BİR TAŞLA BİRKAÇ KUŞ (14)

244 80 188
                                    

Merkezden içeri girip kartlarını bastıklarında etrafın gittikçe kargaşa ve grup halinde tartışan ajanlarla dolu olduğunu gördüler. Yukarı çıktıklarında da aynı manzara ile karşılaşırken Mostafa'nın muhtemelen tartışılan konuyla ilgili bir telefon görüşmesi yaptığını düşündüler.

"Neler oluyor?" diye sordu Dimitri, Alya ile ellerindeki küçük çantalarını bıraktıkları sırada.

Sussan, karmaşık düşünceli tavrıyla monoton bir tınıda cevap verdi: "Rusya İstihbarat Sistemi'ne çip yerleştiren ajanımız hayatını kaybetti. İşlemsel olan bütün bilgiler donduruldu."

Alya, onların toplantı odasına gittiklerini görünce, "Hemen geliyorum," dedi.

Acele ile Mostafa'nın odasının yolunu tuttu. Şifreyi çözdüğüne göre rahatlıkla tuşlayabileceğini düşünürken aynı zamanda bulduğu çözümü aklında yineledi. Son kez etrafına bakındığında kimselerin olmadığını gördü ve içindeki minik heyecanı bastırmak adına derin bir iç çekti. Şifrede, birbirinin benzeri gelen her iki işaret, bir harfe tekabül ediyordu. Şifre, B-A-L-I-M-E harflerinden oluşuyordu. Yani kelimelere ayrılırsa, Balım-me (ben) anlamına geliyordu. Geriye kalan tek şey, bu harflere alfabede denk gelen sayıları, kasa kutusuna yazmaktı. Bavul biçimdeki çantasından çıkardığı eldiveni eline geçirdi ve kasanın önüne çömelerek yazmaya başladı: "2-1-12-9-13-5"

Kalp atışlarına, kasanın açılış sesi de eklenmişti fakat heyecanı yarım kalmıştı. İçinde tabanca yoktu. Geçirdiği hayrete küfür savurunca kasanın iç köşesinde göz kadar bir kamera olduğunu fark etti. Kaşı istemsizce havaya kalkmış ve ne olduğunu anlamak için vakit kaybetmeden kamerayı minik bir darbeyle kırmıştı. Yalnızca büyük  mücevher kutusu ve kutunun üzerinde zincirli bir kolye vardı. Pek büyük ihtimalle tabanca, bu kırmızı kadife kutunun içindeydi. Ayrıca o kolye, tuzak olarak üst kısma konulmuştu. Böylelikle kutu açıldığında zincir bozulacak, kutunun açıldığı belli olacaktı. Kutuyu açamadan evvel çantasından çıkardığı telefonu sayesinde kasanın içerisinin fotoğrafını çekti. Telefonunu cebine yerleştirip kutuyu açmaya koyulduğunda heyecanla gülümsedi. Kutunun içinde yıllar sonra özgürlüğünün anahtarını, o tabancayı gördüğündeyse gözünden ışık hızıyla dökülen ufak damlaya aldırış etmeden öz güven içerisinde mırıldandı:

"Seni, bu hayatımdaki en rezalet üç şey arasından kurtarmaya geldim. Ama biraz beklemen gerekecek." Kutuyu hızla kapattı, zinciri eski biçiminde yerine yerleştirdi ve kasayı da kapattı.

Yıllarca ortalığı toz duman ettiği fakat bir türlü erişemediği bu silahın ona bu denli huzur vereceğini tahmin etmezken o anki büyük ama bastırdığı sevincinin göstergesi olan gözyaşlarının dökülmemesi adına dudaklarını bastırdı. Duvarın en köşesine geçip bir çocuk misali hafifçe tepindiğinde kaşları büzülmüş, kahkası ile birlikte gelen hıçkırığının duyulmaması için ağzını kapatmıştı. Yüreğinde gittikçe kabaran bu mutluluğun önünü keserek derin bir nefes aldı ve kendisini toparlayarak odadan çıktı.

🪶

Uçaktan inmeden önce makyaj aracılığıyla yüzünü çil ile doldurduktan sonra kâküllü, uzun, siyah ve düz biçimdeki peruğu başına geçirdi. Derecesiz metal gözlüğünü takıp kendisini inceledi, sokak ağzıyla fazlasıyla "inek" görünüyordu. Kısa bir sürenin ardından uçaktan inip taksiyle görev yerlerine gelmişlerdi.

"Alya, o cihazı kaybetmemen gerekiyor, yanında olup olmadığını kontrol edebilir misin?" Dimitri ve Alya'nın kulağında Sussan'ın sesi duyuldu.

Alya, bej renkli kimono ceketinin içine elini sokuşturdu ve yanıt verdi: "Burada duruyor, az önce koymuştum."

DUMA KONUŞMAK İSTİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin