlere fırlatsaydık ve onlara birlikte ucu olmayan yerlere gitselerdi. Bir daha gelmemek üzere. Daha sonra Deniz'e baktım.
"E sen atmayacak mısın?" Diye sordum. Kavanoza baktı.
"Gerek yok." Dedi buz gibi, neydi onu buz gibi yapan? Yaşadıkları mıydı? Belki de öyleydi, ulaşılması zordu Deniz Akay'a.
Derin bir nefes aldığımda Deniz ayağa kalkarak beni eski yerime oturmuştu ve çıkarttığı sandivçlerden birini bana uzatmıştı. Aramızda diyolog yoktu. Sessizlik hakimdi yanımızda, yol arkadaşımız sessizlikti bu kez. Yediğimiz yemeklerin ardından, hava kararmaya başlayınca bir ateş yaktık. Örtünün üzerine uzanıp yıldızlara bakmaya başladık. Yıldızlar isim koyma kararı verdik.
"Şu en büyük olanın adı Mavi Deniz olsun mu?" Dedim. Oda kafasını salladı onaylarcasına. Yüzüme bir tebessüm yerleştirdiğimde bakışlarım hemen yanında ki büyük yıldıza kaydı. Elimi o yıldıza çevirdiğim de gülümsedim.
"Şu yıldızın adı Pınar olsun mu? Ben hep onunla konuşuyorum." Dedim. Pınar annemin işiydi. Konuşmaktan zevk aldığım tek şey yıldızlardı. Fikirleri yoktu, düşüncelerime karşı çıkmıyorlardı. Güzel bir dert ortaklarıydı.
"Kaza nasıl oldu?" Demesiyle gözlerimi sıkıca kapatıp açmıştım, yıldızlara bakmaya devam ettim. Deniz'in bana baktığını hissedebiliyordum. Yutkunarak sorusunu cevapladım.
"Annemle babamın kavga sesine uyanmıştım. Annem, ona bağırırken çığlık atıyor ve sinir krizi geçiriyordu. O Yorgundu Deniz, hastaydı." Dediğimde derin bir nefes almış ve devam etmiştim.
"Yanına gittiğim de yerde öylece oturmuş ağlıyordu. Babam gitmişti, ona sarılıp birlikte bir tatile çıkmayı teklif ettim." Demiş ve yutkunmuştum. Nereden bilebilirdim ki o tatilin bize bir zulüm olabileceğini?
"O gün yolda giderken babamla annemin kavgalarından yorulmuştum ve biraz daha kalmak istediğimi söylemiştim. Bir haftalık tatilimiz uzasın istemiştim." Dediğimde Deniz araya girmişti.
"Böylece babandan bir süre uzak kalabilecektiniz." Dediğinde kafamı onaylarcasına sallamıştım.
"Olması için diretmiştim fakat annem reddetti. Kavgamız büyüyünce babama olan sinirimi ondan çıkardım ve bir anda ağzımdan "Nefret ediyorum senden." Çıktı." Dedim ve gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Ardından derin bir nefes aldım ve devam ettim. Sol gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim.
"Annem bana dönüp baktığında karşımıza kamyon çıktı. Annemde çarpmamak için direğe girmiş galiba. Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Kazadan iki gün geçmişti. Kaza olunca İzmir'e gelmişiz. Annemi orda gömmüşler. Gitmek istediğimde bacaklarımın hareket etmediğini fark ettim." Dedim ve suratımı diğer tarafa çevirdim, karşısında ağlamak istemiyordum. Deniz dayanamadı ve bana sıkı sıkı sarıldı. Çok sertti ama kıyamıyordu bana. Ya da sanırım herkese böyleydi veya bana acıyordu.
◇
Gözlerimi açtığımda göğsüm yine ağrıyordu. Her üzüntülü bir olayımda bu böyleydi. Sanırım yavaş yavaş alışıyordum. Kafamı çevirdiğimde Deniz yanı başımda duruyordu.
"Sen uyumaz mısın?" Dedim. Oda uyandığımı görünce bana doğru döndü.
"İntikam almak ister misin Mavi? Babanın annene çektirdiklerinin intikamını almak ister misin?" Diye sordu. Kafamı geri koyduğumda gökyüzünün en tatlı tonunu gördüm. Ellerimi havaya kaldırıp bulutlara uzattım. Mutlu olmayı istermiydim? Yaşadıklarımızın bedelini ödemesini ister miydim? İçimdeki acıya biraz su serpmek ister miydim?
"Ne yapacağız?"
Arkadaşlar yorumlarınızı ve önerilerinizi merak ediyorum. Oylayıp yorumda bulunursanız çok sevinirim. Teşekkür ediyorum şimdiden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?