Pars arabayı hızla Çiftlik'e doğru sürerken Nil'in aklı başına geldiği için talihine de şükrediyordu. Nil ilk birkaç dakikalık sessizlikten sonra ikna olarak ona Saye'nin yerini söylemişti. Yine de Pars kapıdan çıkarken arkasından seslenmiş, "Seni gerçekten seviyorum, Pars" demişti. "Sen benim için gerçek bir dostsun. En zor anımda oradaydın, hiçbir şey beklemeden. Saye benim kanımdan, canımdan bir parça. İkinizin birbirinize düşman olduğunu, birbirinizin canını yaktığınızı görmek istemiyorum."
Pars arkadaşına gülümseyerek bakmış, yanına giderek sıkıca sarılmıştı. Şimdi ise yaklaşık bir saattir yoldaydı. Pek fazla şansı olmadığını biliyordu. Nil'in soru sormadan önce vurmasını engelleyecek bir kocası vardı ancak Saye ile öyle bir şansının olmayacağını biliyordu. Saye muhtemelen onu hadım etmek isteyecekti ve gözden yeterince uzak bir çiftlik evinde olduklarından amacına ulaşması da son derece mümkün görünüyordu. Tek ümidi ise bedeninin özellikle o bölgesine karşı Saye'nin özel bir sempati duyuyor olmasıydı.
Ateş'in verdiği tarife göre çiftlik evine yaklaşık on dakikalık bir yolu kalmış olmalıydı. On dakika sonra on gün boyunca süren sefaleti nihayet son bulacaktı. Saye'yi ikna etmesi kolay olmayacaktı. Ama Pars her zaman cephede daha iyiydi, savunma ona göre olmasa da savaşma konusunda iyi bir ünü vardı. Saye'nin de en az onun kadar iyi bir ünü olduğundan kıran kırana bir mücadele olacağından herhangi bir kuşkusu yoktu. Ama Pars bu savaşı kaybetmeyecekti.
Son virajı da döndü ve karşısında göz alabildiğine uzanan bir arazi belirdi. Demir kapının önünde durduğunda, bej rengi pantolonu, beyaz gömleği, siyah deri yeleği ve siyah kasketiyle dizilerden fırlamış gibi duran pos bıyıklı bir adam şüpheli gözlerle ona baktı.
"Kime bakmıştın, beyim?"
Pars camı indirip adama ciddi bir ifadeyle baktı. İşte kapıdan çevrileceği an tam da burasıydı. "Saye Hanım'ı görmeye geldim. Adım Pars."
"Bi' soralım Saye Hanım'a "
Pars sabırsız bir şekilde parmaklarıyla direksiyonda tempo tutarken alacağı cevabı tahmin ediyordu ama beklemediği bir şey oldu ve demir kapı iki yana kayarak açıldı.
"Sağdan gideceksiniz. Hanımım sizi ahırların orada bekliyormuş, öyle dedi."
Saye'nin onu görmek istemesini beklemiyordu. Arabayı evin önüne görevlinin gösterdiği yere park edip arabadan indi. Ahırların yerini sormasına gerek yoktu, başını çevirip geniş araziye bakması yeri saptaması için yeterliydi. Beklendiği alana doğru adımlarken birden onu gördü. Simsiyah bir atın üzerindeydi, dimdik oturuyor ve kıyafetinden seyis olduğu belli olan bir adamla konuşuyordu. Üzerindeki siyah kazağı ve aynı renk yeleği, bacaklarını sıkıca saran kum rengi pantolonu, dizlerine kadar uzanan deri çizmeleriyle Pars'ın hasretten göğsünün sıkışacak kadar ağrımasına neden olacak güzel olsa da adamın asıl hatırladığı bambaşka bir şeydi.
Pars otuz yıl öncesine döndü. Yıllar önce o küçük bir çocukken teyzesinin ata binmesini, dolu dizgin at sürmesini saatlerce izleyebilirdi. Bir gün büyüyüp teyzesiyle ata binme hayalleri kurardı. Pars büyüse de o gün hiç gelmemişti, gelememişti.
Ve şimdi Saye karşısındaydı, tıpkı Nalan teyzesine benziyordu. Uzaktan göz rengini hatta atın üzerinde boyunu seçemiyorken, atın üzerinde öyle savaşçı bir amazon prenses gibi dururken tıpkı Nalan teyzesi gibiydi.
Kalbi ağrıdı.
Saye tam da o esnada başını çevirdi ve adamı gördü. Adam masallardan fırlamış kara bir şövalye gibiydi. Kara atın yerini siyah bir Lamborghini almıştı ve siyah gözlüklerinden tutun da siyah botlarına kadar kelimenin gerçek anlamıyla baştan aşağı karalara bürünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...