Can Koç- Gökyüzünü Tutamam
Yattığı odaya, Toprak'ın odasına gidip yatağın üzerindeki kıyafetlerine baktı. Onlara dokunmamıştı, bu demek oluyordu ki giysilerinin arasına sakladığı tabancası da yerindeydi. Telefonunu tutan genç adamın elinden onu hışımla aldı ve ekranı açtı. Son aramalarda gördüğü isimin ardından ne hissettiğini bilmeden refleksle kaşlarını çatıp adama baktı.
"Mostafa ile konuşmadığını söyle."
"Konuşmadım," dedi. Dalgındı. "Telefon seslerinden rahatsız oluyorum. Sesi kısarken yanlışlıkla açtım." Mahcup görünüyordu ama özür dileyemiyordu. Üzerine, istemediği gerçeğin beklemediği anda gelmesinin afallatan hali çökmüştü.
Kadın, ne yapacağını bilmez halde teslimiyet içinde yatağa oturunca birkaç saniye öylece kaldı. Avucunu alnına yasladıktan sonra hareket etmek ister gibi şakaklarını ovdu. "Alya," dedi ayaktaki adama doğru yürüyerek. "Alya Çakıl. Asla yaklaşmaman gereken Alya Çakıl?!" Öfkesi Toprak'a değil, Toprak'ı duysaydı Mostafa'nın yapacağı korkunç eylemlereydi. Gözlerinin dolduğunu sezdi.
"Ajansın," dedi Toprak boğuk bir sesle. Gözleri, gerçekle ilk kez bu kadar yakından yüzleşmesinden dolayı kısılmıştı.
Adama yaklaştı ve öfkeli bir kinaye ile, "Asker kaçağıyım," dedi.
"Dalga geçilecek halde değiliz."
"Biz yokuz," diye karşı çıktı. "Olmadık ve olamayacağız. Hayal kurarken gerçekçi olalım."
Adam, histerik kıkırtısıyla başını hafifçe yana dönüp tekrar kadına baktı. Sesini yavaş yavaş yükseltti. "Ben aylardır seni düşünürken, kim olduğunu bilmediğim seni düşünürken neler çektiğimi biliyor musun?! Şimdi gelip bana kızamazsın." Çıkan damarların verdiği rahatsızlıkla boynunu birkaç saniye ovdu. "Seninle gülüyorum, sonra elimi uzattığımda gitmiş oluyorsun! Beni arafta bırakıyorsun sen, değersiz hissettiriyorsun! Bir adım atıyorsun ama ben yaklaştığımda çekiliyorsun. Beni anlayabiliyor musun, beni kendi yerine koyabiliyor musun?"
Alya'ya karşı hissettiği kırıklık, ruhunu avuçlarıyla minik bir kağıtmışçasına kaybediyor, bu kayboluş, kalbine ağrılık yaparken boğazında tuhaf bir baskıya yol açıyordu. Alya, elinde olmayan nedenlerin Toprak'ı incitmesine dayanamıyor, onu haklı buluyor ancak kendisini suçlamıyordu. İşittiği bu ağır sözleri nasıl karşılayacağı hakkında ise fikri yoktu. "Nasıl bir kör kuyuda olduğumu bilmeden konuşuyorsun," dedi duraksamış ifadesiyle. "Sana zarar vermemek iç-"
Toprak önce dudaklarını ıslatıp öfkeyle derin bir soluk alırken kadının belini sararak fevri bir hareketle kendisine çekti. İlk defa bu kadar yakın durmalarına rağmen birbirlerine hiddetle baksalar dahi arsızca atan kalp seslerini çok az da olsa işitebiliyorlardı. Aralarındaki mesafe, nefeslerini hissedebilecekleri kadar yakın olmalarıyla açıklanabilirdi. Dudaklarına çarpan ılık nefesleri ise, bedenlerini ürpertmeye yetiyordu.
"Sorun bensem hiçbir şey umurumda değil."
"Ne bu?" dedi Alya, Toprak'ın en son hareketini kastederek. "Senin gibilerin, mevzuyu sonlandırma biçimi mi?" Toprak, benim gibiler de nasıl oluyormuş, der gibi bakınca, "Şeytan tüylü ahmaklar," diye devam etti.
Toprak bu laf üzerine buruk bir tebessüm etti. İkisinin de göğsü, dudaklarını birbirlerine yapıştırmak ister gibi inip kalkarken ortamı huzurlu bir sakinlik kaplamıştı. Adımları ağır ağır yatağın yanındaki komodine gittiğinde Alya'nın bu ahşap eşyaya yaslanmasıyla durdular. Toprak, ellerini komodine dayayıp Alya'yı iki kolunun arasında bıraktı. "Bugün gidiyorum sevgilim. Ne zaman geleceğim, ya da gelecek miyim bilmiyorum ama gidiyorum." Çok güzel bir rüya görürsünüz ve gözlerinizi açtığınızda onun geri gelme olasılığı yoktur ya hani, şuanda onları kurtaracak hiçbir umut yoktu. Bu görev de burada bitmişti, bittiği için de gidecekti. Bunu ona en son söyleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMA KONUŞMAK İSTİYOR
Narrativa generaleDuma: Sessizlik meleği "Seni bu duygusallığın bitirecek." Uzun saçlarının bir tutamını parmağında gezdirip ona eğildi ve nefesinin dudaklarına çarpmasına neden oldu. "Ve sen Alya, bitmeye yakın bir mum gibisin." "Halihazırda bitmiştim ama sen yakmay...