Bölüm 30

1.9K 200 97
                                    

Ödül'den

Uçurtma gökyüzüne yükseldi iyice. O sarhoş olmuş gibi kendini yere attı. İpi bıraktım. Ben de Asel'in yanına yattım. Uçurtmanın gidişini izledik.

-"Özgürlüğüne kavuştu. Keşke yıldızların yanına çıkabilseydi.” Dedi. Ama biliyoruz bir yerden sonra düşeceğini. Umarım bir çocuk bulur. Uçurtma tamamen gözden kaybolduğunda ona çevirdim bakışlarımı. O da bana. Kıvırcık saçlarını elimle düzelttim ve tam üzerine yattım. Yastık gibi. Bu saça sahipseniz her yerde uyursunuz. Yastığını kafanda taşıyorsun resmen. Yüz yüze geldik. Çok yakına. İçimdeki bitmek tükenmeyen heyecan, dudaklarımdan iki kelimenin çıkmasına neden oldu. Hayatımda ilk defa birine dediğim iki kelime “Seni seviyorum.” Nefesini huzurla verdi gözlerini kapattı bir süre. Açtığında yüzümü çekmedim yüzünden.

-"Rüya gibisin benim için. Biri uyandıracak diye o kadar korkuyorum ki.” Elinin tersini yanağımda gezdirdi. “Seni seviyorum.” Dudaklarını hissettim dudaklarımda. Gözlerim çoktan kapalıydı ama o vardı her yanımda. Yavaşça öpüşünü sürdürdü. Heyecandan arada dudaklarım titrese de hiç bitmesin istedim. Hep böyle hissetsin, hissettirsin istedim.

Biraz utanç içinde ayrıldık birbirimizden. Sanırım buna alışamayacağız. Kalktık yerden. Çaktırmadan ufak gülüşleri oluyordu Asel'in. Görmeyeyim diye başka tarafa çeviriyordu kafasını. İçimizdeki yangından su içtik bir sürü. Birbirimizeydi bu yangın.

Bisikletinin başına gitti. "Gidiyor muyuz?” dedim. Ne çabuk ama. Ben bugünün bitmesini istemiyorum.

-"Gitmemizi ister miydin?”

-"Hayır.” Güldü.

-"2 tane elma alsana hayatım oradan.” Sepeti karıştırdım. Götürdüm ona. Bir tanesini aldı. “Ee atla arkaya.” Yok artık. Yüzüne baktım. Elmasından bir parça ısırdı. “Hadi, gezdireyim seni.” Çok da hevesli. Hayır demeye gücüm yetmedi. Oturdum arkaya. Umarım düşmeyiz. Sürmeye başladı. Bir iki yamulsak da toparladı. Beline sarıldım. Sırtına başımı koydum. Çok keyifliydi ki dönerken yeri boylamamız bir oldu. Saadetimiz kısa sürdü. Bu kıvırcık çok sakar.

Kahkahası arasında kafamı kaldırdım. Bisiklet bir yanda biz bir yanda. Krize girdi Asel. Su falan mı içirsem, gülmekten mahvoldu. “İyi.. iyi..” tutuldu kız. “İyi misin?” tekrar kahkaha attı. Ben o arada bisikleti ayaklarımızın üzerinden uzaklaştırdım.

-"İyiyim.” Karnına doğru yasladım başımı. “Daha iyi olmamıştım.” Ellerini saçlarımda gezdirdi. Gülmesi durana kadar da kalkmadım. O gülerken dünya titreşim manyağı olmuş telefon gibi oluyor bak. Ya da masaj aletleri var ya titreşimli. Asel'in karnında ondan olduğuna yemin edebilirim. Beynim sulandı. Yine de tanım yapacak olsam mutluluk bu derdim. Onunla geçen her an. Sonunda sakinleşti.

-"Tatlı yaptım.” Saçlarımdan çekmedi elini. “Biraz şey oldu ama. Yemek ister misin?” soruya bak. Senin yaptığın şeyleri yememe gibi bir lüksüm yok. Başımı ona doğru çevirdim.

-"İsterim. Bende de kahve var.”

