Bölüm 11

325 59 9
                                    

BÖLÜM 11
BEHREM 
“Sağa dön! Sağa dön! Sağ! Sağ!”
Taylan, ellerini saçlarının arasına daldırmış sinir krizi geçiriyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM 11

BEHREM

“Sağa dön! Sağa dön! Sağ! Sağ!”

Taylan, ellerini saçlarının arasına daldırmış sinir krizi geçiriyordu. Kızlar ehliyete yazıldıkları için son bir haftadır her birine direksiyon dersi veriyordu. Başlangıçta bunu eğlence olsun diye kabul etmişti ancak diğerleriyle çalışmak ne kadar eğlenceliyse Behrem Pehlivan’la bu tam bir karın ağrısıydı. Kız tam bir baş belasıydı! Söylediği hiçbir şeyi yapmamakla beraber tamamen başına buyruk hareket ediyordu. “Direksiyonu tek elle tutamazsın, başlangıç seviyesindeyken olmaz!”

Behrem, bir haftadır kendisine yardım etmeye çalışan bu adama karşı elinden geldiğince hoş görülü olmaya çalışıyordu fakat biliyordu ki sabrının son demindeydi. Araba kullanmak onun için önemli bir olay değildi ve kızlar ehliyet alacaklarını söyleyip, hep birlikte kursun kapısından içeri girdiklerinde Behrem’e pek söz hakkı tanımamışlardı. “Kollarım uzun,” dedi Taylan’a “Görüyor musun? İki kolla direksiyon hakimiyetini nasıl sağlamamı bekliyorsun?”

Bakışlarını kısa bir süreliğine de olsa yoldan çekip, Taylan’a baktı ve bu bile adamın çileden çıkmasına yetti. “Daha sağ ve sol aynalarını kontrol edemiyorsun şimdi de gözünü mü yoldan ayırıyorsun!”

Behrem, dişlerini sıkarak gözlerini devirirken aniden frene bastı. Emniyet kemerlerine rağmen ikisi de öne doğru savruldular. Nefal, Karaca, Naz ve Tamu hemen ilerideki bir bankta oturmuş çekirdek yiyorlardı. Zıkkımın kökünü yiyin diye geçirdi içinden. Emniyet kemerini açıp, koltuğunda yan dönerken “Bana bak!” diye tısladı “Yanımda oturup, kulağımın dibinde bana bağırma hakkını sana kim veriyor bilmiyorum ama bir daha bana sesini yükseltirsen, seni bu arabadan dışarı atar, sonra da hakimiyetini sağlayamadığımı düşündüğün bu arabayla üzerinden geçer, böcek gibi ezerim seni!” Taylan’ın bakışlarının alev alev yandığını görebiliyordu. Eh bu pek umurunda değildi. Önüne dönerek, iki eliyle direksiyonu kavradı. Avuç içlerini simide sürerken, gözleri kısıldı. Yanı başında oturan Taylan’ın bakışları üzerindeydi. Behrem’in her hareketini, her mimiğini dikkatle inceliyordu. Kız sopa gibi, dimdik oturuyordu. Omurgasının bir kez bile öne doğru büküldüğüne şahit olmamıştı. Hareketleri kendisine özgü olmasına karşın sanki uzunca bir süre çalışılmış gibi geliyordu insana. Taylan, onu çözemiyordu. Cana yakın, güler yüzlü biri gibi duruyordu ama yüzeyin altında ne vardı tahmin edemiyor, bu da sinirini bozuyordu. Behrem Pehlivan, onun için tam bir baş ağrısıydı.

“Gözlerini üzerimden çek.”

Kızın sesi toktu. Ellerini direksiyondan çekip, emniyet kemerini takarken başını iki yana salladı. Güneş gözlüklerini takıp, arabayı yeniden çalıştırırken bıyık altından gülümsedi. Sonraki yarım saat boyunca elinden geldiğince Taylan’ı çileden çıkardı ve arabadan inip, sırasını Tamu’ya devrettiğinde bir kuş kadar hafif, halinden hoşnuttu.

**

Naz kendisine çekirdek uzattığında gölge bir yer arıyordu. Teni güneşe karşı o kadar hassastı ki önlemini almadığı zaman sabaha kadar kaşınıyordu. “İstemiyorum.” Diyerek eliyle paketi Naz’a doğru itti. Ağacın altına oturup, ayağındaki sandaletleri çıkarırken “Bana bir daha sesini yükseltecek olursa, onu mahvederim.” Diye söylendi.

“Buradan bile Taylan’ın delirdiğini görebiliyorum,” dedi Karaca neşeli bir halde “Ona ne yaptın?” diye sordu. Başını çevirip, omzunun üzerinden kendisine bakınca Behrem’in gözleri kısıldı. “Hiçbir şey yapmadım. Arabayı sürebiliyorum değil mi? Ama buna rağmen kulağımın dibinde bağırıp durdu.”

“Bana hiç bağırmadı.” Dedi Nefal dudaklarını bükerek.

Naz “Bana da.” Deyince Behrem onlara orta parmağını göstererek hareket çekti. Kızlar bir olup kahkahalarla gülünce iç geçirerek başını iki yana salladı. Avuç içlerini toprağa bastırıp, dinlenirken Tamu’nun arabayı sürüşünü seyretmeye başladı. Karaca, dönüp kendisine bir şişe su uzattığında bakışlarını kuzenine çevirip “Ne oldu?” diye sordu.

Karaca “Biliyorsun.” Dediğinde Behrem “İstemiyorum,” dedi “Benim birilerine bir şey öğretebileceğime gerçekten inanıyor musun?”

“Ben inanmıyorum,” dedi Nefal “Biliyorum.”

Behrem “Ah yapmayın ama! Hepimiz baskı altındayken tam bir cadaloza dönüştüğümü biliyoruz öyle değil mi?”

Nefal, gülümsedi. “Biz seni her halinle seviyoruz, Kızıl.”

“Aman ne güzel.” Diye homurdandı Behrem “Yine de cevabım hayır. Üstelik kendi hayatımda da işler pek yolunda gitmiyor. Okula alışmakta hala zorlanıyorum. Yaşıtlarım bana dik dik bakıyor ama konuşmaya gelince geri çekiliyorlar.”

“Onlara tepeden baktığın için olmasın?” diye sordu Naz. Ağzındaki çekirdek kabuğunu Behrem’e doğru tükürünce genç kız burnundan soludu. “Bazen küçük dağları ben yarattım havasında dolaşıyorsun. Yanlış anlama, şikâyet ettiğimden değil. Bazen bu tavırlar sana çok yakışıyor ama seni olduğundan farklı da gösteriyor.” Behrem’in kaşlarını çattığını görünce “Hemen kızma,” diyerek gülümsedi Naz. Sârı saçlarını yine öyle bir toplamıştı ki, Behrem onun dağınıklığı karşısında her seferinde olduğu gibi dehşete düşüyordu. “Onların sana gelmesini beklemek yerine, sen onlara bir adım at. Merhaba demeyi biliyorsundur umarım.”

Behrem, dayanamayıp avuçladığı toprağı Naz’a atınca kızlar hep bir ağızdan bağırdılar. “Bu benim için kolay değil.” Dedi bıkkın bir halde.

“Ezel ve Saruhan’ın sana bu konuda yardımcı olduklarını düşünüyordum. Onların kampüsüne gittiğinde de aynı durum mu yaşanıyor?” diye soran Nefal’e “Hiç gitmedim ki.” Diye cevap verdi Behrem.

Karaca “Ne?”

Nefal “Pardon neden?”

Behrem, omuzlarını silkmekle yetindi.

Naz “Peki tüm gün ne yapıyorsun? Kendine tüneyecek bir yer bulup, ders saatin gelinceye dek orada mı bekliyorsun?” Behrem, sesini çıkarmadı. Kaşlarını çatarak pistte araba süren Tamu’ya baktı. Naz, banktan kalkarak yanına geldiğinde onu görmezden gelmeye çalıştı ama yapamadı. Kız gelip bacaklarının üzerine oturduğunda “Ne yapıyorsun?” diye sordu gülerek.

“Sen aramızdaki en dikkat çekici, en güzel, havalı ve allahım bunu söylediğime inanamıyorum ama en güzel gülen kişisin. Yavrum sen aramızdaki en dişi kişisin. Bir kere kızılsın!” dediğinde Behrem bir saniyeliğine de olsa ciddi olmaya çalıştı ama başaramadı. Naz’ın söylediklerine kahkahalarla güldüğünde Nefal’in başını iki yana sallayarak gözlerini devirdiğini gördü. “Böyle düşünüyor olamazsınız.” Dedi.

Karaca “Kendine göre bir güzelliğin olduğu doğru.” Deyince hep bir ağızdan güldüler ama sonra ciddileşerek “Sanırım ilk defa güvenli bölgemden dışarı çıktığım için, insanlara yaklaşmaktan çekiniyorum. Kimseye tepeden bakmak istemesem de” bir omzunu silkti “Elimde değil. Sanki öyle yapmazsam savunmasız kalacakmışım gibi hissediyorum.” Dedi Behrem.

“Ezel ve Saruhan yanındalar.” Dedi Karaca.

Behrem “Onlardan sürekli benimle olmalarını bekleyemem. Hedeon sevgilim olsa bile.”

“Belki de asıl sorun Saruhan’dır,” dedi Naz “Yani onunla gerçekten sevgili olmak istediğinden emin misin? Çok gıcık ve çekilmez biri.”

“Bunu söylüyorsun çünkü onu seviyorsun.” Dedi Behrem.

Naz “Bunu söylüyorum çünkü beni deli ediyor. Canı sıkıldıkça gelip beni tokatlıyor, ruh hastası.”

Behrem gülerek Naz’a bakarken, Tamu’nun yanlarına gelmesiyle sustu. “Özel bir şeyse ben eve gidebilirim.” diyen Tamu’nun gözlerinin içine bakarak ofladı. “Saçma sapan konuşma,” dedi “Otur hadi.”

“Behrem’in hala okuluna alışamadığından bahsediyorduk.” Diyen Karaca’nın, Tamu’ya gülümseyişi karşısında kaşlarını çatan Behrem, Tamu’nun “Bende aynı durumdayım.” Demesi üzerine ona baktı. Şaşırmıştı. “Nasıl?” diye sordu.

Tamu, omuzlarını indirip kaldırdı. “Okul benim sandığımdan daha zor. Çok fazla özveri ve fedakârlık istiyor. Üstelik insanların birbirleriyle anlaşma konusunda bir sıkıntı yaşadıklarına şahit olmadığımdan, onlarla konuşsam bile samimi olamıyorum. Çoğu zaten yatılı okuduğu için, birbirleriyle uzun süredir tanışıyorlar.”

“Siz tam bir salaksınız.” Dedi Naz başını iki yana sallayarak “Ben sizin yerinizde olsaydım bütün grupların arasına girer, hepsini ayırır, ortalığı birbirine katardım. Ne tatlıyım değil mi?” deyip kendi yanaklarını sıkınca Behrem “Ruh hastası.” Dedi.

Naz da ona “Sosyopat.” Deyince Nefal “Kesin şunu.” Diyerek didişmelerine bir son verdi. Taylan, eve gideceğini söyleyerek yanlarından ayrılınca Nefal “Her şeyi oluruna bırakın ve fazla düşünmeyin.” Dedi. Behrem’e baktı. “Ama sen,” dedi üstüne basa basa “Çok dikkat çekersin haberin olsun.”

Behrem, gözlerini devirerek ayağa kalktı. Eline aldığı sandaletlerine bakarak “Gidip dondurma yiyeceğim.” Dedi. Karaca, gelip koluna girdiğinde ona yaslandı. “Tam bir aptalım.” Diye söylendi.

“Bazen bende öyle hissediyorum.”

Yürüyerek evlerin bulunduğu sokağa girdiklerinde Erdem amcasını görüp, duraksadılar. Bir şey mi olmuştu?


"Baba!" Karaca’nın seslenmesiyle yakışıklı adam kendilerine dönüp baktı ve gülümsedi. "Kızlar, nasılsınız?” Diye sordu.


Behrem "Bir sorun mu var?" Diye sordu.

"Merve içeride." Dedi amcası.


**

Behrem, bu kızı en son Karaca’yla mezarlığa gittiklerinde görmüştü. Ya da sonrasında bir kez daha. Belki? Pek umurunda değil ama şimdi yakından bakınca onun güzel olduğunu görebiliyordu. Neden bu kadar çok ağlayıp durduğunaysa bir anlam veremiyordu. Ailesinden birini mi kaybetmişti?


Saruhan, Ezel ve Kuzey'le birlikte salona girdiklerinde Behrem hala dik dik kıza bakıyordu. "Neden burada?" Diye sordu Erdem amcasına. Adamın ne diyeceğini kestiremediği her halinden belliydi. Bu yüzden Merve konuştuğunda Behrem hazırlıksız yakalandı. "Mir'den hiç haber aldınız mı?" Diye soruyordu.


"Sana ne!"


Karaca "Behrem!"


"Ne var? Buraya bunu sormak için mi geldi? Bu yüzden mi biri ölmüş gibi ağlıyor?" Diye sorup Saruhan'a baktı "Ona mektubu vermedin mi?" Diye sordu.


"Aylar oldu,” dedi Merve "Başka da bir haber gelmedi."


Behrem "Demek ki müsait değil."


Kız ağlamayı kesip Behrem’e baktı. "Sen kimsin ki?" Diye sordu.


Behrem "Kuzeniyim. Peki sen kimsin?"


Merve'nin buna verecek bir cevabı tam olarak olmadığından, gözleri bir kez daha doldu. "Seni böyle ağlatan gerçekten Mir’in yokluğu mu yoksa özünde de sulu gözlünün teki misin?"


Ezel "Aslında oldukça iradeli biridir Merve." Diyerek söze karışınca Behrem "Pek öyle durmuyor." Dedi. Erdem Bey, onları yalnız bırakmak istiyor ama Behrem'in huysuzluğu gözünü korkuttuğundan Merve'yi yalnız bırakamıyordu. Behrem, Saruhan’ın yanına giderek elini tuttu. Yanına oturup, onun kolunu omzuna atmasıyla derin bir nefes alırken Karaca’nın "Mir, bir süre daha bizimle olamayacak." Demesiyle kızın ne tepki vereceğini dikkatle izledi. Merve’nin sinirleri o kadar bozulmuştu ki bir süre sessiz sedasız oturdu. Behrem daha fazla orada oturmak istemediği için Saruhan’ı çekiştirerek ayağa kalktı. "Biz gidiyoruz,” dedi "Sonra görüşürüz."


Saruhan'la dışarı çıktıklarında "Yürüyelim" dedi çocuk. Behrem, gülümsedi. Çocuğun elini bırakıp sırtına atlayınca Saruhan "Birinden hoşlanmadığın zaman tam bir cadaloza dönüşüyorsun." Dedi gülerek.


Behrem "Şansını zorlama istersen" deyip dişlerini çocuğun omuzlarına geçirdiğinde Saruhan yürümeyi bırakıp koşmaya başladı.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




EZEL

Merve'yi kızlarla bırakarak evden çıktığında onun için üzülüyordu. Kendi için de üzülüyordu. Mir'in yokluğu Merve'ye acı verirken Tamu’nun da kendisini görmezlikten geliyor olması aynı hisleri uyandırıyor, canını sıkıyordu. Derken onun sesini duydu. Durup, başını çevirip baktığında Tamu’nun koşturarak geldiğini görerek heyecanlandı.


"Nasılsın?" Diye sorduğunda, bu kadar sıradan basit bir sözcüğün bile kendisini mutlu etmesi karşısında kocaman gülümsedi ve bu gülümseme Tamu’nun da gülümsemesine hatta yanaklarının kızarmasına neden oldu.


Ezel sırıtmaya başladı ve "Yanakların kızardı." Dedi. İşaret parmağıyla işaret ettikten sonra kaldığı yerden yürümeye devam etti. Tamu, elleriyle yanaklarına dokunup "Peşinden koştuğum için," dedi ve hemen söylediği şeyin farkına vararak düzeltti " Koştuğum için yani" deyip Ezel’in peşine düştü.


"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu.


Ezel "Eve. Çalışmam gereken konular var."


Tamu "Yaa." Diye mırıldanınca Ezel başını çevirip ona baktı. "Senin dersin yok mu?" Diye sordu.


"Var." diyen Tamu içini çekince Ezel "iyi misin peki?" Dedi.


Tamu, omuzlarını silktiğinde Ezel durdu ve onu omuzlarından kavrayıp, kendisine bakana dek bekledi. Tamu en sonunda başını kaldırıp gözlerinin içine bakınca Ezel bir gözünü kırparak sordu. "Ne oldu?"


Her şeyi beklerdi. Asla şaşırmazdı ama bunu duymayı beklemediğinden bir süre kendine gelemedi.


Tamu, gözlerinin içine bakarak "Seni özledim." Dedi.

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin