Erkin Koray - Seni Her Gördüğümde
Bundan takribi on gün önce genç adam, üniversiteden çıkıp aracına bindi. Üzerine uyan beyaz gömleğinin iki düğmesini daha açtı ve boynunu sıkıntıyla ovuşturdu. İstemsizce çatışan kaşları ve dik bakan gözleriyle son derece solgun, sessiz ve ciddi görünüyordu. Başını ağır bir hareketle sağına çevirdi. Ara sıra Alya, bu koltuğa tam tabiriyle bodoslama dalardı. Bu anda dudaklarının kenarında görülmeyecek kadar ufak bir hareketlilik oluştu, sonra gitti.
Arabayı ders verdiği kuruma sürmek üzere yola çıktığında çok geçmeden oraya varmıştı. Gördüğü manzarayla kaşlarını iyice çatınca merak içinde arabadan inip birkaç saniye etrafa baktı. Öğrenciler yoktu, üç üniformalı tabela ustası hariç kimse yoktu. Ellerindeki mavi renkli harfleri dershanenin duvarına monte ediyorlardı. İçlerinden merdiven kullanmayanına yaklaşıp şüpheyle kirli sakallarını ovuşturdu.
"Kolay gelsin," dediğinde uzun süredir konuşmadığını fark etmişti. "Ne oluyor burada, niçin kimse yok?"
Sakallı, kalın bıyıkları kırlaşmış işçi, elinin tersiyle alnını sildi. "Sabahtan beri tadilat var yeğenim, dershanenin ismi de değişecekmiş. Uğraşıp duruyoruz, ne gerek varsa artık. Yeni sahibi öyle istemiş. Mustafa Bey mi nedir işte o."
İşittiği sözlerle kanı çekilmişti. Vücudundaki ürperti şaşkınlıktan kaynaklanıyor, onu korkutmaya çalışan Mostafa'ya nefretten başka bir şey beslemiyordu. Bir insan hakkında bir şey bilmediği birine kin besler miydi?
"Dershanenin yeni adı Sarmaşık mı?" diye sordu aniden.
Karşısındaki adam hayretini gizleyemeden dudaklarını aralamış ve Toprak'ın omzuna vurmuştu. "Hay sen çok yaşa yeğenim, nereden bildin?" Toprak, hafifçe gülümsemeye çalışarak cevapsız bıraktı. "Burada mı çalışıyorsun? Yeni sahip belgesiz çalışanları işten atmış. Sen belgeli misin?"
"Belgeli olsam da çıkardım zaten," deyip içeri girdi.
Girişten sola saptığında geniş bir alan, krem renkli fayans zemine sabitlenmiş kırmızı deri sandalyeler görmüştü. Eski sandalyeler siyahtı. Sağ taraftaki öğretmenler odasına girdiğinde hissizce duraksadı. Sadece kendisinin kullandığı dolap kenarında bulunan siyah sandalyenin üzerine beyaz boyayla çarpı atılmıştı. İzleniyordu.
Sandalyenin yanına gideceği sırada ensesinde bir ağırlık hissetti, arkasını dönmesine kalmadan yere yığıldı. Uzun süre açılmamak üzere hareketlenen gözleri, tamamen kapandı.
Bedeninde kıpırtılar oluştuğunda ellerinin ve kollarının bir güç tarafından zapt edildiğini sezdi. Buna rağmen hiçbir şey yapamıyor, zaten gözlerini tam olarak açamıyordu. Ağzında oluşan susuzlukla yutkundu, su aramak için çevresine bakmaya çalıştı ancak her şey çok bulanıktı. Yerinden doğrulmaya kalkışarak ayaklandığında sendeleyip yere düştü. Bağlı olduğu sandalyeyle. Yanağı yerdeki yerle bütünleşince havalanan toz zerreleri gözüne dolmuş ve inatla kaşındırmıştı. Sonra kaba, acımasız birkaç kahkaha sesi doldurdu küçük odayı. Durumu, içinde bulunduğu hale tepki gösteremeyecek kadar vasattı. Öyle ki atılan kahkahalar kulağına yalnızca düz bir sesten ibaret geliyordu.
"Su," diyebildiği dudaklarının arasından cılız sesiyle. "Su verebilir misiniz? Çok susadım."
İki- üç adım sesi duydu, kapı tıklatma sesini andırıyordu. O an bir şeyler olacağını düşünmüş gibi bakış açısını araladığında gördüğü şeyle gözlerini hemen kapattı. Başından aşağı bir kova kaynar su döküldü. Acısı öylesine derindi ki, kendisini öylesine kasmıştı ki, dudakları bir milim bile aralanmadı. Ardından bir kova su daha döküldü, bu sefer oldukça soğuktu. Kovanın içine doldurulan küp şeklindeki buz kalıpları birer birer suratına çarptı. Kıyafetleri de, saçı da, iç çamaşırı da ılık hale gelen karışımla ıslanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMA KONUŞMAK İSTİYOR
Ficção GeralDuma: Sessizlik meleği "Seni bu duygusallığın bitirecek." Uzun saçlarının bir tutamını parmağında gezdirip ona eğildi ve nefesinin dudaklarına çarpmasına neden oldu. "Ve sen Alya, bitmeye yakın bir mum gibisin." "Halihazırda bitmiştim ama sen yakmay...