Bölüm 47

1.6K 151 136
                                    

Ödül'den

Karavan olayına baya baya alıştık ama adı ne olacak bilmiyoruz. Hindi falan diyoruz. Bizi yarı yolda da bırakır. Asel-Ödül. Candar-Günseli. Çıkmaz bundan bir şey. Mümtaz koysak. Ama o Asel'in acısı. Çöpe atmış hayvanı İmge. Su, dere, yağmur, çöl, yıldız, güneş, ay... Bulamıyorum.

-"Ne düşünüyorsun?” açtı bal gözlerini ama açık tutmakta zorlanıyor. Bal mı koysak adını? Öptüm gözlerinin üzerinden. Kapattı ve güldü.

-"Biraz daha uyu, sonra anlatırım.”

-“Söz mü?”

-"Söz.” Boynuma gömdü yüzünü. Yavru kedi gibi. Dudakları tam boğazımın üzerinde durdu. Hâlâ heyecanım çok ona.

Biraz daha öyle yattıktan sonra kahvaltı için bu sefer farklı olarak dışarıya çıktık.

Eski evler arasında dolanmaya başladık.

-"Kızlar nereyi arıyorsunuz?” biri seslendi de yok. Ses var görüntü yok. “Buradayım, yukarı bakın.” Bir tane teyze duruyordu pencerede.

-"Kahvaltı yapacağız da bildiğiniz bir yer var mı?”

-"Gelin çocuklar, daha yeni kurduk sofrayı. Size nasipmiş.”

-"Ya çok teşekkür ederiz. Rahatsızlık vermeyelim hiç.” Dedi Asel.

Kadın geriye doğru baktı. “Aç kapıyı kızım. Tanrı misafiri var.”

-"Biz gelmeseydik.” Dedim sessizce. Asel baktı bana. Napayım hâlâ aşamadığım şeyler var.

Tahta kapı açıldı. Genç bir kız göründü ardında. “Hoş geldiniz.” Dedi gülerek. Utana sıkıla girdik içeriye. Yalnız burası hem ev gibi hem pansiyon gibi. Değişik. Etrafta eşyalar eskiydi ama çok hoştu. Tahta merdivenlerden yukarıya çıktık. İki adımda bir gıcırdıyordu. İstemsiz olarak odalara takıldı gözüm. Mesela pencere vardı iki oda arasında. O pencere beyaz bir örtüyle örtülmüş. Ne bileyim benim çok hoşuma gidiyor böyle şeyler. Salona geçtik. Modern dünya tam anlamıyla buraya girmemiş. 2 kız daha vardı ve konuştuğumuz teyze. Şalvar vardı ayaklarında. Kesinlikle kötü durmuyor. Üstlerinde birer tişört ve başlarında yarım bir yemeni. Çok güzel.

Sanki önemli kişileriz gibi kızlar dizildi önümüzde. Böyle davranılmasını her ne kadar sevmesem de hepsi güler yüzlü. “Hoş geldiniz çocuklar. Ben Hatice teyzeniz. Bunlar da torunlarım. Yanımda okurlar ana babası iş diye bakamadılar. Ben büyüttüm hepsini. Sonra da yanımdan gitmediler.”

-"Hoş bulduk Hatice teyze. Ben Asel.”

-"Ben Ödül.”

-"Bak bak ne güzel isimler koymuş aileniz.”

-"Teşekkür ederiz.” Dedi Asel gülerek.

-"Kanım ısındı size. Gelin bi sarılayım.” Bu konu beni hâlâ geriyor. Asel tedirginlikle baktı bana. Yine de ses çıkarmadan sarıldım. Sonra kızlarla tanıştık. Meryem, Zülal ve İrem. Lisede okuyorlar. Sofraya davet ettiler. Yer sofrası böyle. Bayılırım. Asel de seviyor. Onlardan biri oldu bile sevgilim. Benim aksime hemen uyum sağlıyor. Hani dışarıdan biri gelse evin kızlarından biri zanneder. Başına kırmızı yemeni taktılar. Şaşırarak bana baktı. Eliyle tuttu başındakini. Yakıştı da. Dolu dolu gülemeye başladı ki başımdakini hissetmem bir oldu. Onun gülüşlerinden ses çıkarmadım. Ama yemininin uçlarını gördüm mavi takmışlar bana. Göz rengim dikkatlerini çekti. Asel'den sonra ilk defa birilerinin hoşuna gitti. Nasıl diyeyim ilginç, tuhaf, soğuk falan derlerdi hep. Hiç seven olmamıştı.

Sofraya göz gezdirdim. Böyle otlar, peynirler, köy ekmekleri, bal, tereyağı, reçel çeşitleri daha sayamadığım ne ararsan var. Ve hepsi çok güzel. Bizim hikayemizi sordular. Arkadaşız dedik. Tatile çıktığımızı desek de teyze anladı gibi durumu. Ses etmedi. Tek ayağı altında diğer bacağı dizinden kıvrılmış bir eli üzerinde duruyordu. Yani hanım ağa. Güçlü kadın. Sevdim Hatice teyzeyi.

Aşk'sı (G×G) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin