BÖLÜM 32
NEFAL
Behrem’i neyin sinirlendirdiğini öğrenmek için arabada kırk takla atmıştı. Jibit’e anlattığını bir de kendisine anlatarak başını şişirmek istemediğini söyleyen arkadaşının canını gerçekten yakmayı düşünmüştü. Elleri ceplerinde kaşlarını düşünceli bir halde çatmıştı. Behrem ise yanında sessizce yürüyordu. “Ortak evde toplanalım.” Dediğinde Behrem durup yüzüne baktı. “Bence gerek yok. Benim sinirlerim bozuldu sadece o kadar.” Dese de Nefal ona şöyle bir bakmakla yetindi. Cebinden çıkardığı anahtarlarıyla elini sallayıp “Hadi görüşürüz” dedikten sonra bahçeden içeri girdi. Sandalyeler ters çevrilmiş, şemsiyeler kapatılmıştı. Kapıyı açarak içeri girdi. Portmantoya oturup botlarını çıkarmaya başladığında “Anne! Ben geldim.” Diye seslendi.
Bir ayağını çıkardıktan sonra bağcıklarını gevşettiği diğer ayakkabısının arkasına basarak onu da çıkardı ve çantasını eline alıp doğruldu. Salona baktığında Kerem’i kulağında kulaklığı elinde oyun konsoluyla kendisinden geçmiş bir halde oyun oynarken görerek yanına gitti. Ensesine indirdiği şaplakla tok bir ses çıkarken, çocuğun acıyla bağırması karşısında gözlerini devirerek “Annem nerede?” diye sordu.
“Didem teyzelere gitti. Ne vuruyorsun ya!” deyip sulanan gözlerle ensesini ovuşturuyordu Kerem.
Nefal “Acıtacak kadar sert vurmadım, abartma istersen!” dedi ve çocuğun üzerinden uzanarak cips paketini aldı.
Kerem “Ya o benim! Annem yiyebileceğimi söyledi!”
“Kilerde vardır, git oradan yenisini al kendine.” Diyen Nefal çocuğu iteklediğinde Kerem söylenerek oyunu durdurup ayağa kalktı. Onun kalktığı yere oturan genç kız, oyununa kaldığı yerden devam ederken bir yandan da bacaklarının arasına sıkıştırmış olduğu paketten cips yiyordu. Kerem bas bas bağırarak yanına geldiğinde Nefal onu sinir etmenin verdiği hazla sırıtarak oyuna daha çok asıldı. “Hadi PubG oynayalım” dedi kardeşine.
Kerem gelip yanına oturduğunda, onun elindeki dondurma paketi kızın dikkatini çekti ama hala küçük kardeşinden bir cevap beklediği için, bir hamle yapmadı.
“İstemem.” Dedi Kerem omuzlarını silkerek.
Nefal, omzuyla onu dürterek “Niye lan? Küstün mü yoksa?” diye sorduğunda Kerem kaşlarını çatarak “Küsmedim. Sürekli ölüyorum, oynamak istemiyorum.” Dediğinde Nefal “Mal mal hareketler yaptığın için olabilir mi acaba? Benim dediklerimi yapmış olsan, ölmezdin.” Deyince oyunu bitirerek konsolu önündeki sehpaya koydu. Cips paketini eline alıp ayağa kalktığında “Ben odama gidiyorum” dedi “Oynamak istersen beni nerede bulacağını biliyorsun” Kardeşi tam ağzını açmış, dondurmasını ısıracakken Nefal uzandı ve dondurmayı elleri arasından çekip alarak, dişlerinin arasına kıstırdı. Kerem, sinir krizi geçirmenin eşiğinde bas bas bağırırken Nefal merdivenlerin başından “Annem cips yiyebileceğini söylemiş, dondurma değil” diye seslendi.
Kerem “Onu da sen yedin!” diye bağırırken kardeşine “Dibindekileri sana bıraktım.” Diye karşılık verdi. Kapısını kapatıp eşyalarını yere bıraktıktan sonra gidip yatağına oturdu. Telefonunu arkasında bir yere atıp, dondurmasını dişlerken aşağıdan kardeşinin bağırışlarını duyuyordu. Birkaç dakikalık eğlenme molası bittiğinde Nefal’in de bakışları durgunlaşmış, hareketleri sekteye uğramıştı. Üzerinde çöken sakinlik kimileri için tanıdık olsa da bilmeyenler için bir fırtınaydı. Dondurmanın çubuğunu kapının yanındaki çöp kutusuna fırlattı. Kendisini geri bıraktı. Kolları iki yana açılmış, gözlerini kapatarak derin nefes egzersizleri yapmaya başladı. Telefonu sürekli titriyor, sürekli bir bildirim geliyordu ama bakmadı. Göz kapakları ağırlaştı ve hiçbir şey duymadı.
*
Akşam yemeği için uyandırıldığında sersem gibiydi ve midesi bulanıyordu. Cesur, ona banyoya kadar eşlik ettikten sonra içeri dönüp gelmesini bekliyordu. Nefal okuldan sonra Diyar’la öyle çocukça bir şeye kalkışmıştı ki midesinin çatlamadığına inanamıyordu. Yüzünü kurulayarak odaya döndüğünde Cesur’un “Sana pijamalarını çıkardım” demesiyle başını salladı. Banyoda giyinip geri döndüğünde “Bu aralar seni göremiyorum” dedi Cesur’a “Ne haltlar dönüyor?”
Cesur “Bir şey döndüğü yok.”
“Neden gitmeniz bu kadar uzun sürdü? Bir sorun mu var?” diye sordu Nefal, yanına gelerek yatağa oturdu.
Cesur “Yo, olsaydı bilirdin.” Diyerek bir kolunu kızın omzuna attıktan sonra “Sen söyle” dedi “Diyar’la kendinizi öldürmeye mi çalışıyorsunuz?”
“Sana onunla ne yaptığımı anlatacağımı düşünüyor musun gerçekten?” diye soran Nefal, Cesur’un sinir bozucu bir halde gülmesiyle dirseğiyle ona vurdu. İtiraf etmeliydi ki en başından beri her şeyin farkında olmuş ve yakınlaştıklarında da asla sesini çıkarmamıştı. Cesur’un bir şekilde Diyar’la konuştuğunu biliyordu ama hepsi bu kadardı. Ayağa kalktıklarında “Ortak bir noktamız olsun istiyormuş.” Dedi bu yüzden.
Cesur “Kahve veya çayın ortak noktanız olmasıyla ne ilgisi var?”
Kız omuzlarını silkti. “Çabalıyor. Bunu yapmasına gerek yok ama uğraşıyor ve bende ona ayak uyduruyorum.” Merdivenlerin başına geldiklerinde Cesur, gözlerinin içine bakarak “Kendinizi zehirlemediğiniz sürece ne yaptığınız hiç umurumda değil.” Dedi.
Nefal, gülümseyerek “Hiç mi?” diye sorduğunda Cesur “Şansını zorlama istersen” diyerek tatlı bir sesle onu uyardıktan sonra merdivenlerden inmeye başladılar. Cesur, orta basamakta bir anlığına durup kızın bileğinden tuttu. “Yemekte sorguya çekileceğini bilsen iyi edersin.” Dedi.
Nefal “Nedenmiş?”
“Ben özel hayatında ne yaptığını sormuyor olsam da anne ve babamız bir şeyler olduğunun farkında. Gardını al ve cevap verirken anne ve babanla konuştuğunu sakın unutma. Anlaşıldı mı?” diye soran Cesur’un gözlerinin içine bakarak başını salladı. Ardından salona girdiler ve masadaki yerlerini aldılar. Kerem’in şikayetlerini sessizce dinleyen Nefal başını iki yana sallayarak lahana dolmasına uzandı. “Ben çorba istemiyorum.” Dedi.
“Aa ıspanak çorbası yaptım ama?” diyen annesine bakarak “Ispanak sevmiyorum ki çorbasını içeyim. İçmeyeceğim ben.” Dedi Nefal ve tabağını doldurmaya başladı.
“Solgun gözüküyorsun” diyen babasına bakarak “Karnım ağrıyor biraz.” Dedi.
Ali Bey “Havalar soğudu. Sıkı giyin.”
“Nerede?” diyen annesine kaşlarını çatarak bakınca Ayşegül Hanım “Yalan mı ama Nefal? İncecik bir deri ceketle dışarı çıkıyorsun kızım.” Diye söylendi.
Nefal “Ben üşümüyorum. Hem zaten arabayla gidip geliyorum eve, nasıl üşüyebilirim ki?” deyince masada kısa bir an sessizlik oldu.
“Arabayla gidip gelmekten bahsetmişken, bu sıralar Kilid’e çok sık gidiyorsun.” Dedi babası. Nefal, cevap vermemek için yemeğiyle uğraşıyordu. “Eve neredeyse biz yatmak üzere geliyorsun ki bu akşam seni sofrada gördüğüme epey bir şaşırdım.”
“Ben her zaman Kilid’e gidiyorum” dedi Nefal tekdüze bir sesle “Neden bu şimdi sorun oluyor?” Çatalını tabağının yanına bırakarak dolmasını eline aldı. Kerem karşısında bir şeyler gevelese de başını kaldırıp ona bakmadı. Lokmasını çiğnerken babasının “Derslerini aksatmanı istemiyorum.” Demesiyle bakışlarını ona çevirdi. Donuk bir ifadeyle gözlerinin içine bakarken elindeki dolmayı tabağına bırakıp, bir peçete aldı ve parmaklarını silmeye başladı. “Her zaman ortalama bir öğrenci oldum, bunu biliyorsunuz.” Dedi.
“Biriyle görüştüğünü duyduk.” Diyen annesine çevirdi bakışlarını. Şakağında bir nokta zonklamaya başlarken Nefal derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. “Daha önce de birileriyle görüştüm” dedi “Ama o zaman böyle bir konuşmayı yaptığımızı hatırlamıyorum.” Diyerek bir annesine bir de babasına baktı. “Sizi ve okulumu aksatmama neden olan şey, görüştüğüm kişi mi yoksa onun kim olduğu mu?”
Ali Bey “Sinirlenme.” Diyerek kızını uyarsa da Nefal, babasının da sinirlendiğini hissedebiliyordu. “Bu çocuğu ne kadar tanıyorsun da böyle konuşuyorsun?” diye sorduğunda Nefal “Tanımıyorum.” Dedi. Başını iki yana salladı, omuzlarını silkti “Tanımıyorum. Ama bunun için zaman geçmesi gerektiğini biliyorum. Şu anda ilişkimizin başındayız ve her şey çok yeni. Bunu size böyle bir ortamda anlatıyor olmakta yeni.”
Ali Bey içini çekerek arkasına yaslandı. “Sana ne söylesem fayda etmeyecek değil mi?” diye sorduğunda Nefal “Benim için önemli.” Dedi bunun üzerine “Hata yapmayacağımı söylemiyorum. Elbette hata yapacağım, belki onun yüzünden üzüleceğim de. Ama bunun için sizinle tartışmayı düşünmüyorum. Benim aksime siz onu tanıyor gözüküyorsunuz ve bu da sizin sorununuz, benim değil.” Diyerek sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı. Annesinin bir şey söyleyeceğini fark ettiğinde “Hem sizde sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz öyle değil mi? Sen babamla tanıştığında, benden iki yaş küçüktün ve üstelik o pisliğin tekiydi.” Diyerek arkasını dönüp gitti. Kerem peşinden “Sensin pislik.” Diye bağırsa da Ali Bey’in yüzünde keyifli bir ifade vardı.
Nefal, adımlarını hızlandırıp yürümeye devam ederken yağmur çiselemeye başlamıştı. Cesur’un arkasından geldiğini duyabiliyordu. Hep gelirdi zaten. Ama bu sefer yalnız kalmak istiyordu.
“Git buradan Cesur.” Diye bağırdığında kardeşinin “Bunu yapmayacağımı biliyorsun” dediğini duyarak içini çekti ve ona doğru döndü. Siteyi aydınlatan ışıkların altında kararan bakışlarla baktı kardeşinin yüzüne. Göğsü içinde hissettiği öfke, hayal kırıklığı yüzünden hızla inip kalkıyordu.
“Sırf o Gece’nin oğlu diye, neden kötü oluyor?” diye sordu. Cesur, sesini çıkarmadı. Nefal “Ben görmüyor muyum sanıyorsun? Yanına her gittiğimde benimle konuşmaya çalışıyor. Sürekli geçmişinden, kim olduğundan, ne yaptığından bahsetmeye çalışıyor ama her seferinde onu engelliyorum. Niye? Çünkü beni ilgilendirmiyor! Çünkü öncesinde ben yoktum. Ben buradayım. Şu andayım. Kötü biri mi? Katilin teki mi? Ne olmuş? Bizimkiler çok mu masum?” Oflayarak başını geriye attı. Gözlerini kapatarak bir müddet soluklandıktan sonra “Onu istiyorum.” Dedi kardeşine “Her şeyden çok ve her şeyiyle istiyorum. Eğer bu aşksa, ona aşık da oluyorum. Her gün gelmeyi iple çektiğim bu evi, huzuru bulduğum odamı artık istemiyorum. Ayaklarım beni sürekli ona götürüyor ve bundan pişmanlık duymuyorum.”
Cesur “Pişman olmanı gerektirecek bir şey yaşamıyorsun zaten.” Dediğinde Nefal’in boğazına bir yumru oturdu.
“Çabalıyor, Cesur” dedi “Öyle ki, normal zamanda asla tahammül edemeyeceğim şeyler yapıyor ama kendimi ona ayak uydururken buluyorum ve bunun beni mutlu ettiğini hissediyorum. Şu anda burada değil onun yanında olmak istiyorum.” Dediğinde Cesur “Gitmek istersen seni götüreceğimi biliyorsun.” Diye karşılık verdi. Nefal bu sözler üzerine güldü. “Senin şu durumda beni sarsman gerekmiyor mu?” diye sorduğunda Cesur “Aklı başında, sapasağlam bir kardeşim var.” Dedi “Neden sarsacakmışım?”
Nefal, Cesur’un kolunun altına usulca yerleşirken “Islanacağız.” Diye mırıldandı.
“Sanki çokta umurundaymış gibi.” Diyen Cesur, başıyla ortak evi işaret ettiğinde Nefal “Bir de o var.” Dedi.
Cesur “Dinleyelim bakalım, sorun neymiş?”
**
Naz, cips paketini kucağına alıp şöminenin önüne bağdaş kurarak oturduğunda Saruhan az ileriden “Uzaklaş oradan!” diye seslendi “Geçen sefer ki gibi sırtını yakacaksın.”
“Çok üşüdüm ya!” diye sızlanan genç kızı bacaklarından tutarak çeken kişi, Ezel’di. Diz kapaklarına ellerini koyarak gözlerinin içine bakarken “Bir ay boyunca yüz üstü yatmak zorunda kalmıştın unuttun mu? Söz dinle istersen.” Dedi. Kızın yanına bir kutu meyve suyu bıraktıktan sonra ayağa kalktı. “Yanlış anlamayın” dedi arkadaşlarına bakarak “Sınavlar başlıyor ve bu akşam geç saate kadar takılamayabilirim.”
Tamu “Bende.” Diyerek varlığını belli ettiğinde Ezel ona bakarak gülümsedi ve yanına gitti. “Nasılsın?” diye sordu.
“İyiyim. Sen?” diye soran Tamu sokak kapısının açılmasıyla içeri giren ikizlere baktı. Cesur ve Nefal, yüzlerinde sakin bir ifadeyle içeri girdiklerinde Behrem “Gelmeyeceksiniz sandım.” Diye homurdandı.
“Toplanmayı ben istedim” dedi Nefal “Gelirken yolda da Cesur’a neler olduğunu anlattım.”
Cesur “Kilid konusu bende, merak etmeyin” dedikten sonra Behrem’e ve kızlara baktı. “Arkadaş edinmenizi istemiyorum.” Dediğinde Minel Kübra “Zaten edinemiyoruz” diye homurdandı “Kızlar bir garip davranıyor.”
“Bizim okuldakiler de öyle.” Dedi Behrem.
Cesur “Kimseye kendimizi sevdirmek ya da kabul ettirmek zorunda değiliz. Biz biziz. Onlar da bence bunun farkındalar. Yemekte birileriyle oturmak ya da konuşmak zorunda değilsiniz. Eğer sizin arkadaşlığınızı istemiyorlarsa keyifleri bilir ama bunun haricinde onlar için kendinizi hırpalamanızı istemiyorum. Anlaşıldı mı?”
Behrem “Sanki anlaşılmadı dersem beni dövecekmişsin gibi hissediyorum.” Dediğinde Cesur “Var aklımda bir şeyler” diyerek ona göz kırptı. “Karaca nerede?” diye sorduğunda çocuklar hep bir ağızdan güldüler. “Onun artık götü boklu iki tane kardeşi var dostum” diyen Saruhan “Muhtemelen birini kucağında uyutmakla meşguldür” dediğinde Cesur başını sallayarak gülümsedi. “Tamam. Hadi dağılalım” dedi. Ezel, Tamu’nun yanından kalkarak şömineyi söndürmeye gitti.
Naz “Ne? Hepsi bu kadar mı?” diye sorduğunda Cesur ona bakarak “Hanzade’yi kandırıp dansa götüreceğini söylemişsin.” Dediğinde Naz “Kandırmadım ki.” Diye homurdandı “Adamlar grubunun konseri var” dedi sonra “Ona gideceğiz.”
Cesur “Bakacağız.” Diyerek başını hafifçe öne eğdiğinde Naz “Hepinizi bir kaşık suda boğacağım” diyerek ayağa kalktı ve arkadaşlarının peşine takıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)
Ficção AdolescenteOnları bir araya getiren aileleriydi ama bir arada kalmalarını sağlayan sevgileriydi. Şimdi hayat kimi için daha zor, kimi içinse daha eğlenceli olacaktı. Aşk kimine hiç beklemediği anda gelecek, kimisiyse sahip olduklarını kaybetmemek için savaşaca...