HİÇLİK MATEMİ (50)

74 34 1
                                    

Yutkundu. Gözündeki tek damla yaşla kalkmaya çalıştı. Kapana kısılmıştı. Çıkışını bulamayacağı labirentte dolanmaya bile çalışmıyordu. Sedyeye yarım yamalak oturduğunda hâlâ bir şey söylemiyor, şaşırtıcı raddede sakinliğini koruyordu. Sonra ayak ucundaki krem renkli battaniyeyi üzerine örttü ve sırtını yastığa yasladı. Tutunacak başka dalı yok gibi üzerine çektiği battaniyeyi korku ile sıktı. Bu, onun dilinde hayır demekti. Karnına dokundu, tekmeyi hissetti. Bunun da bebeğinin dilinde evet demek olduğunu hissetti. 

"Ya ben ya bebeğim, öyle mi?"

Karnına hırsla giren sancı sonrasında ansızın çığlık attı. Acıyla kıvranırken hemşirelerin uyarısıyla derin nefeslerini alıp vermiş, ruhunu alıp götüren ağrı için gözlerini istemsizce kapatmıştı. Korku ve acı ile gözyaşları çoğalırken; onu alıp götürecek olurlarsa müdahale edemeyecek kadar güçsüz hissediyordu. Bu güçsüzlüğe yenilip göğüs kafesini derinliklere indirecek kadar içten bir hıçkırık kopmuştu dudaklarından.

"Çok stres yapmışsın, bebeğin fazlasıyla etkilenmiş," dedi Timur doktorun ona söylediklerini tekrarlayarak. Bu esnada Alya'nın gözlerinin içine baktı.

Alya gözlerini kaçırdı ve nefes alıp vermeye devam etti. "Şimdi mi?! Bebeğimin doğumuna çok az kaldı! Bu imkansız!"

"Alya sana söz veriyorum ikiniz de yaşayacaksınız, bu ihtimal çok yüksek. Yalnızca hemen ameliyata alınman lazım."

Alya titrek bir soluk aldı, bu kez Timur'a tüm içtenliğiyle bakmıştı. "Eğer bir şans varsa bunu oğlum için kullanın. Onun yanında olacak çok kişi var, benimse ondan başka kimsem yok."

*******

Kendisine geldiğinde gözlerinde ve bedeninde yorgunluk hissediyordu. Tek kişiliğe göre büyük bir odadaydı, yalnızdı. Elindeki bir iki kabloyu sorgulamayacak kadar kafası karışık duruyordu. Yavaş yavaş hissetmeye başladığı ağrı ile yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. Şafak söküyordu, yeni günün inanılmaz yükünü üzerine bocalıyordu. Kaşlarını refleksle çattı, karnındaki ağırlığı hissetmiyordu. Korku içinde hızla karnına dokunduğunda Timur, meslekî beyaz renk formasıyla içeri girdi. 

"Bebeğim nerede?" Sesi düzdü.

Timur, duygusuz bakışlarını yine onun üzerinde gezdirdi ama çok kısaydı. Ardından adem elması çıkıp indi. "Bebeğin hayatını kaybetti Alya."

Hırpalanmışçasına sabit kaldı. Ne kalbinin ne ruhunun varlığını fark edebiliyordu. İçeri bir hemşire daha girdi. Bu, Mostafa'nın adamlarından biriydi, hayal meyal hatırlıyordu. Timur ona bakmadı, Alya'ya odaklanmıştı. Alya ise kimseyi umursamıyordu. "Bebeğim, öldü. Söz vermiştin, düşük bir ihtimal demiştin."

Timur soğukkanlılığını koruyarak başını salladı. "Onu sana getirmemi ister misin?"

"Ölüsünü mü?" derken ürpermişti.

Timur, gözlerini kapatıp açtı ve odadan çıktı. Mostafa'nın çalışanı hâlâ odadaydı. Tanınmadığını düşünse de Alya hepsini tanıyordu. "Bebeğinizi mi kaybettiniz?" dedi adam.

Alya ürkütücü bakışlarını ona savurdu ama sakindi. "Evet. Ne istemiştiniz?

Kapıyı kontrol edip Alya'ya yaklaştı. "Mostafa Coopper senin adına çok üzgünmüş. Sen iyileşir iyileşmez yanına geleceğini söyledi."

Gözleri adamın irislerinin en içine baktı. Bir an için bebeğini bile unuttu. "Onu evimde bekleyeceğimi söyle. Ona güzel sürprizlerim olacak."

"Ne gibi?"

Alya'da tek bir mimik kıpırdamasa da gözleri parlayıp söndü. "Bilmek isteyeceğinizi sanmıyorum." Adam, şüphe içinde kaldırdığı kaşlarıyla arkasına döndü. "Tek gelsin," diye devam etti Alya. "Aksi halde beni hiçbir zaman göremeyecek. Patronun sözlerimin gerçekçiliğini çok iyi bilir."

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin