Bölüm 26

23K 1.8K 162
                                    

Ocak tüm soğuğunu hissettiriyordu. Pars kaşe kabanının yakasını kaldırıp kendisini bekleyen arabasına bindi. Araba şehrin yüksek ve görkemli binalarının arasından süzülürken adam huzursuzdu. Gözü elindeki telefona takıldı. Saye'den bir cevapsız arama vardı. Telefonu açıp kadını araması gerektiğini biliyordu. Onu aramak istiyordu. Ama elinde tuttuğu pimi çekilmiş bombanın açacağı sorunları düşündükçe giderek daha fazla geriliyordu.

"Tehlikeli bir oyun oynuyorsun, kuzen."

Pars, yanında oturan kuzenine ters bir bakış atıp başını pencereden dışarı çevirdi. Bakışının Arslan için yeterli bir uyarı olduğunu umsa da Arslan yeniden konuşmaya başladı ve Pars'ın beklentileri boşa çıktı. "Nermin'i kontrol etmeyi başarsan ki bundan ciddi şüphem var Saye'yi kontrol etmeyi başaramazsın. Senin kontrol edebileceğinden çok fazla değişken var. Nermin'in aptal gibi görünmesi aptal olduğu anlamına gelmez."

"Birinin o kadını kontrol etmesi gerek. O kadın serseri bir mayın. Her şeyi yakıp yıkmadan durdurulması lazım."

"Unutma ki Nermin pazarlığınızın kendine düşen payını henüz yerine getirmedi."

"Ben de öyle." diye hatırlattı, kuzenine.

"Eğer Nermin'in sana aradığın cevabı istediğini elde etmeden vereceğini sanıyorsan... Bir daha düşün derim."

Pars karanlık bakışlarını camdan çekip kuzenine çevirdi. "İnsanların benim hakkımda varsayımlarda bulunmasından hoşlanmam Arslan."

"Biliyorum..."

"Ben olduğum yere düşmanlarımı hafife alarak gelmedim. Risklerin farkındayım. Kimin canının yanabileceğinin farkındayım Arslan. Bu almak zorunda olduğum bir risk."

Arslan ikna olmuş değildi. "Saye... Sonunda onu kaybedebilirsin."

"Onu kaybetmem için bir sebep yok. Saye hırslı bir kadın olabilir ama aptal değildir."

"Saye'nin onun işine karışmandan hoşlanacağından emin değilim. "

Pars omuz silkti. Bu umurunda bile değildi. "Bununla yaşamayı öğrenmek zorunda."

Siyah araba arka koltuğunda oturan iki adamla birlikte şehrin sokaklarında süzülürken Saye cep telefonunun ekranına baktı. Kuzenleri aptal kadınlar değillerdi. Üçü de Saye'nin telefona birkaç dakika içinde ikiden fazla kez baktığını fark ettiler.

Her zaman konunun özüne doğrudan girmeyi en çok seven Nil olurdu, o an da bir istisna değildi. "Evet." dedi kuzeni. "Sanırım, bize anlatmak istediğin bir şey var."

İnkar etmek boşa bir çabaydı. Gereksizdi. Nasıl olsa üçü de işin peşini bırakmayacaktı ve Saye doğru düzgün düşünmek için aklındakileri düzene koymak için sesli dile getirmek zorunda olduğunu hissediyordu.

Uzanıp sehpanın üzerindeki kahvesini aldı. "Pars bir şeyler karıştırıyor ve bunun hoşuma gideceğinden emin değilim."

İklim ve Mercan merakla ona bakarken aklı her daim hinliğe çalışan Nil çok daha şüpheciydi. "Neden şüpheleniyorsun. Şu eski saçma intikam meselesi değil, değil mi?"

Saye omuz silkti. "Sanmam. Yani bana ya da babama kinlenmesi için bir sebebi yok. O hikaye fos çıktı. Başka bir şey var. Etrafımda çok temkinli dolaşıyor."

"Temkinli dolaşıyor derken? O ne demek?"

Saye çaresizlikle derin bir nefes verdi. "Bilmiyorum, Meri. Öğrenmemi istemediği bir şeyler planlıyor. Bu hoşuma gitmiyor."

"Tatlım acaba fazla mı işkilleniyorsun?" Mercan güzel menekşe gözlerini kaplayan anlayışlı bir ifadeyle baktı. "Onunla o kadar uzun zamandır mücadele ediyorsun ki... Onu düşmanın olarak görmeye alıştın. Gölgede bile düşman görüyorsun Saye. Biraz rahatlayıp elinizdekinin tadını çıkarmaya çalışsan."

Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin