Bölüm 42

1.8K 195 184
                                    

Asel'den

Ödül'e çaktırmıyorum ama bebek bakmak gerçekten zor. Çok seviyorum o ayrı. Benim zorluktan kastım derdini anlamazsak meselesi.

2 saat uyuduktan sonra sabah 6’da tekrar uyandı Umut. Ondan sonra uyumadı. Uyumasın. Bol bol koklayıp öptüm onu. Tüm bebekler neden bu kadar güzel kokuyor? Cennet kokusu derler ya; bebek kokusu, anne kokusu ya da yarin kokusu. Üçünden biri olmalı cennet kokusu. Hangisini seçersin deseler işte bu çok zor. Burcu’nun uyandığını gördüğü gibi Ödül bebeği teslim etti. Geri dönüşü zafer edasındaydı. Kapıyı kapattığı gibi kilitledi.

Yanıma yattı ve uzunca esnedi. Onunla ben de esnedim. “Bence uyuyalım biraz.” Başımı salladım. Aynı yastığa koyduk başımızı. Birbirimize baktık. “Hâlâ bir bebek istiyor musun?”

-"Hayır.” Gülmeye başladık.

-"Ne oldu kararını değiştiren?” yüzünde elimi gezdirdim. Ondan olacaksa isterdim aslında. İkimizin ortak bir parçası. Harika olurdu. Buz mavilerine odaklandım.

-"Ben sevmeyi seviyormuşum. Bakması çok zor.” Kısmen doğruyu söyledim. Saçını yüzünden çektim. O elimi tutup öptü.

-“Senden harika bir anne olurdu.” kendine çekti beni.

-"Senden de harika bir anne olurdu.” Biz o gün akşama kadar uyuduk.

Üç günde bir bebeğe Ödül ile biz bakıyorduk. Vardiya gibi. Bir tam gün çalış ertesi iki gün yat. Tabii Ödül için tam olarak geçerli değil bu. Annem de gitmeme ses çıkarmadı hiç. Hatta arada benimle gelip seviyor bebeği.

Bugün İmge'yi götüreceğim yanımda. Gece kalmayacağız ama Burak da orada olacak. Heyecanlı yine kendisi.

Giyinip çıktım evden. Apartmanın kapısını açtığım gibi bizim geri zekalı “Bööö!” diye bağırıp kahkaha attı. Aklım çıktı ya. Bağırmasına ayrı, kahkahasına ayrı korkuyorum.

-"Ayy İmge!” elimle kalbimi tuttum.

“Her seferinde korkuyorsun be.” Şeytan diyor şehrin ortasına götür İmge’yi, gözlüğünü alıp kaç. Kalsın öyle. Daha önce gözlüğünü çaldılar bunun. O olayı hiç unutamıyorum. Bu eve dönemedi. Polisler getirdi. Bir de polis arabasında suçlu gibi geldi. Tüm mahallede olay oldu. Çalan kişi bulundu ama gözlüğü çöpe atmış. Pahalı bir şey sandı sanırım. Pahalı aslında da numaralı gözlük başkasında bir işe yaramaz. Bizimki eski gözlüğünü taktı bir süre. Sonra yenisini aldı.

-"Ha bir dahaki sefere ölünce korkmam İmge'cim. Sen de rahat edersin ben de. Bildiğin halde her seferinde korkutuyorsun be.” Dedim tepki göstererek.

-"Aman benim kıvırcık bebek bakıcım. Korkutmam artık söz.”

-"Allah razı olsun.”

-"Hepimizden.” Bir de cevap hazır. Ama amin. Çok amin.

Ödül’lere geldik. Burak açtı kapıyı. Onlar birbirlerine kapılırken, ben yanlarından geçtim. Ödül'ün kucağındaydı bebek. İlk iş onu aldım ve sevgilimin yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Bebeği tost yapmamak için özen gösteriyoruz bu anlarda. Görmediğim zamanlarda özlüyorum ikisini de. Görüntülü konuşuyoruz, Ödül bebeği de gösteriyor ama yetmiyor. Burak ile İmge girdi salona, yan yana oturdu. Biz de Ödül ile. Bebeğin başındaki bandanayı çıkardım. Burcu güzel diye çiçekli şeyler takıyor. Yazık yani. Kafasını sıkıyor. Bazen de Burcu’nun kafasındaki saçma taçlardan oluyor. Onları direkt atıyorum. Ödül’ün prenses Burcu demesinin nedeni belli. Elimi bebeğin kafasında gezdirdim. Eskiye göre çoğaldı saçları. Yumuşacıklar. Minik burnundan öptüm. En sevdiğim yeri orası.

-"Bakayım şuna bir.” İmge dikildi başımda.

-“Şu değil bebek.” Ablamın genlerini hissediyorum. Hafif hafif güldüm. Gıcıklık efsane bir şey. Sinirlendi. Beni korkutursan böyle olur işte.

-"Alsana kucağına.” Dedi Burak. İmge Burak'a baktı. Sonra benim gözlerimin içine. Çekinme o kadar ya. Bebeği uzattım ona. Kutsanmış bir şey gibi veriyorum çocuğu. Ellerini uzattı.

Tam ellerimiz birbirine değecekti ve yıldırımlar çakacaktı ki "Başına dikkat et.” dememle ellerini geri çekti.

-"Yok yok kanka. Çok ufak. Alamam ben bunu.” Deyip vazgeçti. Burak kalktı yerinden.

-"Çok kolay. Bak elini başının altından geçir önce. Dur göstereyim.” Kucağına aldı yavaşça bebeği. “Dayıcım.” Diyerek gülümsedi ona. “Sıra sende. Bak ne kadar kolay.” Burak'ın eline de yakışıyor. Bizimki pek ikna olmadı. “Sen otur. Öyle vereyim bebeği.” İmge koltuğa oturdu. Burak bebeği onun kucağına dikkat ederek verdi. İmge’nin mutluluğunu göreceksiniz. Sevmeye başladılar. Hoşuna gitti tabii. Ellerinin arasında masum bir şey var. Cennetten yeni inmiş.

Ödül bir ara yanımdan kalkıp gitti de Ege koşturarak girdi içeriye. Bizi beğenmeyip çıktı salondan. Burcu girdi ardından. Elinde bir sürü poşet. Kapı mı çalmış ya? Ben bizimkilere dalıp gitmişim. İmge'ye baktı şöyle. Hem de baştan aşağıya. Görümcelik yükleniyor.

-"Ohh iyi yoruldum gez gez.” Elini bileğinden kırılmış gibi tutuyor. Gerçekten yorulmuş. “Üzerimi değiştirip geliyorum.” Deyip çıktı. Alışveriş yapmış belli ama kendine çalıştığına eminim.

O gittikten sonra Ödül yanıma oturdu. Bir süre gözlerimde takılı kaldı gözleri. Hep bana böyle güzel bakmasını diledim. Gülümsedi. “Kendine bir şeyler almıştır. Onları dener şimdi. Bugün gelmez aşağıya.” Evet bak çoğu kadında bu var. Alışveriş yapar ardından eve gelir, onları bir daha dener. Valla ben pijamalarımı bile zor giyiyorum o yorgunlukla. Anlam veremediğim şeyler arasında kalacak hep.

-"Ya bu nasıl büyüyecek?” İmge elini tuttu bebeğin.

-"Aşırı hızlı büyüyor. Fotoğraflarına bakıp inanamıyoruz.” Dedim. En masum evrelerinin bu kadar hızlı geçiyor olması biraz üzücü aslında. Uyutmuyor falan ama olsun.

Burak kalktı yanımızdan bir süre sonra elinde tatlılarla geri döndü. Hepimizin önüne koydu tabakları. İmge'den bebeği aldı. Ayakta gezinmeye başladı. Burak bu dünyaya çok fazla. O sırada Burcu geldi. Kendi tabağını Burcu'nun önüne koydu. Hepimiz birer çatal aldık. Lezzet patlaması yaşadım diyebilirim. Harika. Burak benim gözümde yükseldikçe yükseliyor. İmge için ne seviyede tahmin edemiyorum. Bu sevinçle öper bile çocuğu.

-"Senin yarışmaya katıldığın pasta değil mi bu?” diye sordu Ödül. Oha yarışmaya bununla katıldıysa kesin kazanmıştır.

-"Ne yarışması?” Burcu da hiçbir şeyi bilmiyor. Ödül'üme bak bir de.

-"Evet kuzen, aynı pasta.” Burcu'ya döndü. “Ünlü pasta şeflerinin jürisinde olduğu bir yarışma.”

-"Açıklandı mı bari sonuçlar?” hepimiz heyecanla ne diyeceğini beklemeye başladık. Umut'un sırtında gezdirdi elini. Yalnız biz Umut'u kucağa alıştırdık. İnsan sıcaklığı arıyor hep.

-"Açıklanalı uzun zaman oldu. Kazanamadım.” Bunu beklemiyordum şimdi. Ne denir ki ya?

-"Sen bununla kazanmadıysan kesin hile var.” İmge elindeki tabağı havaya kaldırdı. “Hayatımda yediğim en iyi şey bu. Hani bak kategoriye ayırmadan söylüyorum. Yediğim tüm şeylere bin basar.” Burak gülümsedi İmge'ye. Bizimki tutuldu yine.

-"Teşekkür ederim ama kaybetmiş de sayılmam. Şeflerden biri benimle çalışmak istiyor. Alanında en iyisi o. Daha önce şef yetiştirdiği görülmüş bir şey değil.”

-"Bu harika değil mi?”

Yüzü düştü Burak'ın. Burcu'ya baktı. Sonra bize döndürdü bakışlarını. “Kabul etmedim. Babamın işlerinin başında durmam gerekiyor. Buna vaktim yok.” Sonra bir şey olmamış gibi bebeği sevmeye devam etti. Boğazında yumru kalır ya insanın şu an o yumruyu hissediyorum ve ne kadar yutkunursam yutkunayım boğuyor beni. Hayallerine bu kadar yakınken onlardan vazgeçmek. Burak çok olgun. Burcu geçse işin başına diyeceğim, batıracağından da eminim. Hem onunla alakalı değil gibi davranıyor. Benim bile canımı sıktı. Ödül geçse? İster mi bilmiyorum. İşi iş olsun diye yapmayan biri tabii ki istemez. Keşke elimden bir şey gelse. Keşke...

*Sevgiyle kalın :)

Aşk'sı (G×G) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin