Pars takım elbisesinin ceketini kapının hemen girişindeki koltuğa bırakırken peşi sıra gelen asistanına seslendi. "Telefon bağlamasınlar. Öğlene kadar olan randevu ve toplantıları iptal etsinler."
Ozan şaşırmış bir ifadeyle hareketsiz kalınca tekrarladı. "Ozan. Öğlene kadar olan her şey iptal."
"Ama Pars Bey..."
"Ozan. İtiraz istemiyorum. Sen de çık. İşim var bir iki saat."
Ozan başarılı ve hırslıydı ama son birkaç yıldır, Pars'ın en yakınında, sağ kolu olarak çalışması bu özelliklerinden çok zeki olmasına ve hızlı anlamasına borçluydu. Bu sebeple başını sallayıp kapıyı arkasından kapatmayı seçtiğinde Pars hiç şaşırmadı. İnsanlar hakkında nadiren yanılırdı ve Saye Güray hakkında yanıldığı o az sayıda insandan biriydi. Ve belki de en büyük yanılgısıydı.
Hızlı adımlarla masasının arkasına dolandı, Osman Hamdi Bey'in Kaplumbağa Terbiyecisi isimli eserinin bir reprodüksiyonun önünde durdu. Tabloyu aydınlatan aplikin üzerindeki küçük düğmeye bastı, arkasındaki kasayı gizleyen tablo tıpkı bir kapı gibi yana açıldı. Tablonun gizlediği kasanın şifresini girdi ve en üst raftaki dosyayı alıp bir müddet dosyaya baktı.
Üzeri bomboş, yazısız bir dosyaydı. Öyle kocaman harflerle Saye Güray yazılmamıştı içine. Bir kadının, o kadının hayatının bir bölümü bu dosyanın sayfaları arasındaydı. Masasına oturdu. İki bin dört yılının on dokuz martında her ne olduysa o dosyanın içinde olmalıydı. Saye'nin çocukluğu hakkında verilen bilgileri hızlıca geçti. Aradığı her ne ise orada değildi. Saye'nin annesiyle yaşadığı husumet çok daha sonraya ergenliğinin ilk zamanlarına dayanıyor olmalıydı.
Çocukluğu çiçek kız gibi pembeler, maviler, sarılar içinde geçen kız birden iki bin beş yılında daha keskin renk ve zevklerle ortaya çıkmıştı. on beş yaşı ile on altı aşı arasındaki fark çok belirgindi. Bu farkı iyice belirginleştiren iki fotoğrafı yan yana masasının üzerine koydu. İlk fotoğraftaki tarih 13 Kasım 2003, Saye saçları beline kadar uzun, üzerinde pembe, uzun kollu, üzerinde çiçekleri olan bir elbise giymiş, ayaklarında elbisesiyle aynı renk babetleri, yüzünde yok denecek kadar az bir makyaj ve kocaman bir gülümseme vardı. Hemen yanındaki resim ise sadece bir yıl sonraya aitti. Saye artık kırmızının gücünü keşfetmişti. Kırmızı elbise ve kırmızı ruju keşfetmiş, kendi adıyla artık neredeyse özdeşleşmiş yüksek topuklu ayakkabılarını ilk kez o yıl giymeye başlamıştı.
Yine de en belirgin değişiklik gülümsemesinde olmuştu. Bir yıl önceki o parlak, masum, ışık saçan gülümsemesi gitmiş, yerine çalışmış, hesaplı ve samimiyetten uzak bir gülümseme oturmuştu.
Bugünkü Saye Güray'ın temelleri o zamandan atılmaya başlamıştı. Dosyada on dokuz martla ilgili herhangi bir şey olmaması ilginçti. Pars ne aradığını bilmese de herhangi bir ipucu bulacağını ummuştu. Ama o tarihe en yakın bilgi bir televizyon programının ekran görüntüsüydü. Saye'nin gecenin bir vakti bir taksiye binerken çekilmişti. Program yirmi altı nisan günü yayımlanmıştı, görüntüler ise yirmi dört nisan akşamına aitti. Saye'nin üzerinde bol bir eşofman ve sweat-shirt vardı, gözlerinde de kameraları görmenin verdiği şaşkınlık.
Ekran görüntüsüne ait fotoğrafa ilişik cd'yi bilgisayarına takıp çalıştırdı. Saye ünlü bir cerrah olduğu söylenen bir adamın evinden çıkarken görüntülenmişti. Yaşından çok daha küçük ve çok daha yorgun görünüyordu. Kameraları gördüğü, flaşların yüzünde patladığı o ilk an, korkunç bir şaşkınlık anı yaşadı genç kız. Pars ekranın diğer tarafından bile o çaresizliği ve endişeyi hissetti. Bütün bunların yıllar önce olup bittiğini bile bile uzanıp onu kollarına çekme, o insanlardan uzaklaştırma ihtiyacıyla dolup taştı. Sonra Saye hemen toparlandı ve hızlıca onu bekleyen taksiye bindi. Gazetecilerin hiçbir sorusunu cevaplamadı, onlardan yana bakmadı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkta ve Savaşta (Mükemmel Planlar Serisi 4)
RomanceAşkta ve Savaşta her şey mübahtır... Güzel... Güçlü... Tutkulu... Acımasız. Saye Güray bitti demeden perdeler inmez. Güzelliğinin ardında tehlikeli ve tahmin edilemez doğasını gizleyen Saye'nin rakibi bu kez en az onun kadar acımasız. Tüm gözler Par...