PERVASIZ TEHLİKE ÇANLARI (26)

114 36 79
                                    

Yerinden ansızın doğruldu. Bu kalkış, huzursuzluktan ziyade her şeyi söylemeye kararlı bir duruş barındırıyordu. Kararlılıkla bakıyordu ancak Toprak'ın da doğrulup ona baktığını görünce tüm özgüveni gitmişti. Bütün çaresizliği ve sakinliği ile adamı incelediği her bir saniye ona ihanet ediyor gibi hissediyordu. Sanki doğru da yanlış da, aynı renge bürünmüş, onu arafta bırakıyor, ruhunu büyük bir güçle avuçlarında kaybediyordu. Ona sürekli bakma arzusu duyup adamın alnına düşen koyu kahve saçlarını parmakları arasına alarak düzelttiğinde gözlerinin dolduğunu anlamış ve başını öne eğmişti. Genç adam, Alya'nın bu halini idrak etmeye çabalarken yaşadığı zihin karışıklığı, üzerinde yüklü bir sersemlik oluşturmuştu.

Dudaklarını oynatmakla yetinip durmuştu Alya. Anlatmaya nereden başlayacağını düşününce bir şeyler gevelemeye çalıştı. "Bana her seferinde inandığını biliyorum, ancak bu kez durum çok farklı." Kadın, adamının gözleri karşısında daha da güçsüz hissediyor, bu his, sesinin gittikçe kısılmasına sebebiyet verip derin bir soluğa muhtaç ediyordu.

Adam, bu laf üzerine istemsizce tek kaşını kaldırmış, küçük bir nefes almıştı. Aklından geçenler karşısında başını aşağı yukarı sallamış ve pembe dudaklarının arasından çıkan tok tınıdaki sözlerle yanıtlamıştı: "İnanmam için senin söylemen yeterli ama görünüşe göre zamana ihtiyacın var. Nikahtan önce söylemeni istiyorum yalnızca, lütfen." Ayağı kalktı ve duyacaklarının ihtimallerini kafasında planlamışçasına kadınla göz göze gelmemeye çalışarak içeriden çıktı.

🪶

Ertesi sabahların birinde, daha mutlu uyanmıştı. Toprak'ın en azından bir şeyler sezmesi nedeniyle biraz daha hafiflediğini duyumsuyordu. Ruhunda sezgilediği bu uysallık, yüzüne nedenini çözemediği ufak gülümsemeleri yayarken odanın içindeki banyoya gittiğinde yüzünü saçlarına dikkat kesildi. Saçındaki siyah renk, üçüncü kez işlem görmesine rağmen eski rengine dönmeye başlamıştı. Yeniden uzadığından dolayı belli belirsiz biçimde gözlerini örten kâkülünü uçlarından hafifçe ayırıp banyodan çıktı.

Üstünü değiştirmeden siyah renk pijamasıyla dikdörtgen saç fırçasını eline alarak odasından çıktığında esrarlı bir hale bürünüp gözleriyle etrafını tarayarak sevgilisinin kapısını tıklattı. Kapıyı yalnızca lafta çalmışçasına vakit kaybetmeden içeri girdiğinde Toprak'ın saçlarının uçlarındaki belli belirsiz ıslaklıktan, yüzünü yıkamış olduğunu anlamıştı.

"Günaydın Sevgili Algül!" diye söyledi kollarını iki yana açarak.

Her enerji dolu hissettiği zamanlarda olduğu gibi sözleri ve hareketleriyle tuhaf bir hava veriyordu. İşte o zaman, aslında depresyonda olmasaydı doğuştan sarhoş davrandığını daha önce fark edebileceğini düşündü.

Adamın göz kapakları, uykusuzluktan olmuş olacak ki aşağı düşmüş; dudakları, kadını görmesiyle sevinçle kıvrılmıştı. Elindeki kitabı komodine bırakıp bakışlarını yeniden Alya'ya çevirdi. "Algül'ün bir tanesi, günaydın," deyip sırtını yatak başlığına dayadı. Ardından beyaz yorganın bir tarafını yataktan ayırarak yatağa eliyle iki kez vurdu "Yamacıma gel bakalım."

Alya, yataktaki boşluğa karşın bir çocuk edasıyla kıkırdayıp yatağın pencere tarafına, adamın sol yanına geçerken elindeki siyah tarağı adamın eline tutuşturup sırtını döndü. Saçında hissettiği o narin dokunuşların ruhuna eklediği huzuru kimse inkar edemezdi. Boynunda, omzunda ve saçlarında hissettiği öpücüklerle gülümsedi. Tarağın kaybolduğunu fark edip komodinden çıkan sesi işittiğinde sırtını başlığa yaslayıp Toprak'a döndü.

"Anlat hacı, anlat." dedi genç kadın, düz bir tonda. Bunu sadece dalaşmak için söylemiş ve ortamdaki duygu yükün kaybolacağını düşünmeden yapmıştı.

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin