ŞİMDİKİ ZAMAN
Geçen yedi sene boyunca Mostafa'nın Alya'ya karşı yaptıkları hariç hiçbir tavrı değişmemişti: Aynı bakışlar, aynı şefkat, aynı hisli sözler, aynı gülümseme, aynı jest ve mimikler, hatta bazen aynı dokunuşlar... Alya ise, önceki zamanlarda ona karşı gardını düşürecek, kendisini adama teslim edecek gibi olmuştu. Ona dokunmak, sarılmak, kokusunu içine çekmek, gülüşünü seyretmek, kendisine merhamet ve tutkuyla bakan gözlerinde kaybolmak... Fakat hiçbir şekilde bunları yapmamıştı. Dahası, istifa etmiş ama bu istifa daha resmileşmeden Mostafa tarafından reddedilmişti.
Ardı ardına sıralanmış tek kişilik beyaz çalışma masaların arasında ortada duranlardan kendisine ayrılana geçti. Gri, beyaz ve mavi temalı ortamı ifadesiz bakışlarıyla izlediğinde kendisine aniden yapılan parmak şıklatmayla, karşısında dikilen adama baktı. Beyaz teni, siyah saçı ve sinekkaydı tıraşıyla hoş bir görünümü vardı. Her zaman olduğu gibi konuşmayana dek gözleri öylece bakıyordu.
"Ahbap? Beni özlemekten uzaklara dalmışsın."
"Dimitri?" Gülümseyip, kollarını açan adama sarıldı.
"Sonunda gelebildin," deyip Alya'nın saçlarını dağıttı. Alya'nın her zaman olduğu gibi onun koluna vurmasına aldırış etmeden güldü. "Gittiğim yerlerde kimse esprilerimle dalga geçmiyor."
"Espiri yapabilseydin geçerlerdi," dedi Alya sinirle.
"Ah, işte bu!" Umarsızca sırıttı. "Toplantıya geçelim, Bay Coopper çağırıyor."
Mostafa'nın odasının yanındaki odaya yönelmişlerdi. Siyah cam kapılı beyaz toplantı odasının gri büyük dikdörtgen masasına oturmuşlardı. Çok geçmeden Mostafa'nın geldiğini gördüklerinde ellerine aldıkları kalem kağıtları refleksle düzelttiler. Mostafa, Dimitri, Alya ve Sussan da dahil onları dinleyecek diğer birkaç ajanın olduğu toplantı, Mostafa'nın sözüyle başlamıştı. Ciddi bir şeyler anlatırken etrafındakilerin onu dinleyip dinlemediğini sıkıca kontrol eder, konu odağı olan kişiye bakınca gözlerini kısardı.
"Biliyorsunuz ki Simon, çantasında Haç bulunmasından dolayı İran'da bir zindanda tutuluyor. Bu zindan, yüzlerce insanın adeta itaat ettiği, kendisini din adamı diye tanıtan birine ait. Din tüccarlarını bilirsiniz, ya halka söylediklerinin çoğunu yapmazlar ya da kendi pisliklerini dinin kuralları gibi gösterirler. Tarikatın başında da bu tip bir adam yer alıyor. Adı, Abdul. üç karısı var fakat hiç çocuğu yok. Birinci eşinden çocuğu olmayınca, ikinci eşiyle beraber oldu. Ondan da çocuk edinemeyince üçüncü karısıyla evlendi. Tabii ondan da bir çocuk edinemedi."
"Doğuştan problemli olduğunu ısrarla kabul etmeyen Abdul'ün dördüncü bir eşe ihtiyacı var. O eş, benim; Dimitri ise, yakın bir akrabam?" dedi Alya, elindeki kalemi parmakları arasında çevirirken.
"Evet, plan bu."
"Adama, kadın, desek bile yeter gibime geliyor," dedi Dimitri, yüzünü ekşiterek.
"Toplantı yapınca işimizi garantiye almış oluyoruz." Gülümsedi.
"Oradaki sistem ve yer hakkında bilgi verir misin?"
"Abdul'ün sahip olduğu 2 zindan var: Birinde kadınlar, diğerinde erkekler kalıyor. Her ayın altısında dile kolay, bir katliam yapılıyor. Altı olmasının sebebi ise, kutsal kitapta yedi sayısından sürekli olarak bahsedilmesi. Tarih, uğurlu olan "7" rakamını göstermeden uğursuz saydıkları bütün insanların canını alıyorlar. Ve bunu yasa dışı olmasına rağmen yapıyorlar. Sadece çevre insanları biliyor fakat onlar da Abdul'e baba gibi baktıklarından herhangi bir şey yapmıyorlar. Anlaşılmayan bir şey var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMA KONUŞMAK İSTİYOR
General FictionDuma: Sessizlik meleği "Seni bu duygusallığın bitirecek." Uzun saçlarının bir tutamını parmağında gezdirip ona eğildi ve nefesinin dudaklarına çarpmasına neden oldu. "Ve sen Alya, bitmeye yakın bir mum gibisin." "Halihazırda bitmiştim ama sen yakmay...