Pars, Arslan'ın çok bilmiş bakışlarını üzerinde hissederek yemek salonunun terasına çıktı. Gece parlak ve yıldızsızdı. Ay tam bir hilal halinde ve biraz kırmızıydı. Gözleri Boğaz'ın üzerine düşen yakamozları izlerken beyni o an oradan çok daha uzaktaydı. Hiçbir uzlaşma ya da bir araya gelme ihtimali yoktu. Yaklaşık on gün önceki o geceden bu yana Saye'yi bir daha görememişti.
Saye telefonlarına çıkmıyordu. Bunun elbette şaşırtıcı bir yanı yoktu. Pars ilk önce ona biraz zaman tanımak istemişti. Saye'nin sakinleşmek zorunda olduğunu biliyordu. Zaman içinde... Yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes verdi ve kendini itirafın rahatlatıcı huzuruna bıraktı. Saye'yle yüzleşmekten korkmuştu. On gün boyunca onu şahsi telefonundan ve iş yerinden aramak ve evine gitmek- ve binadan dahi içeri alınmamak- dışında hiçbir şey yapmamıştı. On gün önce birisi ona tam bir ödlek gibi davranacağını söylese güler geçerdi. Ama yaptığı tam da buydu. Onunla yüzleşmekten korkmuştu. Sonsuza kadar kaçamazdı.
"Sana bu işe karışmaman gerektiğini söylemiştim, demiş miydim?"
Arslan'ın tam arkasından, kapıdan gelen sesiyle huzursuz bir şekilde kıpırdandı. Cevap verdiğinde sesi aksi ve sertti. "Son on gün içinde yaklaşık yirmi kez."
"Yeterince söylemediğimi tahmin etmiştim. Bu işe karışmaman gerektiğini söylemiştim."
"Arslan! Yeter! Yardımcı olmuyorsun."
Arslan elleri karanlıkta siyah görünen lacivert pantolonun cebine ellerini sokup kayıtsız bir şekilde omuz silkti. "Şu an herhangi birinin yardımcı olabileceği bir durumda olduğunu sanmıyorum. "
"Teşekkürler Arslan."
Kuzeni ellerini cebinden çıkarıp yanına yürüdü, kalçasını demirlere dayayıp gökyüzüne baktı. "Doğru olduğunu düşündüğümüz seçimlerimiz berbat olabiliyor. Çoğunlukla da bunu anladığımızda iş işten geçmiş oluyor. En saçma olan da gelişini görüyoruz. Biri sanki dama çıkıp bağırmış gibi ayan beyan oluyor ama yine de kendimizi engelleyip de o berbat seçimden vazgeçemiyoruz."
"Beni dinlemeyecek." Kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. "Saye önce vurur, sonra sorar."
Arslan kuzeninin saptamasına göz devirdi. "Saye aptal bir kadın değil."
"Öyle olduğunu söylemedim." Bir süre susup doğru cümleleri bulmaya çalıştı. "Şu an kendisini ihanete uğramış hissediyor. Annesiyle birlik olup onu sırtından vurduğumu düşünüyor. Annesi ne kadar kabul etmek istemese de onun zayıf yönü. Oradan aldığı bir yarayı görmezden gelmesi de o yarayı açanı affetmesi de imkansız. Aklıselim davranmayacaktır."
"Bu durumu değiştirmek için bir planın vardır diye umuyorum."
Pars cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Derin, gecenin karanlığında kızıl ışığın göz alacağı kadar uzun bir nefes çekip üfledi. "Aslına bakarsan yok." dedi, söylediğine kendisi de şaşırarak. "Görünüşe bakılırsa Saye de benim zayıf yanım. Söz konusu Saye olduğunda ben de aklıselim davranamıyorum. Eğer mantıklı davranmayı başarabilseydim en başından daha öngörülü hareket ederdim. Ama hayır." Uzun bir nefes daha çekti. Sigaradan gelen çıtır çıtır ses gecenin boşluğunda yankılandı. "Aklım Saye'yi güvende tutma konusuna o kadar saplanmıştı, onu korumaya o kadar takılmıştım ki sonrasını düşünmedim."
"Nermin'in baklayı uzun süre kuru tutmayacağı belliydi. Ona güvenmemeliydin."
"Güvenmedim. Aslına bakarsan söyleyeceğini biliyordum ve bunu çok uzun süre kendisine sakladı ama..."
"Ama çaresizce o gün gelmesin diye umdun." diye tamamladı Arslan. "Şimdi ne yapacaksın?"
"Ona ulaşamıyorum. Geriye sadece Nil kaldı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...