-"Sahile inelim o zaman.”

-"Olur.” Dedim ve kalktık.

Benim ceketimi aldı ve giydi üzerine. Şaşırdım böyle yapmasına. Neden ki? Kendi sweatini tuttu giymem için. Neden ama? “Kokun karışsın bana istiyorum. Şimdilik bende kalsın. Biraz dar oldu ama...” döndü etrafında. “Yakıştı bence.” Güldü. Bu şekilde hiç düşünmemiştim.

-"Yakıştı. Çok yakıştı.” Dedim gülerek. Ben de onunkini giydim. Kayboldum içinde. Gülüp öptü yanağımdan.

Tatlıyı aldı, ben de kahveyi. Dikkatlice indik aşağıya. Kumların üzerine oturduk. Denize daha yakındık artık. Tatlı kabını açtı. Ortamıza koydu. Elindeki iki kaşıktan birini bana uzattı. Ben de kahveyi bardağına koyup ona verdim. Termos benim. “Şekli kötü ama tadı güzel.”

-"Bu ne tatlısı?” bir tuhaf duruyor açıkçası. Süt içinde yüzen bir kek. Üzerinde ki kırmızı bir şeyler var ama.

-"Trileçe olmaya çalışan bir şey.”

Bir kaşık aldım. Ben yerken kuşkuyla baktı. Ee tadı çok iyi. “Yediğim en güzel trileçe.”

-"Yaa... Kandırma beni. Çünkü ben sana inanırım.”

-"İnan yalan söylemiyorum.” Bir kaşık daha aldım. “Ellerine sağlık. Harika olmuş.” Gözlerindeki mutluluğu görseniz aşık olurdunuz. İyi ki görmüyorsunuz. Asel benim. “O yüzden hepsini ben yiyeceğim.” Aldım kabı. “Belki bir kaşık yersin sen.” Kıyamam ona o ayrı.

-"Hımm bir kaşık hakkım varsa... Sen yedirsene.” Boğazımda kaldı trileçe. Öksürmeye başladım. O gülmeye devam etti. Hain. Kahveden aldım bir yudum.

-"Ver kaşığını.” Başını olumsuz anlamda salladı. Yani öpüştüğümüz düşünülürse bu gayet normal bir istek. Tatlıdan bir kaşık ona uzattım. Düzgün yedirmeyi beceremedim. Bulaştırdım yüzüne. Tatlıydı daha da tatlı oldu. Elimle temizledim. Dayanamadım, dudağından öptüm. Gülümsedi.

-"Hep böyle öpeceksen istediğin kadar kirletebilirsin yüzümü.” Bak Asel hanımın isteklerine. Gülümseyerek bir kaşık daha uzattım. Her kaşık bir öpücük demek oldu. Ben de bilerek porsiyonları küçük tuttum.

Bir ben bir o derken tatlıyı bitirdik. Tabii kalbim bu durumu çok zor karşıladı. Üstüne kahvelerimizi içtik. Kendini geriye alarak biraz daha sokuldu bana. Omzumun üzerine çenesini dayadı, sarıldı. Denizi izledik. Bugün böyleydi işte. Hayatımın en güzel günlerinden biri. Güzel yaşayınca yaş almalı insan bence. Kötü günler ömürden düşmemeli. Mesela 30 yaşındaysa biri 30 yıl güzel yaşadığı anlayalım. Kim daha güzel yaşamışsa en yaşlı o olsun. İyi yaşamak için bir şans daha olurdu hepimize.

Hava kararmadan kalkmaya karar verdik. Daha yolumuz çok çünkü. Önden Asel çıktı yukarıya. Ardından ben. Ellerimdeki kumu silkelerken onun hiç kımıldamadığını fark ettim. Kesin bir sorun var. Ayı mı geldi noldu? Bakmazsam görmezdim de mi? Görmezsem de sorunlar da bizi görmezden gelir, çeker giderdi. Biraz mutlu olduk ya biraz. Yavaşça baktığı yöne baktım. Birbirimize döndük. Biz işte şimdi yandık.

*2. bölüm de geldi. Sevgiyle kalınn :))

Aşk'sı (G×G) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin