MAHŞER YERİ

4.3K 337 59
                                    

    Hangi ara hareketlendiler  anlamadım ama karşı karşıya gelen iki zıt kutup birbirinin yakasına yapıştı. Ne oluyor demeye kalmadan yumruklar dile gelmişti bile.Bu sırada araya girmek için atıldığımda kolumu tutan bir el ile kendimi Kemal'le birlikte en yakın duvarda buldum.  Hakkı kollarını iki yana açıp bizi korumak için gövdesini siper etmişti. Normalde kaçan ya da saklanan biri hiç almadım. Zekam ile gelen hiper aktivitem sporla buluşmamı sağlamıştı. Ama hırpalanmış ve tanımadığım bir bedenle kavgaya karışmak hiç mantıklı olmadığından durumumu kabullenip uzaktan kavgayı izledim.  Reis iri bedeninden beklenmeyen bir çeviklikle Tolga'nın yumruklarını savuştursa da Tolga'da kendinden umulmayacak bir hızla toparlanıp tekrar reise saldırıyordu. Bu arada Hakkı'da bu arbededen nasibini altı. İşler çığrından çıkmak üzereydi ki avlunun kapısının açılmasıyla önce ellerinde sopalarla  gardiyanlar , arkasından da silahlı askerler belirdi. Gardiyanların sopaları avluyu inletirken askerlerinde yardımıyla iki grup birbirinden ayrıldı ve yaka paça kelepçelenip götürüldüler. Biz ise Kemal'le Hakkı'nın kolları arasından gidenleri izliyorduk.  O sırada reisle göz göze geldik , gözleri ile birini öldürmek kelimesi bu bakışları anlatmaya yetmese de lügatımızdaki en uygun terimdi. Hakkı üzerimizden çekilip başıyla selam vererek Kemal'i de aldı ve koğuşa döndü, ben de Osman abiyi bekleyip koğuşa geçtim. Reisin bakışı içime oturmuştu. Dalgın bir ifade ile yatağa oturmuş olmalıyım ki  yanımın çöktüğünü bile geç fark etmiştim. Başımı yana döndürdüğümde Salih'le göz göze geldik. Boş boş bakan Salih'e tebessüm edince:

"  Senin bir suçun yok bu kadar düşünme " dedi. Haklı olduğunu anladığımı gösteren bir baş işareti yaptığımda omzumu tutup sıktı.

"  Salih ağa sende dikiş iğnesi var mı?"

" Hayırdır yırtığın söküğün mü var."

" Yok be ağam reisin dağılan tespihini toparlayacağım. Ümmet gardiyan da ip getirecek."

   Yerinden kalkıp çevik bir hamle ile üst ranzaya çıktı. Bir kaç dakika sonra ranzadan aşağı eğilip bana bez işlemeli bir cüzdan uzattı:

" İşini bitirince verirsin" deyip tekrar yatağına geçti. Verdiği cüzdanı yastığımın altına koyarken cebimdeki tespih boncuklarını da çantamda ki fanilalardan birinin içine sarıp yanına koydum. Sonra da Alev için özet yazmaya devam ettim. Akşam yemeği Osman ve Bekir abilerindi, onlar  çıkarken Ümmet gardiyan elinde bir makara naylon ip ile geldi. Ben de yemek saatine kadar boş durmayıp boncukları dizmeye başladım ama bazıları çatladığı için içime sinmemişti. İmameyi de ekleyip düğümlediğimde kapı açılıp içeri yemekler gelmişti bile. Bense bunu fırsat bilip Ümmet gardiyana verdiği ipi iade etmek için  ayaklandım:                                                                                                         " Ne yaptın benim işi Kerim?"

" Ümmet abi dur bir soluklanayım dün bir bugün iki daha kadını tanımıyorum bile."

Ümmet gardiyan sıkıntılı bir nefes verince kolundan hafifçe ittirip koğuşun önüne çıkardım.

" Ümmet abi bu işle böyle aceleye gelmez biraz sabırlı ol. Ve sadece bir tavsiye ama kadını gördüğünde dik dik bakma çok korkunç akıyorsun."

" O benim jön bakışım."

 Bu sözü üzerine gülmemek için alt dudağımı dişledim. Bir insan ancak bu kadar saf ve doğal olabilirdi.

" Abi o sadece filmlerde işe yarar . Sen iyisi mi ablamızı görünce daha yumuşak bir ifade takın ki senden çekinmesin."

 Kafasını "anladım" anlamında aşağı yukarı salladı. Ben de hemen içeri girip diğerleriyle sofraya oturdum. Yemek faslı bitip herkes  yerlerine çekildiğinde Osman abinin çakmağını alıp yatağıma geçtim ve tespihin çatlaklarını onarmaya başladım. Çantamdaki plastik parçalardan biraz koparıp ısıtarak çatlakları kabaca da olsa yapıştırdım. Son kez yaptığım işi kontrol edip tespihi yastığımın altına koyduktan sonra Salih abiye iğne cüzdanını verdim. İlaçları da alınca günün yorgunluğu ile uykuya daldım.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

   Sabah Osman abi ile uyandıktan sonra uyumayıp biraz sohbet ettik. Kahvaltı hazırlamak için çıkanlara açılan kapıdan reisle ülkücü tayfası girdi. Zor bir gece geçirdikleri her hallerinden beliydi. Gözlerim her birini tek tek geçerken reiste kaldı. Bakışlarındaki öfke ile tek kaşını kaldırıp başını sağa sola sallayıp ranzasına çıktı. Aslında bu kadar öfkelenmesi bana mantıksız gelse de konuşmaya çalışmanın anlamsız olduğunu fark edip başımı öne eğdim. Cüneyt ve Fatih yataklarına geçip uzanırken reis, Turan ve Mesut'ta reisin yatağında hararetli bir konuşmaya daldılar. Konuşma benim ranzaya arada attıkları  bakışlarla devam ettiği için dün olanları konuştuklarını anlamak zor değildi. Sessiz geçen kahvaltının ardından biraz ayılmak için elimi yüzümü yıkamaya tuvalete gittiğimde arkamda sert kapanan kapı ile irkildim. Arkamı döndüğümde burnundan soluyan reisin kapıyı kilitlemesi ile yutkundum. Bu işin sonu hiç hayra alamet değildi. Reis hızla üzerime gelirken kaçacak yerim olmasa da geriye doğru adımladım. Sırtım duvara değdiğinde boğazımda reisin iri ve kemikli ellerinin ağırlığını hissettim:

" Senin ağzına sıçarım velet. Ölümün elimden olur. Yargısız verilen hükmümün gerçekleşmesine sebep olacaksın. Seni sadece bir kez uyarıyorum. Eğer avludaki gibi solcularla oynaşmaya devam edersen ahtım olsun bunun peşini böyle kolay bırakmam."

    Sözcüklerinin ağırlığını boynumdaki parmaklarında hissetmenin verdiği acı ile bileğine yapıştım. Ama nafile tek eliyle bile beni nefessiz bırakmıştı. Bu sırada serçe yumruklanan kapıdan gelen sesle boynumu bırakınca nefessiz kalmanın verdiği ağırlıkla öksürerek nefes almaya çalıştım:

 " Kerim, Kerim oğlum iyi misin? Kerim..."

 Reis bana son bir bakış atıp kapıya yöneldi. Kilidi açınca karşısında korkuyla bakan Osman abiyi görüp duraksadı. Elinin tersi ile Osman abiyi kenara çekip çıktı. Onun çıktığı kapıdan içeri hızla giren Osman abi ile yere çöktüm. Boynumu sıvazlarken  içimden "Aldık mı başımıza belayı" dedim. 


ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin