Düşman

450 55 52
                                    

Evrakları masanın üzerine koydum. Deniz her şeyi araştırmıştı. Ben boşuna içmiştim o ilaçları ve bağımlısı olmak istemiyordum. Demir'in bu şekilde davranmasını da anlamamıştım. Bir bakıma ben onun kardeşiydim ve zarar görmemi kendisi istemişti. O bir yana bende içimdeki Mavi'yi durduramamıştım. Ellerimi saçlarımın arasına götürüp sıktım. Sinirim, üzüntüm hepsi bir duyguda birleşmişti. Kin...

Olanların hepsini öğrenmek için tek bir kişiyle konuşmam gerekiyor. Bora, Demir'in babası. Onu bir şekilde bulmam lazım. Deniz olmadan da bunu yapamam. Hem onu çok üzdüm. Dediklerimin affedilir bir tarafı yoktu. Dolaba doğru uzandım ve içinden güzel kırmızı bir elbise çıkardım. Elbise kolsuzdu, ayrıca kollarında fırfırlı desenleri vardı. Beli dar altı boldu. Ayakkabı olarakta beyaz topuklu bir ayakkabı seçmiştim.

Komidinin üzerinde duran telefona uzandım ve lobiyi aradım.

"Merhaba, ben Mavi. 799 numaralı odaya akşam yemeği alabilir miyiz?" Diye sordum. Karşı taraf şık bir akşam yemeği mi diye sorunca yüzümde kızarmalar oldu.

"Evet." Dedim ve gülümseyerek telefonu kapattım. Makyaj malzemelerimi uzun süre sonra ilk defa çıkardım. Biraz fondöten, allık, rimel, far ve ruj sürdüm. Abartılı olmamasına dikkat ettim. Çünkü makyaj yapmayı pek sevmiyordum. Deniz'e bugün ilk defa seni seviyorum diyecektim. Bunun zamanı gelmiş ve geçmişti. Saçlarım düz olduğundan biraz dalgalandırmak istedim. Hafif maşalarla da onu düzelttim. Aynaya baktığımda kendimi garip hissetmiştim. Sanki farklı bir Mavi vardı karşımda. Düşüncelerimi çöpe attım ve masanın üzerini biraz topladım. Gelen yemekleri üzerine koyup güzel bir masa hazırlamak istiyordum. Ki tam o sıra da kapı çaldı. Hızla kapıya yöneldim ve kapıyı açtım. Gelen garsondu. Gülümseyerek onu içeriye davet ettim. Masayı güzelce süsledik. Bir kaç gül yaprağı, mum ve düzenle birlikte hoş bir görüntü ortaya çıkarmıştık. Hava kararmıştı. Deniz'in gelmesine az kaldığından garsona teşekkür ettim ve gitmesini bekledim.

Fakat hiçbir şey beklediğim gibi olmadı. Garson belinde ki silahı bana doğrultunca olduğum yerde kaldım ve yutkundum.

"Vay, demek Deniz beyimizin hatunu senmişsin." Dedi ve etrafımda tur attı. Ben soğuk kanlılığımı koruyarak konuştum.

"Demek Deniz'in bahsettiği aşşağılık senmişsin." Dedim. Küçük bir kahkaha attı ve tam karşımda durdu. Aramızda silah vardı birtek.

"Beni öldürmeyeceğini ikimizde biliyoruz." Dedim. İki kolumu birleştirdim. Yüzümde bir korku yoktu. Sanırım hayatım daki olayların farkına varmaya başlamıştım.

"Aferin, güzel olduğun kadar zekiymişsin de." Dedi. Ve yaklaşarak silahı yüzümde gezdirdi.

"Ama sen yine de bu beni zaten öldürmeyecek avazım çıktığı kadar bağırayım diye düşünme." Dedi. Bunun üzerine tetiği çekti.

"Elimden bir kaza gelebilir." Dedi. Gözlerimi sakince kapatıp açtım. Boğazımda ki demir tadı neyden kaynaklanıyordu? Yutkundukça tadı daha da kötüleşiyordu. Bunu dedikten sonra karşıda ki koltuğa oturdu. Ben ayaktaydım. Silahı hala bana doğrultuyordu.

"Aaa, yorulma ama güzelim. Otur sende." Dedi. Bense arkamı ona dönmeden önünde durduğum yatağa oturdum.

"Sevgilini bir arayalım o zaman." Dedi ve cebindeki telefonu çıkardı. Telefonunun çalmasını beklerken bakışları hala üzerimdeydi. Telefon açılınca hoparlöre aldı ve konuşmaya başladı.

"Deniz bey, Deniz bey. Ben size söylemiştim ama değil mi?" Dedi. Bana bakıp ayağa kalktı.

"Oğlum düşeceksin lan elime." Dedi Deniz. Bunu derken sesi epeyce fazla çıkmıştı. Siniri belliydi.

Mavinin DeniziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin