LABİRETİN İÇİNDE (38)

90 36 53
                                    

Ezgi'nin içeri gitmesinin ve balkona geçmesinin ardından Aisha su içmeyi öne sürerek mutfağa girmişti. Aisha, odaya geri gelmiş, Ezgi de mutfağa dönmüştü. Ezgi'nin içecekleri getirme süresi dahil her şey çok kısa zamanda olmuştu. Makinenin otomatik ayarda olmasını andırıyordu.

Bu süre zarfında Dimitri, internet üzerinden gördüğü son dakika haberini Alya ve Toprak'a gösterdi: Mostafa, mesleğinden men edilmişti. Yüzleri birbirlerine çevrildiğinde üçü de aynı düşünceleri hissettiklerini biliyordu, bu haberin basına bu kadar geç sızmasının altında Mostafa'nın isteği kendisini belli ediyordu. Böylelikle ne Alya ne de Toprak tetikte olacaktı. Eli kolu bağlı sanılan Mostafa Coopper, artık her şeyi yapabilir vaziyetteydi.

İçilen son bardağın üzerinden yalnızca iki saniye geçmişti. Ezgi, Dimitri ve Toprak, ne olacağını kestirmeye çalışıyor; Buğra onların bu düşünceli halini oldukça enteresan karşılıyordu. Aisha ve Başak, birbirlerine arada kaçamak bakışlar atıyorlar; Mostafa ise, sadece etrafı izliyor ve Alya'nın neden onları buraya çağırdığını sorguluyordu.

Buğra, Ezgi'nin önünden Alya'ya uzanarak bacağını dürttü. "Neden herkes put gibi?" dedi. Sessizce konuşmaya çalışıyordu fakat içindeki şüpheyle kaşlarını oynatıyordu.

Alya da kuşkucu, sahte ifadeyle dudaklarını ıslattı. "Neden bana soruyorsun?"

"Ortamın en sakini sensin?"

"Sen niçin sakin değilsin?"

"Şuanda soruları ben soruyorum."

"Benim meleğim dilediği zaman dilediği soruyu sorar," diye araya girdi Toprak. Kızar gibi değil de Buğra'ya dalaşır bir hali vardı. Ya da Dimitri'nin söylediklerinden sonra Alya'nın her zaman yanında olmak istiyordu.

"Cevaplamak zorunda mıyım?" diye sordu Buğra. Şüpheci ifadesi henüz gitmemişti.

"Bunun olumsuz bir yanıtı yok."

"Cevap vereyim," deyip boğazını temizledi. "Tırsıyorum." Bu cevaptan sonra herkes birbirine baktı. "Bir şeyler olacak, kesinlikle."

Bu konuşmanın hemen arkasından Başak'tan güçlü bir çığlık geldi. Raina uyanınca Alya, Ezgi ve Buğra'dan onu Buğra'nın odasına götürmelerini istedi. Aynı çığlık, Mostafa ve Aisha'dan eş zamanlı çıktığında üçlü, karınlarını tutuyordu. Üçünün de gözleri kan çanağına dönüşmüşken Alya ve Toprak'a bakıyorlardı. Başak, dışarı çıkmak için ayağa kalkmaya çalıştığında sendeleyip yere düşmüştü. Alya, normal bir görüntü izler gibi onlara bakarken; Dimitri ve Toprak, bir onlara bir de Alya'ya baktı.

"Alya, bu işte bir parmağın var mı?" diye sordu Dimitri, Başak'ı yerden kaldırırken.

"Ölmezler ki," dedi Alya omuz silkerek. "En kötü sakat kalırlar." Aisha'nın çantasını alarak içindeki kahverengi, küçük şişeyi çıkardı. Üzerindeki yazıları ve içeriği yeniden inceledi. "Bak işte, benim değil bu, onların. Öldürücü kimyasalı seçememiş olmaları, onların şansı." Sonrasında özellikle Başak ve Aisha'ya baktı. "Hedefleri bu olsa bile." Başak'ın yanına gidip kulağına onu sinir eden bir tınıda konuştu, aynı zamanda hafifçe gülümsüyordu. "Sana göre burada zehirlenmesi gereken tek kişi vardı: Ben. Düşünsene, niçin birden fazla kişinin bardağına zehir konuldu?" Başak, gözlerini tek noktada sabit tutmuş, oynatamıyordu. Sadece boğazından çıkan çığlıklarla iletişim kurabiliyordu.

Gittikçe daha kötüleştikleri için Dimitri onları hastaneye götürmek üzere aşağı indirdi. Toprak, Aisha'nın yanına giderek koltuk altlarından tutup ayağı kaldırdı. "Kızın için yardım ediyorum, aksi halde üçünüzün de gebermesi umurumda değil. Bilirsin ya, tıpta bir saniye bile her şeydir." Aisha da iniltiyle cevap vermiş fakat konuşmaya mecali olmadığı için başka bir şey yapmamıştı. Ağız çevresi ise morarmıştı.

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin