Bölüm 29

2K 204 145
                                    

Ödül'den

Hadi be Asel. Telefonumu kontrol ettim. 11.17. Gecikti. Arıyorum açmıyor da. Bahçede kapısının önünde ağaç oldum. Bir daha aramak için telefonumu çıkardım. Şunun da parlaklığı düşüyor kendi kendine sinir oluyorum. Ekran falan gözükmüyor güneşten. Bir zil sesi geldi kulağıma. Telefondan değil bu. Kafamı kaldırdım. Bisikletle gelmiş, arkasında bir sepet, tek ayağı yerde bana doğru gülümsedi. Rengarenk bir tişört vardı içinde. Üzerinde kapüşonlu, fermuarlı bol bir sweat; onun altında da gri bir tayt. Ayak bileği ile spor ayakkabısı arasında gözüken tenine bakıp gülümsedim. Ben niye etkilendim ki şimdi.

Güneş gözlüğünün üzerinden baktı. "Alayım mı yavrum seni?” dedi kıvırcık kırom. Bisikletinin gidonunda toz varmış gibi eliyle sildi.

-"Alırsın da geri verebilir misin emin değilim.” Çünkü ben hep sende kalırım.

-"Ne?” anlamadı. Güldüm ona.

-"Kiraladın mı?”

-"Hayır. Bu bebek benim artık. Sen bisiklete binmeyi seviyorsun diye aldım. Böylelikle daha çok vakit geçirebiliriz. Hem daha da uzağa gidebiliriz." Sevdiğim şeyleri birlikte yapmak istiyor. Ben hep diyorum ya bu kız farklı diye. Gerçekten farklı. “Hadi bisikletini al gel. Ya da...” arkayı işaret etti başıyla. “Atla.”

-"Sepetin olduğu yere? Sepetin tepesinde mi gideyim?” Asel ile olmanın güzel yanlarından biri de içimden geçen her şeyi dilediğim gibi söyleyebilmem. Asla yadırgamıyor.

-"Ayy ben unuttum onu. Sen gel ben sepeti önüme alırım.” Güldürdü yine beni. Aslında ona sarılarak gitmek güzel olurdu. Ama düşme ihtimalimiz bundan daha ağır bastı. Bahçe kapısından ona doğru yürüyünce arkaya oturacağımı sandı. Bisikletinde ayağa kalktı. Beline sardım kollarımı. Güneş gözlüğünü saçlarının üzerine kaldırdı. Böyle daha etkileyici. Gözlerinin içine baktım. Bal gözleri heyecan ve mutluluk karışımıyla parladı. Bal kaymak derler ya öyle bir uyum. Bal oysa kaymak ben miydim? Beğenmedim bunu.

-"Geliyorum.” Deyip ayrıldım ondan. Üzerime bir ceket aldım. Kahve termosunu ve suları aldım. Bisikletimle yanına yürüdüm. “Nereye gideceğiz?”

-"Beni takip et.” Gözünü kırptı. Ben bugün neden düşüyorum ona ya. Ama hareket etmedi. “Takip etme.” Fikrini değiştiren ne acaba?

-"Tek başına gitmeye mi karar verdin?”

-“Hayır. Yanımda git. Yani biz hep yan yana olalım.” Uzanıp öptüm yanağımdan  utangaç bir gülüş attı. Daha önce buna benzer bir şey demiştim. Unutmamış demek ki. Ne ardında olmalı sevdiğin ne önünde. Hep yanında olmalı. Hep kalbinin hizasında. Ben öğreniyorum sanki bu işi. Asel geldikten sonra daha bir insan oldum, hissediyorum. Evet artık hissedebiliyorum. Asel damarımdan girmiş gibi. Günlük kaç cc almam gerekli bilmiyorum ama bir gülüşüyle tüm vücudumda dolaşıyor. Gün geçtikçe beni ele geçiriyor. Karşı koyamıyorum. Açıkçası karşı koymak istemiyorum.

Araç trafiğinin olduğu yerlerde yan yana gitme olayımız olmadı. Sonsuza dek birbirimizden ayrılmamak için ard arda gittik. Sonuçta birimiz tahtalı köye diğerimiz pikniğe olmaz. Bir süre sonra patika yola çıktık. Burayı ben de seviyorum. Asel'in bilmesi şaşırttı beni. Yolun iki yanında sık ağaçlar vardı. Çamlar çoğunlukta olduğundan yeşili ağırdı. Ama ilkbaharda bambaşka olur burası. Doğa severler, fotoğrafçılar, evlenen çiftler ve bizim gibi bisiklet binenlere rastlarsınız. Arabanızla da belirli yere kadar ilerleyebilirsiniz.

Yan yana sürdük uzun bir süre. Bakışlarımız yakalıyordu birbirimizi. Farklı yerlere saptı. Sapmadan önce haber veriyor ki facia yaşamayalım. Ama birkaç kere yolu karıştırdı. Tamam birkaç kereden fazla. Geri döndük durmadan. Böyle durup başını kaşıyor ya bir de çok tatlı. O arada ben de su içiyorum tabii. İçim yanıyor. Kimsenin olmadığı düz bir yola çıktık. Burayı bilmiyorum. Gülümsemeye başladı. Anlaşılan doğru yolu bulduk. Ellerini iki tarafa açtı. Takılmamak için sağ tarafa kaçtım. Şu an önüne ufak bir taş çıksa direksiyonun dönüp Asel'in düşeceğini ikimiz de biliyoruz. O yüzden durmadan yolu kontrol ettim. “SENİ SEVİYORUM ÖDÜL.” Bağırmaya başladı. “Seni çok seviyorum. Herkes duysun. Herkes. Seni çok seviyorum Ödül.” Ben bağırsam çıkar mıydı sesim? Hiç bağırmadım ki daha önce. Derin derin nefes alıp verişine baktım. Yüzüne vuran rüzgarla savrulan kıvırcık saçlarına... Boynundaki iki ince kemiğe... Onun detaylarını öğreniyorum, ezberliyorum yavaş yavaş. Beynimi onunla dolduruyorum. Ve bundan büyük keyif alıyorum. İş gibi yük gibi gelmiyor. Ben onu çok merak ediyorum. Her defasında farklı bir detayını görüp ona tekrar ve tekrar aşık oluyorum. Böylesine bir kız nasıl beni sevebilmişti ki? Şanstı benim için. Hep böyle kalsın istedim, hiç değişmesin. Eğer bir gün seni sevmiyorum dese ve ilgisi biterse işte o zaman insanlığım da varlığım da sona ererdi. Benden Asel'i çıkarırsan pek bir şey kalmıyordu geriye. Belki bir beden... Ruhsuz bir beden.

Aşk'sı (G×G) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin