Pars yatağında uyuyan kız kardeşine baktı hüzünle. Bal rengi saçları yastığına dağılmış kız o kadar kırılgan görünüyordu ki Pars onu sonsuza kadar cam bir fanusa kapatıp orada koruyup saklamak isterdi. Ama gerçek dünya kırılgan genç kızları kafese kapatabileceğin bir yer değildi. Uzanıp kız kardeşinin saçlarını okşadı. Burcu'nun bir zamanlar mutlu, neşeli bir çocuk olduğunu bilmek ve şimdi onu böyle bu halde görmek, hiçbir şey yapamamak kendini hiç hissetmediği kadar çaresiz hissetmesine yol açıyordu.
"İyi olacak, biliyorsun."
Başını çevirip diğer kız kardeşine baktı. Özlem, Burcu'nun aksine ona benziyordu. Koyu renk saçları, kahve rengi gözleri, uzun boyuyla Burcu'nun o naif kırılganlığından çok uzaktı. "Ben de senin kadar emin olmak isterdim." Uzanıp kız kardeşini kolunun altına çekti. Burcu'nun odasından çıkarken Özlem'in saçlarına dudaklarını bastırdı.
"Emin ol." dedi kardeşi ona sarılırken. "Biz güçlü olmayı senden öğrendik." Yanağına yumuşak bir öpücük bırakıp gülümsedi. "O senin kardeşin."
"Yine de onu buraya getirmen gerektiğinden emin değilim. Orada daha iyiydi."
Özlem'in ona sarılı kolu gevşedi. Ona bakan gözlerinde ciddi bir uyarı vardı. "Ne sen ne annem ona iyilik yapıyorsunuz. Üzerine titremekten vazgeçin."
"Yaşadığı şey kolay değildi."
"Dört yıldan fazla zaman geçti, abi. Bence artık yüzleşmesi gerekiyor."
"Özlem." Pars, sabırla kız kardeşine baktı. Burcu, en küçükleri henüz 20 yaşındaydı ve ondan beş yaş büyük Özlem de Pars'tan on bir yaş küçüktü. Pars, her zaman sözü dinlenen ve etrafında pervane olunan abi olmayı sevmişti, küçük kız kardeşlerine baba gibi olmayı da.
Ama Özlem müşfik olmaktan çok uzaktı. "Ölen Cihangir'di. Burcu değil. Onunla birlikte ölmüş gibi davranmasının bir anlamı yok."
"Özlem..."
Kız kardeşi hız kesmeden devam etti. "Siz bu şekilde onun etrafında parmak uçlarınızda dolaştığınız sürece onun hezeyanını besliyorsunuz. Evet. Zordu. Ama abi. Hiç kimse mükemmel hayatlar yaşamıyordu. Sevgilisi ölen ilk genç kız Burcu değil."
"Burcu, Cihangir'i ne kadar seviyordu, biliyorsun." Pars o zamanlar bu ilişkiye ne kadar şiddetle karşı çıktığını hatırladığında sözleri kulağa garip geliyordu.
"Lütfen!" Özlem kahverengi gözlerini devirip derin bir nefes verdi. "Onlar çocuktu. Cihangir ölmeseydi, bugün ikisi de birbirini hatırlamıyordu. Onlar sıradan bir çocukluk hevesi olarak kalacakken Cihangir öldü, Romeo Juliet oldular."
"Sen her zaman bu kadar acımasız mıydın?"
"Acımasız değil, gerçekçiyim. Siz de Burcu'ya bu şekilde davranarak iyilik yapmıyorsunuz."
Pars, kardeşini anlıyordu, ona hak veriyordu. Ama aklı, fikri hep o güne gidiyordu. Ateş'in onu arayıp bir hastane odasına çağırdığı o gün Pars'ın doğru bildiği her şeyi unuttuğu o gündü. O küçücük kardeşi daha on yedi yaşında kendini öldürmeye çalışmıştı.
"Aynı şeyi tekrar yapmasına izin veremem. Anlıyor musun, Özlem. Eğer kardeşimin hayatta kalmasını hayatım boyunca onun etrafında sessizce dolanarak sağlayacaksam, bunu yaparım."
Özlem uzanıp yanağını öptü. Papatya kokuyordu, kardeşi. "Büyümemize izin vermek zorundasın abi. Kendi kanatlarımızı kullanmak zorundayız." Pars'ın suratının asıldığını görünce kahkaha attı. "Büyüdük abi. Kocaman kadınlar olduk. Artık bunu kabul etmek zorundasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...