BÖLÜM 18
ORTAK EV
Sabah konuşacakları bir sürü konu olduğu için geceyi ortak evde sonlandırmaya karar vermişlerdi. Şimdiyse çoğunluğu uyanmış, kimi banyodaki işlerini hallederken kimisi yatağını topluyordu. Kızlarsa mutfakta kahvaltı için hazırlık yapıyorlardı. Behrem, ince ince kestiği sosisleri kızgın yağa atarken Naz’ın “Patates kızartması istiyorum. Bir kiloyu yiyebilecekmişim gibi bir his var içimde.” Demesiyle başını iki yana salladı. “Sen her şeyi yersin.” Dedi ama kendisinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. “Annem poğaça yapmış.” Diyerek içeri giren Nefal, elindeki koca tabağı masanın ortasına bıraktıktan sonra “Başka ne lazım?” diye sordu.
O sırada domatesleri soyan Minel, kardeşine omzuyla vurup “Salatalıkları soymana gerek yok.” Diyerek kaşlarını çattı.
“Kabuklu yemeyi sevmiyorum.” Dedi Kuzey tarazlı bir sesle. Gözlerini açmakta hala zorlanıyordu.
“Asıl vitamini kabuğunda.” Diyen Nefal, Minel’e bakarak “Sende domatesleri soyuyorsun.” Dedi ve reçel kavanozlarının başına gitti. “Bunları bir tabağa dökmek yerine, kavanozları olduğu gibi sofraya koysam ne dersiniz?” diye sorunca arkadaşlarının hepsi bir ağızdan “Tembel!” diye bağırdılar.
“Hadi be oradan” dedi ama gözlerini devirip reçelleri küçük kaselere koymaya başladı. Tamu, elinde incir reçeliyle içeri girdiğinde “Alerjisi olan var mı?” diye sordu.
Kimseden ses çıkmayınca kavanozu Nefal’e vererek, kolları sıvadı. Az sonra Ezel ile Karaca da mutfağa girdiklerinde içerideki ısı artmıştı. Ezel, servis tabaklarını oturma planına göre yerleştirirken “Üç kişi eksiğiz.” Dedi. Tamu, elinde tepsiyle gelip yanında durduğunda “Yağmur istese bile görüntülü katılamaz aramıza.” Dedi. Çatal ve bıçakları yerleştirmeye başladığında, bir yandan Ezel’de yardım etmeye başladı. “Çay mı meyve suyu mu?” diye sordu Tamu.
Naz “Ben çaysız kahvaltı yapamam abi. Bana fincan koy.” Dedi. Tamu, gözlerini devirirken Karaca elindeki meşrubat bardaklarıyla yanlarına geldi. “Biz bardakların hepsini koyalım, başka bir şey içmek isteyen olursa alır doldurur.”
“Biber de mi kızartsak?” diye sordu Karaca.
Behrem “Ya sabah sabah ne biberi Allah aşkına? Hem o şimdi pat pat patlar, her yere yağ sıçratır. İstemiyorum biber falan. Zaten menemen yapıyoruz.”
Karaca, sekerek kuzeninin yanına gidip kollarını beline sardı. Çenesini omzuna yasladığında “Ay ay sen büyüdün de menemen mi yapıyorsun Behrem?” diye sorduğunda “Acılı.” Dedi genç kız gülerek “Ben baştan uyarayım da.”
“Acıyı severiz.” Dedi Ezel ve Tamu’nun yüzüne şöyle bir baktıktan sonra, tek kelime dahi etmeden yanından ayrıldı. Kuzey’in yanında ekmekleri doğramaya başladığında “Dövseydin oğlum.” Diye soran arkadaşına bakarak başını iki yana salladı. “Çok gıcığım kendisine.” Dedi “Engel olamıyorum.” Sonra söylediklerine pişman olarak yüzünü buruşturup, omzunun üzerinden Tamu’ya baktı. Masanın başında durmuş, öylece bekliyordu. Ezel’in bu görüntü karşısında omuzları düşerken Kuzey yanı başında ona bakarak gülüyordu. “Kes sesini.” Diyen Ezel ona elindeki bıçağı sallasa da arkadaşının halinden memnun görünüşü başını iki yana sallamasına neden oldu. “Böyle olduğu zaman dayanamıyorum. Şu haline bak, gardını düşürdüğünde savunmasız oluyor.”
“Git sarıl istersen.” Dedi Kuzey ekmekleri sepete yerleştirirken.
