BİR SINAV, TEK SORUN (43)

67 33 18
                                    

ALTI YIL ÖNCE

Dışarıdan kendisini belli eden sağanak yağmur, fırtınayla beraber ses yükseltiyor, yeni temizlenen pencerelere sevimsiz izler bırakıyordu. Gün, saatin öğleden sonra üçü göstermesine rağmen akşam yediyi andırıyordu. Dışarıdaki insanlar, en azından genç kadının bulunduğu binadan uzaktakiler, şemsiyelerini çekiştirerek ıslanmaktan kurtulmaya çalışıyorlardı. İyi tarafından bakmalı, özgürlerdi, yağmurla karşılaşabilmeyi tercih edecek kadar özgür. Zira burası halk arasındaki tabirle tımarhaneydi, nam-ı diğer deliler hastanesi. Alya ise, tam yüz elli iki gündür buradaydı.

Yatağının köşesine sinmiş, bacaklarını kendisine çekmişti. Yaz mevsiminin sonlanmaya başlamasıyla havalar biraz serinlemişti, hasta önlüğü yetmiyordu. Parmak uçlarının dibindeki dağınık pikeyle üzerini örtüp omuz hizasında zorla kesilen saçlarını kulaklarının arkasına attı. İşittiği sinir bozucu sese bakışlarını çevirip olanı izlemeye başladı. Ah! Bu ikisi yine tartışıyorlardı. Her seferinde tartışırlar, olay büyürse yetkililer devreye girer, sonrasında birbirlerini korur ve hiçbir şey yaşanmamış gibi davranırlardı.

Önceden, kümes saydığı kutu kadar odada tek başınaydı. Kalkıştığı üç intiharın ardından onu da diğerlerinin yanına gönderip kalabalığın içine katmışlardı. İntihar ederken içtiği ilaçların tadı uzun zaman geçtiği halde ara sıra ağzına gelir ve tiksinç bir tat bırakırdı.

Şimdi de on kişiydiler. Alya ise içlerinden birinin, özellikle genç ve zinde görünen uzun, bipolar kadının kendisini gözlemesi için Mostafa tarafından gönderildiğini düşünüyordu. Bir bipolar hastası daha vardı ki o da çok şüpheliydi. Bunu bir kere dile getirdiğinde yine şizofren damgası yemişti. Fakat ona inan biri vardı ki, o kişi Dimitri idi.

Uzun kadın yanına yaklaşınca konuşmamak için gözlerini pencereye dikti. Köşesine iyice yerleşip arkasını döndü. Kadın yatağına oturduğunda nedensizce onun gibi bipolar hastasını bu tür hastaların yanına koyup koymayacaklarını düşündü, ona güvenmiyordu.

"Yatağımdan hemen kalk," dedi Alya iri gözlerini ona çevirerek. Sinirli değildi ama ses tonu insanın üzerine kar yağdırıyordu.

"Ama canım sıkılıyor, sen de konuşmak istemez misin?"

"Mostafa'nın satın aldığı biriyle mi? Hayır."

Kadın alaycı bir kahkaha attı. "Ah! Bu ismi sanırım daha önce de söylemiştin. O da kim? Gördüğün bir hayal ürünü mü?"

"Yatağımdan kalkmazsan seni öldürürüm." Bu defa kar taneleri suratına düşüp buzlaşmıştı.

Kadın, yataktan kalkmak yerine cevap vermeyi tercih etti. "Benim bedenim, senin bok götüren yatağından daha temiz sürtük!"

Alya dişlerini sıkarak fevrice yataktan fırlarken kadının kalkmasına fırsat vermeden pikenin iki ucunu boğazında birleştirdi. Bez parçasını eliyle sarıp birleşen uçların mesafesini kısaltırken diğer bipolar hastanın görevlilere seslendiğini gördü. Kadın, boğazını sıkan örtüyü eliyle gevşetmeye çalıştıkça; Alya daha çok sıkıyor, pikenin elinde yaptığı kızarıklık ve kaşıntıya rağmen bırakmamakta ısrar ediyordu.

Hemşire gelip onu kolundan sertçe tutarak kadından ayırdı. "Onu öldürmeye mi niyetlendin?! Yürü, cezanı çekeceksin!"

Alya, duyduğu ceza lafında olduğu yere söz yerindeyse çivilendi, gözleri doldu. Görevli iğneyi ona doğrulttuğu sırada geriledi. "İstemiyorum. İğne ve ceza istemiyorum, yemin ederim bir daha yapmam."

"Hep aynı sözler..." İğneyi Alya'ya batırdığı an Alya'dan tok bir çığlık yükseldi. Yirmi bir yaşındaki gencecik bedeni artık bunları taşıyamıyordu. Uzun zaman sonra ilk defa ağlarken kendisini oldukça aciz hissediyordu. İğneyi yapan kadın, diğer iki görevliye bakıp, "Tutun kolundan," dedi.

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin