Bölüm 49

268 50 33
                                    


BÖLÜM 49

Ağır aksak adımlar zeminde yankı bulurken, davetsiz misafirlerini bekleyenler sükûnet içerisindeydi. Kuzey, yanında Taylan ileydi. Elleri ceplerinde, yüzlerinde haylaz bir gülümseme vardı. Behrem hepsinden önce yanlarına gelmişti fakat gülümsemesi alaycıydı. Safira'yı, Diyar ve Eren Kerim ile içeri girerken gördüklerinde derin bir nefes aldılar. Duruşlarını dikleştirirken, her şey için hazır oldaydılar. "Yani buradan çıkmanın bu kadar basit olacağını size kim söyledi inanın bilmiyorum." Diyerek bir başka kapıdan içeri giren Jibit'in yüzündeki kendinden emin ifade korumaların ablukaya almış olduğu kadını rahatsız etti. Kedi gibi bakan kısık, gri gözleri vardı. Çenesinde ve elmacık kemiğinin üzerinde bir beni, yamuk bir burnu vardı. Jibit'in güzellik anlayışına kesinlikle tersti ancak duruşu... İşte bu Jibit'i kendisine çeken yegâne şeydi. Fakat bir şey daha vardı; bakışları. Kadının bakışları sadece Safira Ahva'nın üzerindeydi ve ona avıymış gibi bakıyordu.

Öfkeliydi.

Bir çocuk tarafından gafil avlanmış olmanın verdiği huzursuzluktan ötürü öfkeliydi. Nihayet Jibit'in sesine bir tepki göstererek bakışlarını gözlerine çevirdiğinde "Arkadaşlarımın tedavisini yapacaksın!" diye tısladı.

"Yapacak mıyım? Bunu neden yapacakmışım ki?" diye soran Jibit ceketini üzerinden çıkarırken, Taylan elini uzatarak ceketi aldı.

Bilge Han "Onun gitmesine izin vermiştin." Dediğinde Jibit göz kırptı "Öyleydi ama seninle bir anlaşma da yapmıştık değil mi?" diyerek bakışlarını yanı başında nefes almakta zorlanan adama çevirdi. "Kardeşime silah çektiniz." Dedi. Dudakları kuruyan ve ecel terleri döken adamın kaşları istemsizce çatıldı. "Bizi tahrik ettiğini biliyorsunuz" diye homurdandı. Bir öksürük gelip, tüm bedenini iki büklüm ettiğinde burnundan akan kanlar Bilge Han'ın bağırmasına neden oldu. "Eğer arkadaşlarımdan biri bile ölecek olursa bunun bedelini çok ağır ödersin!"

"Tehditler. Tehditler ve tehditler" dedi Jibit. Ses tonu o kadar sakindi ki az önce yaralanmış olan Naz'ın yanından gelen kendisi değilmiş gibi davranıyordu. İkisinin arasındaki anlamsız gerginlikten sıkılan Diyar "Son durum nedir?" diye sorarak aralarına girdiğinde Jibit gülümseyerek bir omzunu silkti. Ardından çenesiyle bir süredir misafir ettikleri Bilge Han'ı işaret ederek konuştu. "Onları revire götürün." Dedi "Son durumlarından bizi de haberdar etmeyi unutmayın." Ardından Diyar'a döndü. "Bakalım neler oluyor?" diye sordu ve Bora'nın elindeki kumandayla paneli açması karşısında derin bir nefes aldı.

"Atıl, her şey yolunda mı?" diye sordu. Kısa süreli bir iletişim sorununun ardından Atıl'ın sesini duydular. "Tahmin ettiğimiz gibi" diyordu genç adam "Savcılıktan geliyorlar"

Kaşlarını çatan Eren Kerim "Bunların olacağını biliyor muydunuz?" diye sordu. "Neden bu kadar sakinsiniz?" diye de sormadan edemedi.

"Oyun..." diye tıslayan Diyar'ın kararan bakışları yeniden Bilge Han'a dönerken Jibit'in "Sence Kilid'i öylece patlatmalarına izin verir miydim?" diye sorması üzerine "Peki Naz?" dedi Eren Kerim "Kız zarar gördü."

Jibit derin bir nefes aldı. "İyi bir asker emirleri asla sorgulamaz" dediğinde Eren Kerim'in irkilişi gözle görülüyordu. "Sen delirmişsin." Dediğinde "Bu seni neden rahatsız ediyor?" diye sordu Behrem. Bir kolona yaslanmış önündeki gösteriyi izliyordu. Bakışları buluştuğunda Eren Kerim "O sizin arkadaşınız hani bir de kardeşiniz." Dediğinde tırnak işareti yapmıştı.

Behrem "Ee?" diye sordu "Yani?"

"Yeter!" dedi Jibit "Bunun açıklamasını yapacak değilim! Aynı şeyi senden istemiş olsaydım, yapmak zorunda kalacaktın!" diyerek bakışlarını yeniden Bilge Han'a çevirdi. "Solist'in kaşındığını iddia edemezsin değil mi?" diye sorarak koca salonun ortasında volta atmaya başladığında, kadının bakışları bir onun bir Safira'nın üzerindeydi. Ama aklında tüm bunlar haricinde başka sorular da vardı. Derin bir nefes alarak "Biz buraya nasıl geldik?" diye sorduğunda Jibit "Nasıl gelmiş olabilirsiniz?" diyerek sorusuna soruyla karşılık verdi. Bilge Han, kaşlarını çattı. Bakışları Kuyu'nun ana merkezinde dolaşırken, başını kaldırıp kubbeye baktı. Dudakları aralandığında Solist'in içeri düşüşünü hatırladı ama içeri girdikleri sırada onun tek parça halinde olduğunu ve yerde öylece yattığını görmüştü. Üst kat aslında Kilid'in girişiydi, öte yandan bir helikopter pistiydi. Düşündüğü şeyle bakışları hızla Jibit'e çevrildi. "Biz yerin kaç metre altındayız?" diye sordu. Aklından türlü düşünceler geçerken 'Bu mümkün değil' diye düşündü ama az önce yaşanılanlar tüm iddialarını yerle bir ediyordu. "Bunların hepsini konuşacağız" diyen Jibit eliyle ona oturmasını istediği yeri gösterip arkasına döndü. Diyar, yanına gelerek gözlerinin içine baktığında "Şimdi değil" dedi.

ARKADAŞKÇA -2 (KİLİD)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin