AYRILMA VAKTİ (3)

672 158 919
                                    

Telefonu hemen kapattı. Bir yandan onu daha az görme düşüncesi bir yandan telefondaki sözün duyulma ihtimali nedeniyle gözleri dolmaya başlamıştı. "Üniversite'ye artık gelmeyeceğim, nedenini sorma lütfen." Toprak'ın bir şey söylemesine kalmadan dışarı çıktı. Evine girip ilacını aldıktan sonra kendisini sokağa attı. Nereye gittiğini bilmeden kendisine aptal muamelesi yaparak yürümeye başladı. Vücudundaki kan basıncı sebebiyle saçını topladı, ceketini çıkardı ve meslek hayatının en vasat anının ilgi duyduğu adama denk gelmesine her adımda lanet okudu.

Eline aniden koşturan bir çocuğun çarpmasıyla anlık bir çığlık attı. Bedeninin ürperdiğini ve uyuştuğunu hissediyor, eline bir zarar gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Ölümle burun buruna gelmişçesine ne yapacağını bilmezken alelade bir binanın merdivenine oturuverdi. Suya ihtiyacı olduğunu sezdiğinde yutkunmasıyla kesik nefesler içinde sakinleşmeyi gözledi. Etraftan geçen insanların yaftalayıcı sözleri, daha da aciz hissettirmişti. Kendi aralarında bir şeyler mırıldanıyor, karşılarındaki tuhaf bir mahlukmuş gibi bakıyor, ve bazıları da dalga geçercesine gülüyordu.

Telefonun iğreti sesini duyduğunda onu bütün hıncını almak ister gibi avucunda sıktı ve en sonunda açtı. "Evet Sussan?"

"Alya, yeni görevin için gönderdiğimiz kargo gece saat ikide sana ulaşacak."

"Tamam."

Saçlarını ovuşturarak arkaya attı, sağındaki duvara başını yasladı, ardı ardına sıralanmış beton yığınlarını gözden geçirdi. Görüş alanını sokaktan alıp yere çevirdi, eline bir tutam saç alıp düşkün biçimde amansızca oynamaya başladı. Geçen arabaların motor ve korna sesleri, uzakta oynayan çocukların bağrışmaları kulaklarına dolmuş ve bir uğultu gibi mayıştırmıştı.

Dakikalar, saatleri; saatler, yalnızlığı doğurmuştu. Hayatta tek başına olmasının gerçekliğiyle her defasında yüzleşiyor, bu yalnızlığın anlayamadığı zevkine kadeh kaldırıyordu. Ya şimdi? Halihazırdaki durumu yanında birini istiyordu. Yalnızca birini. Onun omzuna yaslanarak uyumanın bir hayalden ötesine geçememesine bir küfür savurdu. Saate baktığında gecenin biri olduğunu gördü.

"Yaz bunu bir kenara," dedi ayağa kalkarken. "Sırf ondan utandığın için saatlerce taşta oturdun."

🪶

Adının artık Beril olduğu kimliği, evinin önündeki birkaç yıllık siyah aracın kendisine ait olduğunu yazan bir not, aracın anahtarı ve bir adet kırmızı gül buldu gelen paketin içinde. Genç kadının en sevdiği çiçeğin, gül; en sevdiği rengin kırmızı olmasına karşın bunu Mostafa yapmış olmalıydı. Sabah gülü hissiyatsızca çöpe atmasının ardından mavi renkli derecesiz lensini, gerçek imajı veren düz sarı peruğunu takıverdi. Oluşturduğu imaj üzerine makyajını abartarak yapmış, elmacık kemiğinin üstüne üçgen şeklinde üç nokta oluşturdu. Altına cepli bir tayt geçirip taytın içine bir bıçak yerleştirdi, deri kloş eteğini giydikten sonra çantasına ve taytın içine bir tabanca atıp yola koyuldu.

Dışarıdaki yağmur, ağaçların yapraklarından damla damla düşüyor, ıssız sokakta, yeni dökülmüş asfaltta sel etkisi yaratıyordu. Arabasını, adamların bulunduğu konumdan yaklaşık otuz metre uzakta park etti. Kulağındaki cihazı düzeltip Sussan'a seslendi: "Sussan? Ortam hazırsa birazdan içeri gireceğim."

"Her şey hazır ID (Kimlik)."

İşittiği kod adına göz devirdi. Bu isimden nefret ediyordu. Vücudu ıslanırken harabe binanın küçük kare penceresinden onları izledi. Betonla kaplı zemine rastgele konulmuş birkaç masa ve orta masada oturan beş kişi haricinde başka bir şey yoktu. Kocaman yerde sadece bunların olması pek de ciddiyet vermiyordu. Sağ tarafa baktığında demir bir merdiven ve merdivenin sonunda camla kaplı bir duvar vardı.

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin