Odasını Amerika'dan gelen eşyaları doldurmuştu. Kıyafetleri ve bazı özel eşyalarının yanı sıra bir kutu daha vardı. Sert çeliği andırmasıyla birlikte griydi. Anahtarsız açılması olanaksız derecede sağlamdı. Bu sebeple içeriğinde ne barındırdığından emin değildi, sanki tüm güçlü bileşenlerin birleşiminden oluşuyordu. Detayını bilmese de bunu kendisi yaptırmıştı. Üzerinde ince, dikdörtgen bir kısım bulunuyordu ki bu da anahtar içindi. Kutuda ona hatıra kalan bazı ufak anılar vardı. Sinem'in verdiği gül, Sinem'in ölü bulunduğunda cebinden çıkan son beş lira, Dimitri ile kovulduğu görevde üzerine kırmızı şarap dökülen kare mendil. Eskiden her anı kıymetli bulduğunu bu kutuyu görünce fark etmişti.
Bu gibi nesnelerin yanında bir şey daha vardı: Toprak ile ders çalıştığında kullandıkları kalem. Bunu şimdi hatırlıyordu. Bu kalemi Türkiye'den Amerika'ya mı götürmüştü? Halbuki o zamanlar Toprak'tan pek hoşlanmadığını dile getirmişti.
Kutunun içindekileri canlı canlı görmek için anahtarlık kısmına atıldı. Eli boşlukta gezindi, anahtar yoktu. Kutuyu dikleştirip gözleriyle baktı, göremedi. Oradan buraya pek bir eşyası gelmemişti. Bu yüzden kıyafetlerin arasında olamazdı. Evine temizliğe gelen kadını arayarak anahtarı görüp görmediği sordu. Görmemişti.
Bir çaresine bakacaktı. Çanakkale'de. Evlilikleri için şehir dışını düşünmüşler, Alya da bunun üzerine Çanakkale'de küçük bir ev tutmuştu. Toprak henüz bilmiyordu. Şehir merkezinden uzak, orman içinde huzurlu bir yerdi. Tam istedikleri gibi, kimse olmadan. Toprak'tan habersiz oraya gitmek bir hayli zor olmuştu. Komodinin üzerindeki anahtarı kavrayıp gülümsedi. Gülüşü büyüdüğünde çalan kapıyı açtı.
Toprak, Alya'nın boynunu öpüp içeri girdi. "Meleğim, çok güzel bir yer buldum! Acilen bakmamız gerekiyor, beyaz eşyaların teslim edileceği tam adresi yazmamız lazım artık."
"Sana bir sürprizim var," dedi Alya, parmaklarını heyecanla çıtlattı.
Kaşlarını çatıp hafifçe tebessüm etti. "Öyle mi? Nedir?"
Alya, adamın gözlerini kapatıp yavaş yavaş odasına götürdü. "Çok mutlu olacaksın."
"Siyah gecelik mi aldın?"
Alya kahkaha attı. "Daha güzel bir şey."
"Kırmızı mı?"
"Hayır, gecelik değil."
"Hm..." deyip küçük bir nefes aldı. "İnanır mısın özgürlüğüm, mutluluk deyince aklıma senden başka bir şey gelmiyor açıkçası." Bunu romantik biçimde değil, düz bir tınıda söylemişti, yalındı.
Alya, adamın yüzündeki eliyle yanaklarını okşadı. "Açıyorum." Ellerini gözlerinden çekti.
Toprak'ın odağı direkt olarak anahtara düştü. Anahtarı kavradı, biraz inceledi, dudakları aralandı ama konuşmadı. Alya'ya baktı ve sonunda şaşkınlığından kurtulup güldü. "Bizim mi?" Alya yalnızca başını salladı. "Bizim," diye mırıldandı Toprak. Elini Alya'nın boynuna atıp okşadı ve ardından sarıldı.
"Kızmadın, değil mi? Yani sevineceğini biliyordum ancak yine de... bilmiyorum işte... Düğün hediyesi olarak."
Toprak, bu kez kahkaha atıp dudaklarını öptü. "Teşekkür ederim sevgilim, ne diyeceğimi bilmiyorum." Yutkundu. "Ve unutmuş olabilirsin ama Türkiye'de evi genelde erkek tarafı alır."
"Çok saçma," dedi Alya omuz silkerek.
Toprak ironiyle kaşlarını kaldırıp dudaklarını büzdü ve komodine yaslandı. "Ne yapalım," dedi. "Gelin duvağını ben takarım."
"Toprak!"
"Şaka yapıyorum," dediğinde yüzünde keskin bir ciddiyet belirdi. "Beni kurtardın, Buğra'yı satsam kalkamazdım bu yükün altından."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMA KONUŞMAK İSTİYOR
General FictionDuma: Sessizlik meleği "Seni bu duygusallığın bitirecek." Uzun saçlarının bir tutamını parmağında gezdirip ona eğildi ve nefesinin dudaklarına çarpmasına neden oldu. "Ve sen Alya, bitmeye yakın bir mum gibisin." "Halihazırda bitmiştim ama sen yakmay...