Pars kollarını kavuşturup yorgun gövdesini ağaca yasladı. Onu burada bulacağını biliyordu. Dün geceden sonra bütün hırsını çıkarmak için, bütün acısını kusmak için bedeninin sınırlarını zorlarcasına koşacağını biliyordu. Yanılmamıştı da. Kıyafetleri sanki kadının ruh halini yansıtırmış gibi kapkaraydı. Başındaki bereden, ayağındaki ayakkabıya kadar simsiyah giyinmişti.
Şu an kadının yaptığı şey koşmak ya da spor yapmak değildi. Adeta kendini cezalandırıyordu. Ve Pars bu cezanın sebebi olduğunu bilmekten nefret ediyordu. Saye her bir turu bir öncekinden daha hızlı koşarken Pars sadece durdu ve bekledi. Saat sabahın altısıydı ve kadın çoktan kan ter içinde kalmıştı bile. Saye eski, sırtı kırık bir bankın önünden geçerken tökezledi. Düşmek üzereyken dengesini sağladı. Pars kadının dengesini kaybetmesi üzerine ona doğru bir adım attı ama Saye'nin bundan nefret edeceğini biliyordu. İçinden yükselen isteği bastırıp güç bela yerinde kalmayı başardı.
Saye bir kez daha dengesini kaybedip yeniden bulduğunda yorgunluğu yüzünden bile okunuyordu. Bir an tekrar koşmak için hamle yaptı. Bacaklarında takat kalmamıştı. Pars yanına gidip dokunsa bacaklarının titrediğini hissedeceğini biliyordu. Bir an devam edemeyeceğini düşündü. Saye sırtı kırık bankın, bir zamanlar tahta sırtlık çakılı demirini sıkıca kavradı. İki büklüm bir halde bir süre öylece bekledi.
Belki iki, belki de üç dakika. Sonra kafasını kaldırdığında gözlerinde amansız bir ifade vardı. Kararlılığı belliydi. Yeniden ve bir öncekinden daha hızlı, daha acımasız bir tempoda koşmaya başladı.
O koştu, Pars izledi. Nihayet bir saat sonra Saye karnını tutarak koşu pistinin yanındaki çimenlik alana doğru ilerledi ve kollarını iki yana açarak kendisini sırt üstü yere attı. Zihnen ve fizikken tükenmişti. Yanına gitmek, sarılmak için bütün duyguları ayaklanmıştı. Yapmadı.
Kadın aralarına bir sınır çekmişti ve haklıydı. Pars o sınırı aşmaya çalışmayacaktı. Ne onun olduğu kişiyi unutabilirdi ne kendisinin kim olduğunu ne de dedesinin ayaklarının dibine yığılan teyzesini. Vücudu kadına gitmek için direnirken döndü ve ters istikamete ilerledi.
Saye adamın uzaklaştığını hissetti. Tıpkı orada olduğunu hissettiği gibi. Adam saatlerce orada durmuş, onu izlerken Saye de sanki o orada değilmiş gibi davranmıştı. Ona gitmek istediği için bacaklarını, onun kokusunu duymak istediği gibi ciğerlerini cezalandırırcasına koştu. Bir an bile acımadı kendisine.
Saye kendisine yenilmişti. Sevgiye yabancı bir kadın değildi. Sevmekle ilgili bir sorunu yoktu. Kuzenlerini severdi, babasını, kardeşlerini, üvey annesini, dedesini. Sevmek ya da sevilmek onun için bir travma değildi. Tam tersine, söz konusu sevdikleri olduğunda son derece saldırgan bile sayılabilirdi.
Ama bugüne kadar bir erkeğe karşı zayıf düştüğü asla olmamıştı. Onun erkeklerle ilişkileri, basit ve anlaşılırdı. Özel hayatında hiçbir karmaşaya yer yoktu. Tanışır, anlaşır, ikisi de isterlerse ilişikleri devam ettiği sürece birlikte olurlar ve bittiği anda da herkes kendi yoluna giderdi.
Aşk yoktu, acı yoktu, göz yaşı yoktu.
Son derece sade, temiz ve çıkarsız bir ilişki türüydü. Daha en başından tüm beklentiler ve amaçlar açık ve net bir şekilde ortaya koyulur ve herkes payına düşeni yaşadıktan sonra bir sonraki hikayeye kadar sular durulur, liman sakinleşirdi.
Ama Pars'ı ilk gördüğü an başına bela olacağını anlamıştı. Üç yıl önce bir açılışta karşılaşmışlardı. Saye onun kim olduğunu bilmiyordu. O günler, Pars'ın bir vebalı gibi boyalı basından ve meraklı insanlardan kaçtığı günlerdi. Saye onu tanımıyordu. Ama geri dönüp baktığında Pars'ın onun kim olduğunu bildiğini görebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...