Saye keyifli bir şekilde ofisine girdiğinde beş Güray erkeğini birden karşısında görmeyi beklemiyordu. Böyle bir isteği de hiç olmamıştı. Çantasını kapının girişindeki koltuğun üzerine bırakıp bakışlarını önce dedesine yöneltti, ardından babası ve abileri üzerinde dolaştırdı. "Hayırdır, kim öldü?"
"Otur, evladım."
Saye, dedesinin bu ses tonunu biliyordu. Ciddi, çok ciddi bir konuşma onları bekliyordu. Babasının gözleri kızarık, abileri öfkeli görünüyordu. Dedesi.... Doğan ise kendisini zor kontrol ediyormuş gibiydi. Bir anda zihninde ani bir ışık yandı.
"Yapmadı!" dedi dedesine bakarak.
"Saye! Otur, çocuğum."
Saye oturduğunda babası da yanına ilişti. Babasına döndü. "Senin Fransa'da olman gerekmiyor muydu?"
"Yanında olmam lazımdı." Uzanıp eli titreyerek saçlarını okşadı. "Seninle olmam gerekti."
Gözyaşlarını güçlükle zapt etti. "Baba... Babacım yapma."
"Şişşşşttt. Üzülme." Servet uzanıp göz bebeğinin saçlarını okşadı. İçinde korkunç bir acı, dinmeyen, asla dinmeyecek bir öfke vardı.
Saye burnunu çekip abilerine baktı. Öfke küpü Ayaz'a en çok da "Bu yüzden söylemedim, size." dedi. "Üzülmeyin istedim. Geçti, gitti."
Ayaz koltuğun koluna oturup kolunu omzuna sardı. Sencer ve Taner koca cüsselerine aldırmadan önünde diz çöktüler. "Söylemeliydin, ufaklık" dedi, ailenin en sakin, en kendi halinde üyesi olan Taner. "Seni sarar, yaranı geçirirdik. Korurduk, kollarımıza alır, bir ömür boyu orada tutardık."
"Sana bakar, seni sever, canının yanmasına izin vermezdik." Saye Sencer'e kederli bir şekilde gülümsedi.
Ayaz kardeşlerinden daha öfkeliydi. Ne Taner kadar mülayim ne Sencer kadar şefkatli bir tepki verdi. "O kadını doğduğuna pişman ederdik."
"Biliyorum."
"O halde bize niye söylemedin, çocuk?"
Gözlerini yerden kaldırıp dedesine baktı. "Söylemezsem, gerçek olmazmış gibi geldi."
Babası daha sıkı sarıldığında adamın vücudunun sarsıldığını hissetti, başını çevirip baktı, babası, Servet Güray, bir kez bile pes etmiş görmediği, o yılmaz, yıkılmaz adam ağlıyordu. "Baba, ağlama" dedi kendisinin de gözlerinden yaşlar akarken. "Özür dilerim."
"Sen özür dileme, bebeğim. Senin hiçbir suçun yok. Ben özür dilerim. Sen iyi bir anneyi hak ediyordun. Sana en kötüsünü verdim. Benim hatam. Yaptığım bir hatanın senin canını yakması..." Cümlesini tamamlayamadı. Elini kalbine bastırdı "Özür dilerim."
Günün geri kalanı, göz yaşı, üzüntü ve kederle geçti. Saye ailesine geçip gittiğini, annesinin artık canını yakamadığını anlatmaya çalıştıysa da geçmiş onlar için daha bugündü. O gün çalışmak yerine bütün bir günü evde ailesiyle geçirmişti. Babası ve abileri etrafında dönüp dururken hatta nemrut Güray bile üzerine titrerken dedesi onunla sadece ofisinde birkaç kelime konuşmuş, eve dönerken şoförünün kullandığı arabaya binmiş, malikaneye girdiğinde de ortadan kaybolmuştu.
Bir ara kendisini babası ve abilerinin etrafına ördüğü kozadan kurtarmayı başardığında sessizce dedesinin evdeki çalışma odasına yöneldi. İkinci bir yere bakmasına gerek yoktu. Dedesi de tıpkı kendisi gibiydi, üstesinden gelemeyeceği şeyleri unutmak için çalışırdı. Kapıyı çalmadan açtı ve kafasını uzatıp masada oturan, boş gözlerle bilgisayar ekranına bakan dedesini gördü. Bir süre yaşlı adamı izledi. Kabul etmek istemese de yaşlanmıştı. Yılların mücadelesi ve yorgunluğu yüzünden, bedeninden okunabiliyordu. İçi titredi, yıkılmaz dedesinin bir gün onlardan ayrılacağını bilmek kalbinin ağrımasına sebep oldu. Konuşulmadık şeyler kalsın istemedi. "Senin hatan değil, biliyorsun." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...