M: Sezen Aksu - Farkındayım
"Evet, hazırım."
"İlaçlarını alıyor musun? Başına bir şey gelirse sebepsiz yere suçlu konumuna düşmek istemiyorum." Sesi, biraz önceki gaddarlığını yitirmiş ve korkakça çıkmıştı.
"Alıyorum Aisha, söyle artık!" dedi Alya, yükselmeye başlayan sesini kontrol edercesine.
"Pekâlâ," deyip düz bir tınıyla devam ettiğinde; Alya, bir saniyelik sessizliğe dahi tahammül edemiyor, kalbinin yerini hava almış gibi içinde tuhaf bir huzursuzluk hissediyordu.
"Baban, karısı ile birlikte Amerika'da yaşıyormuş. Mostafa, onları oraya aldırmış. Üç gün önce karısı ile kavga ederken kalp krizi geçirip hayatını kaybetmiş." Bir süre ses gelmedi.
"Amerika mı, üç gün önce mi? Yirmi sene arayıp..." duraksayıp o anki hayret içerisinde devam etti: "Onun olduğu ülkeyi koruyormuşum meğerse. Onu koruyormuşum. Devam et, lütfen." Sesi, kesik ve boğuk çıkmaktan öteye gidemiyordu. Aisha'nın sesini işittiğinde başını hafifçe iki yana sallayıp ona dikkat kesildi.
"Ve annen..."
"Söyle Aisha! Bekledikçe kendimi daha kötü hissediyorum."
"Annen, eski bir... fahişe. Şu an Çanakkale'de bir huzur evinde kalıyormuş, adresini atacağım. Hatta annen ve baban, seni uzaktan seyretmek dahi istememişler. Sadece kendilerini senden saklamak için bir resmini istemişler. Çünkü Mostafa, sana ulaşmamaları için onlara yüklü miktarda para ödüyormuş."
Alya, uzun bir süre sessiz kaldı ve kesik bir nefesle konuşmaya başladı: "Fahişe mi? Lütfen bana o kadının bedenine zorla dokunmadıklarını söyle, annemin... annemin bu işi isteyerek yapmış olduğunu söyle." Çenesi titriyordu, bedenindeki kasıntıyı net biçimde fark edemeyecek kadar kendinde değildi.
"Evet. İlk zamanlarda birlikte kaçtığı adamın zoruyla böyle bir işe kalkışmış ama sonralarında halinden memnun bir şekilde hayatına devam etmiş."
"Bu bilgileri nasıl buldun?"
"En ücra köşede saklanmış detaylı bir dosyadan. Muhtemelen sonralarda buraya konmuş."
"Peki, teşekkür ederim," dedi, tekrardan ürperdi ve telefonu kapattı.
Kendisini kimse tarafından sevilmeyen, güçsüz, savunmasız ve silik bir çocuk gibi hissediyordu. Bunun getirdiği hayal kırıklığı, vücuduna sıcak bir ürperti katıp ruhunu bedeninden ayırıyor gibi onu kasıyordu. Gözleri buğulanmaya başladı, annesinin ve babasının onu resmen satmasının hissettirdiği güçsüzlükle kahverengi tahta kapının önüne çöküp gözlerini zorlayan yaşları serbest bıraktı. Hıçkırıklarının duyulamaması adına ağzını kapattığında vücudunun her bir yanı titremeye başlarken sakin kalamıyordu. Boğazında düğüm hissi uyandıran şey her neyse fazlasıyla rahatsızlık veriyor ve ağladığı halde geçmek nedir bilmiyordu. Anlaşılan eline geçen ilk sigarayı içecekti, çünkü ailesini, somut olmasa da, kafasında kati halde öldürmüştü. Türlü olayların ağlatamadığı kadını, hiç görmediği ailesi birkaç dakikada ağlatmıştı.
Gözlerini kapattı. Başını kapıya yasladı ve derin, sessiz nefesler aldı. Ailesiyle kavga edip ağlamış küçük çocukların soba başında uykuya dalması kadar sıcak hissediyordu. Huzurluydu, ağlamak iyi gelmişti. Kapının arkasından ona seslenenlere araba yolculuklarından midesinin bulandığını ama şuan her şeyin yolunda olduğunu, birazdan çıkacağını söyledi. Farsça'da ve Arapça'da profesyonel dili olmadığından en basit sözcüklerle kendisini anlatmayı denemişti en azından.
Edindiği bilgiler, tüm vücuduna tekrardan kaya misali ağırlık verip boğazına kelepçe vurulmuş hissiyatı yaratmıştı. Zihninde Mostafa'yı adeta katlettiğini düşlediğinde annesine ve babasına karşı şuan sadece üzüntü duyuyordu. Mostafa'nın aleyhine bir şey yapmak istiyor, babasının ölümünü bile sakladığı için ruhunu ateşe verircesine canını yakmak istiyordu. Ona olan nefreti, öylesine kabarmıştı ki Mostafa'ya maddi manevi, zarar verecek herhangi bir şey uğruna teyakkuza geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMA KONUŞMAK İSTİYOR
Aktuelle LiteraturDuma: Sessizlik meleği "Seni bu duygusallığın bitirecek." Uzun saçlarının bir tutamını parmağında gezdirip ona eğildi ve nefesinin dudaklarına çarpmasına neden oldu. "Ve sen Alya, bitmeye yakın bir mum gibisin." "Halihazırda bitmiştim ama sen yakmay...