Geçtiğimiz her dağın önünde anılarımız gözlerimin önüne seriliyordu. Annemle gittiğimiz lunapark, alışveriş merkezleri, müzeler vs. Onun yanımda olmasını özlemiş gibiydim. Çünkü o benim aynı zamanda en yakın arkadaşımdı. Karaokeleri beraber yapmıştık. Kafamız bozuk olduğunda beraber ağlamış, mutlu olduğumuzda katlanana kadar beraber gülmüştük.
Şimdi onunla birlikte bıraktığım şehire gidiyordum. Mezarını bile görmemiş, toprağına bile dokunamamıştım.
Kafamı çevirdiğimde deniz mavisi gözlerinin yola dikkatlice baktığını fark etmiştim. Yüzünü incelemeye başlamıştım bile...
En ufak mimik yoktu suratında. Yüzünde bir kusur aradım fakat yüzündeki masumiyet onu bu kusurlardan uzaklaştırmaya yeterliydi. Dirseğini cama, eliniyse dudaklarına götürmüştü. Diğer eli direksiyondaydı. Uzun yola dikkatini vererek gidiyordu.
İçime çektiğim nefesle camı açtım. Yolu yarılamıştık. Saatler kalmıştı Kocaeli'ye varmamıza...
Her geçtiğimiz tabelanın içimde mutluluk bırakmasına izin veriyordum. Az ilerde bir dinlenme tesisi olduğunu gösteren bir tabela daha görünce Deniz'e orada biraz dinlensek olur mu diye sormuştum. Oda onaylarcasına kafasını sallamıştı.
Biraz yürümek iyi gelebilirdi. Beş dakika daha yol kat ettikten sonra gelmiştik. Deniz arabayı park etmişti.
"Bir şey ister misin?" Dedi bende olumsuzca kafamı salladım. Arabadan indikten sonra Bolu'nun soğuk havası kollarımı birleştirmeme sebep olmuştu. Yürüyor ve soğuk havayı içime hapsediyordum. Deniz içeri girmişti. Arabalar ip halinde dizilmiş gibiydi. İnsanlar içeri girip çıkıyor, çocuklar ailelerinin ellerinden tutmuş tur atıyordu. Deniz'in bana doğru gelmesiyle arabaya geri bindim. Oda elinde su ile arabaya bindi. Bana uzattı. Alıp içtim.
"Devam edelim mi?" Dedi ve gülümsedi. Arabayı çalıştırıp yolumuza devam ettik. Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovaladı.
İşte şimdi Kocaeli'ye giriş yapmıştık. Etrafı izliyordum. Hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Oteller, binalar...
Lunapark otogara çok uzakta olmadığından oraya varmamız beş dakikamızı almıştı. Deniz İzmit'e girdikten sonra lunaparkın yakınına arabayı park etmişti. Kemerimi çıkardıktan sonra arabadan indim ve etrafıma bakındım. Tam karşımdaki göle baktım yanında ki banklarda otururduk hep annemle. Yavaş yavaş ilerleyerek banka oturdum ve karşımda duran göle baktım. İçerisinde her zaman ki gibi ördekler yüzüyordu. İnsanlar mutluydu. El ele tutuşan gençler vardı. Huzurla gölü izliyor, gülümsüyorlardı.
Deniz yanıma gelmiş, oturmuştu. Kafamı sola çevirerek ona baktım. Yüzünü inceliyordum oda göle bakıyordu.
"Hazır mısın?" Dedi kafasını çevirmeden. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Annemin orada ne bıraktığı aklımı çok kurcalamıştı ama hazırdım. Çünkü olmak zorundaydım. Güçlü olmak benim genlerimde vardı. Annem, onun kadar güçlü olmak zorundaydım. Ben onun kızıydım.
Ayağa kalktım ve yürümeye devam ettim. Deniz de peşimdeydi. Karşımda duran lunaparka doğru ilerledim. Yanımda duran fotoğrafçı, burada tarihi kıyafetler giyilirdi ve anı olarak fotoğraf çekililirdi. Köşede duran midyeci, pamukşekerci her şey yerli yerindeydi. Bitek o eksikti, annem...
Benim kalbimdi o. Biri elini sokup canlı canlı kalbimi sökmüş, toprağın altına koymuştu. Can çekişlerim, bağırışlarım duyulmaz hale gelmişti. Ben can çekişe çekişe yaşadım o günleri. Dönüp baktığımda omzunda ağlayacağım tek bir adam vardı, oda en uzaktaydı bana.
Kapının önüne geldiğimde güvenlik vardı. Ona doğru ilerledim.
"Neden içeride kimse yok?" Diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?