Ezel başını iki yana salladı “O hatayı bir daha yapmam.” Dediğinde Kuzey’in kendisine dik dik bakması sonucu “Sonra anlatırım.” Diye fısıldadı ve sokak kapısının açılıp kapandığını duydular. Saruhan ve Menaf birbirlerine söylenerek içeri girdiklerinde Kuzey “Onu kıskanman yersiz.” Diyerek bir uyarıda bulundu. Ezel de bunun farkındaydı ama kalbine söz geçirebiliyor muydu?
“Herkese selam, biber salatası getirdim size.” Diyerek elindeki nevaleyi havaya kaldıran Menaf, Karaca’nın “Sen benim en sevdiğim kuzenimsin. Bunu biliyor muydun?” diye sorup boynuna atlamasıyla geriye doğru sendeledi. Kollarını kıza sararken “Başka kimi seviyordun ki zaten?” diye sordu. Behrem’in bıçağın ucunu kesme tahtasına sokup kendisine baktığını görünce ona göz kırptı ve Karaca’dan ayrıldı. “Biberi seviyorsun diye, annem buzluktan çıkarmış gece. Sabahta babamla baharatlıyorlardı.” Deyip masaya otururken “Oturuyoruz değil mi?” diye sordu. Başını çevirip baktığında Tamu’nun put gibi masanın başında dikildiğini gördü ve kaşlarını çattı.
“Evet,” dedi Naz iki tabak dolusunca sosisleri masaya yerleştirirken “Biri salçalı, diğeri sade.”
“Ooo hoş geldiniz. Herkes tamam mı?” diye sordu Cesur. Boynuna bıraktığı havluyla saçlarını kuruturken Saruhan “Açım ben.” Diye homurdandı. Cüneyt, peşinden içeri girdiğinde Minel “Cüneyt, şu tabakları masaya koy.” Diye bağırdı.
Gözlerini ovalayan çocuk sesini çıkarmadan denileni yapınca yarım saat içerisinde kahvaltı masasındaki yerlerini aldılar. “Cihan ve Berat daha uyuyorlardır.” Dedi Cesur “Onlara olan biteni sonra anlatacağız.”
Safira masanın başına geçip oturduğunda tüm başlar aniden kendisine döndü. “Herkese günaydın.” Dedi genç kız. Tabağını doldurmaya başladığında “Dün akşam çok iyiydin Ezel.” Dedi.
“Sen orada mıydın?”
Safira “Mutfaktan çıkamadığım düşünülürse pek orada sayılmazdım ama birkaç şarkını dinleyebildim. Kızlar sana bayıldılar.” Deyip yan gözle Tamu’ya baktı. “Sen iyi misin?” diye sordu. Kız kaşlarını çatarak gözlerinin içine bakınca “Bir sıkıntın var gibi duruyorsun?” diye üsteledi. Tamu, çatalını eline alıp patates tabağına uzanınca çatalı Menaf’ın çatalıyla tokuştu. Bakışlarını kaldırıp göz göze geldiklerinde “Bana bakın,” diye uyardı Behrem “Kahvaltı sofrasında didişecek ya da kavga etmeyi falan düşünüyorsanız bundan hemen vazgeçeceksiniz beni duydunuz mu?”
“Kavga falan etmeyeceğim.” Diye tısladı Tamu. Dişlerini sıkıyordu. Menaf’a bakmadan onun çatalına vurup, tabağa uzandı ve onunda aynı şeyi yapmasıyla kirpiklerinin arasından ona öldürücü bir bakış attı. “Tabağı bırak.” Dedi.
Naz “Kızgın yağı üstünüze boşaltmamı ister misiniz?” diye sorsa da bakışları ikisinin üzerinde gidip geliyordu.
Menaf, onunla inatlaşmak istese de Naz’ın blöfünden sonra geri adım atarak tabağı bıraktı. Tamu, yiyebileceğinden fazlasını tabağına doldururken Nefal ile Minel kalkıp menemen tavalarını ortaya koydular.
Behrem “Acı biber var içinde şimdiden uyarayım.” Dedi ve Saruhan’ın ekmeğinin üzerine bir lokma koyduktan sonra ona uzattı. Birbirlerini besledikleri sırada Naz “Kusacağım şimdi.” Diye homurdandı ama gülüyordu. Oysa kendi kızarmış ekmeğinin üzerine tereyağı sürmüş ardından fıstık ezmesine yönelmişti. Bir süre keyifle kahvaltılarının tadını çıkarırken Safira “Eren Kerim Yılmaz!” diyerek konuyu açtı. Nefal’e baktığında “Kardeşiniz olma ihtimali sıfır değil mi?” diye sordu soyadına atıfta bulunarak. Arkadaşı ona orta parmağını gösterdiğinde gülerek başını iki yana sallayarak Behrem’e baktı. “Onu Kuyu’da gördüğünü söylemiştin, değil mi?”
Behrem “Evet. O yüzü asla unutmam.”
Cesur “Yıllar önce biz çocukken, henüz bir çoğunuzla aynı yerde yaşamıyorken bizimkiler yine bir işin üzerindeydiler.”
“Onu hatırlıyorum,” dedi Menaf “Apar topar Fas’tan buraya taşınmak zorunda kalmıştık.”
Cesur, başını salladı. “Derin teyzeler de Mir Ali’yle uğraşıyorlardı. Gülbahar denen kadın o zaman gündemin en önemli konusuydu ama ne olduysa o arada oldu.”
Karaca “Bunu bende hatırlıyorum. Babam devlet işleri için bir görüşmeye katılmıştı ve geri döndüğünde çok sinirliydi. Birilerinin öldüğünden, tuzak kurulduğundan falan bahsediyorlardı. Volkan amca ve annemin bu konu hakkında tartıştıklarını biliyorum.”
“O dönemde bir sürü kişi öldürülmüş. Füruzan ve Kutlu Yılmaz’da onlardan biri. Eren Kerim’in anne ve babası.” Diyen Cesur, Ezel’in “Bunun bizimle ilgisi ne?” diye sormasıyla “Çocuk bir süre devlet koruması adı altında gizli evlerde tutulmuş daha sonra her ne olduysa yetimhane sistemine devredilmiş. Yaklaşık bir sene sonra amcama bir zarf geliyor ve çocuğu koruma altına almalarını belirten bir yazı gönderiyorlar. O tartışmayı hatırlıyorum. Babam çok sinirlenmişti. Bir daha kimsenin hayatına dahil olmak istemedikleri konusunda kararlıydı ama…”
“Annem kabul etti.” Dedi Karaca “Onu aldılar ve Kilid’in koruma programına yerleştirdiler. Kısacası Eren Kerim Yılmaz, bizimkiler tarafından korunup bu zamana kadar getirilmiş biri. Ama bu Minel’le oyun oynadığı gerçeğini değiştirmiyor.”
Minel “Bana bir zarar vermedi evet kalbimi kırdı ama sorun yok.”
Safira “Diyar’da onlardan biri.” Diyerek Ezel’e baktı. “Annesi ölür ölmez, yine bizimkilerin sistemine dahil olmuş. Kuyu’ya girdiğinde Karaca onu tanıyordu.”
Karaca, omuzlarını silkti. “Olayların içindeydik. Çocukta olsak bir şeylerin farkındaydık.”
Kuzey “Peki sizce Eren Kerim neden Minel’e yaklaşmak istedi? Bu neyin öcüydü?”
Safira “Yaşayamadığı yılların ya da kim olduğumuzu merak etmiştir. Olamaz mı?” dedi Kuzey’e.
“Ne olursa olsun, onu bulduğum zaman bunun hesabını verecek.” Dedi Kuzey “Peki ya Diyar?”
Bakışlar Nefal’e döndü. “Onun hakkında bu masada konuşulacak bir konu yok.” Dedi genç kız.
Ezel “Neden?”
Nefal “Üsteleme Ezel.”
Naz “Şimdi bakalım doğru anlamış mıyım? Bu adamlar, ailemiz tarafından korunma altına alınıyor ve senelerce onlara bakılıyor. Rüştülerini ispat edip, çil yavrusu gibi dört bir yana dağıldıktan sonra da biri Kuyu’ya diğeri de Minel’in kalbine giriyor. Amaçları bize zarar vermekken, bundan vazgeçiyorlar. Yani bu iki salağın bizim için tehlike arz ettiklerini söyleyemiyoruz doğru mu?”
Cesur “Doğru. Eren Kerim’in derdi her neyse bunu zamanı gelince öğreneceğiz.” Diyerek arkasına yaslandı. Ezel’in bakışları kararmıştı ama. Önündeki tabağa bakarken sinirleri bozularak güldü. “Onları öylece kabul mü edeceğiz yani?” diye sordu.
Menaf “Kimse bunu söylemedi.”
“Güzel,” dedi Ezel “Çünkü az önce Kuzey’inde dediği gibi, bence gelecekleri varsa…” Yumruğunu salladı “Görecekleri de var.” Sona doğru bakışları Nefal’e kaydı. Onun başını eğerek kendisini selamlamasıyla gülmeye başladı. Kahvaltının ardından ortalığı toparladıklarında Karaca film izleme konusunda ne kadar diretse de Ezel “Babama sözüm var,” dedi “Piste gideceğiz.” Çantasını toplayıp omzuna asarken gidip Karaca’yı yanağından öptü “Akşam takılalım ama.” Dedi “Kış geliyor, evin dekorasyonunu değiştirelim.” Deyip göz kırptıktan sonra çocuklarla vedalaşıp dışarı çıktı. Tamu, az ötede elleri polarının ceplerinde yürüyordu. İçini çekerek adımlarını hızlandırdı. “Yarın gidiyoruz değil mi?” diye bağırdığında kızın başını kaldırıp arkasına bakmasıyla Ezel durdu. Tamu da durdu. “Nereye?” diye sordu.
“Hani İstanbul turu yapacaktık ya?” dedi Ezel kızın yanına geldiğinde. “İyi misin?”
Tamu, başını salladı. “Saat kaçta çıkacağız?” diye sordu ama onun sesindeki isteksizlik Ezel’in de canının sıkılmasına sebep olunca çocuk “İstemiyorsan gitmek zorunda değiliz.” Diye önerdi. Tamu’nun sinirli olduğunu belli eden bakışları kendisini hedef aldığında “Tamam söylemedim say.” Diye mırıldandı “Sabah altıda çıkmamız lazım.” Dedi sonra.
Tamu “Altı mı?”
Ezel, başını salladı. “Kapının önünde görüşürüz.” Deyip kızı orada bırakarak uzaklaştı. Babası arabanın bagajına bir şeyler koyarken Menaf’ın da çitlere yaslanmış onunla konuşurken gördü. “Sende gelsene” diye seslendi. “Ders çalışmam lazım.” Dedi Menaf “Bir bok anlamıyorum zaten.” Suratını buruşturdu.
“Yarın ne yapıyorsun?” diye sordu Menaf.
Ezel, çantasını bagaja bırakırken “Tamu’yla dışarı çıkacağız.” Dedi. Temkinli bir ifadeyle ona baktığında babası da arkalarından “Bir kız için kavga edin de bende sizi evire çevire döveyim hadi.” Diye homurdandı.
Menaf sırıttı. “Hiç sanmıyorum” dedi.
Ezel “Evet, bence de. Hem biz kavga etsek bile senin ruhun duymaz.” Deyince Ateş Bey gelip ensesine bir tane patlattı ve dedi ki “Senin götüne giydiğin donun renginden bile haberim var benim, sen neden bahsediyorsun oğlum!” deyince Ezel “Baba ya!” diye bağırdı ama Menaf’ın kahkahalarla gülmesi, onu da güldürdü. “Yarın ne yapıyorsun?” diye sordu kahkahasının ardından “Randevun var bir de bana mı yavşıyorsun lan?” diye soran Menaf içini çekerek gerinirken “Benim de bir randevum olabilir.” Diye mırıldandı. Ezel ona şaşırarak bakınca Menaf “Ne bön bön bakıyorsun oğlum olamaz mı?” diye sorunca Ezel sırıtarak “Ceyda’yla mı çıkıyorsun lan?” diye sordu.
Menaf, sabır dilenerek başını iki yana sallasa da ona orta parmağını göstererek yaslandığı yerden kalktı ve “Ben gidiyorum.” Dedi.
“Kaçıyorsun.” Dedi Ezel gülerek.
Menaf “Özel hayatım kimseyi ilgilendirmez.” Diye bağırdı ama Ezel’in kıkırdayarak gülmesi elindeki bastonu sallamasına neden oldu. “Kes sesini. Sen kendi işine bak.” Deyip güldükten sonra eve doğru yürümeye başladı. Ezel, babasına bakıp “Hadi gidelim.” Dediğinde adamın “Baş belaları.” Diye homurdanması bile keyfini bozamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)
Teen FictionOnları bir araya getiren aileleriydi ama bir arada kalmalarını sağlayan sevgileriydi. Şimdi hayat kimi için daha zor, kimi içinse daha eğlenceli olacaktı. Aşk kimine hiç beklemediği anda gelecek, kimisiyse sahip olduklarını kaybetmemek için savaşaca...