Bölüm 49

1.7K 154 314
                                    

Asel'den

Ona ulaşmak çok güzeldi. Tamamen ona ulaşmak. Bakışlarımız çarpışınca utanıyorduk birbirimizden, gülüp sımsıkı sarılıyordu bana. Bugün başka yere çekmedik karavanı. Denize girdik sık sık. Soğuktu aşırı soğuktu ama kalbimiz sıcaktı. O çok tatlıydı. Günün kalanını birbirimize ayırdık.

Sonraki gün Seferihisar'a geçtik. Türkiye’nin ilk “Sakin Şehri". Cittaslow yazılarını görürseniz şaşırmayın. Ödül'üm açıkladı bu konuyu. Şehirlerin birbirine benzemesini önlemek için başlatılan bir koruma hareketi diyebiliriz. Yani saçma sapan tek tip evler, betonlaşma olmayacak burada. Bu harika yer hep harika olarak kalacak. Burada yaşamayı isterdim. Sığacık’a geçtik. Ben böyle makina imalatı olmayan hani hazır paket olmayan şeyleri çok severim. İşte tam da burada el emeği buram buram kokuyor. Etrafta yemek yiyebileceğiniz yerler var. Kimi yerde tepsi içinde pişmiş börekler koymuşlar dışarı. Biz gözümüze çarpan ilk yerde o böreklerden yedik. Aşırı leziz.

El ele yürüyorduk Ödül ile. Kimse umurumuzda da değildi. Turşu satan bir tezgah dikkatimi çekti. Ve ben turşuya bayılırım. Turşulara odaklıyken Ödül kulağıma yaklaştı ve fısıldadı. “Yoksa?” öptü yanağımdan. İçim bir tuhaf oldu. Bir saniye bunu ben yapıyordum ona. Ayrıca Ödül hanım siz utangaçlığı geçip esprilere mi başladınız şimdi?

Kaşlarımı çatarak baktım ona. “Ne yoksa?” detay ver bebeğim. Bakalım diyebilecek mi?

-"Bebek.” Deyip güldü. Dedi valla. Gülmeye başladım. Çok tatlı ya. Off hep gözüme çok tatlı geliyor. Severken çıldıracak gibi oluyorum da zor tutuyorum kendimi. İçimdeki duygu çok büyük. Buz mavilerine baktım. İlk günkü gibi hayranım bakışlarına. Belki de daha fazla.

-“Sen benim canımsın. Bence yeterince istersek olur.” Deyişime kaçamak bir bakış attı. Tezgahın önüne gittik. Çocuk gibi hissettim. Şekerleme dükkanındaki küçük çocuk gibi. Gerçi ben çocukken de turşucuya gidiyordum. Hatta okul yolunda bir tane vardı. İmge ile bana geçerken hep turşu verirdi amca. Tek kuruş bile almazdı. Teyze turşulardan ikram etti. Ödül ona uzatılanı bana verdi seviyorum diye. Ben o yemiyor diye kıyamıyorum o ben çok seviyorum diye kıyamıyor. Ama teyze ikimize de kıyamadı. Bir sürü yedirdi bize orada. Zaten yangın olan içimiz daha da alev aldı. Bir sürü turşu aldık. Artık eve gidince bol bol yeriz. Burada Teos Antik Kenti var. Orayı da gezdik. Seferihisar'ı da çok beğendim. Karavanın olmasının en iyi yanı bu değil mi? Nereye çekersen yuvanı o şehre aitsin.

Bundan sonra yolculuğumuzda karavan kamplarına da uğradık. Bazı yerlerde yer bulmak daha zormuş ki Ödül çok önceden yer ayırtmış. Her şeyi düşünmüş sevgilim. İzmir'i gezdik. Tire pazarını öneririm. Mükemmel. Aşırı büyük bir pazar. Oradan Aydın’a geçtik. Sahilleri gezdik. Beğendiğimiz yerlerde konakladık. Bafa Gölü çok güzel. Orada da kamp alanları var. Milas'ta Euromus Antik Kenti’ni çok beğendim. Dolu dolu bir tatildi yani. Gittiğimiz her yerde sokak canlarını doyurduk. Kucağımıza yatırdık hep onları, sevdik. Bodrum'a geçtik bundan sonra. Ödül pek istemiyordu aslında burayı. Gereksiz kalabalık olduğunu düşünüyor. Benim isteğimi kırmadı. Denize sıfır bir yere park ettik. Korktuğu kadar kalabalık yoktu. Etrafa göz atmak için sahilde yürümeye başladık. Yağmur başladı. Seviyorum yağmuru. Ödül'ü sevdiğim kadar değil ama. Hiçbir şey onu sevdiğim kadar değil. Aynı yağmurun altında sırılsıklam olduk. Aştan sırılsıklam. Yüzünden ara ara süzülen yağmur damlalarını izledim. Yere düşmeden öpmek istedim her birini. Ama en çok sevdiğim kadını. Öptüm içimden geldiği kadar. Dudaklarından aldım her bir nefesimi.

-“Saçlarım kabarırsa valla parçalarım seni.” Arkadan gelen sese döndük. İki kişi koşarak yanımızdan geçti. Oğlanın elleri başının üzerindeydi.

Aşk'sı (G×G) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin