ÖZGÜRLÜK

2.4K 227 32
                                    

           Özgürlüğün kelime anlamı başkasının sınırlarına değmeden istediğini yapabilmektir. Benim için ise özgürlük düşüncelerimi istediğim gibi yaşayabilmektir. Bu açıdan bakıldığında hapishanede bile özgür olduğum söylenebilirdi. Ama sınırları dört duvardan geniş bir özgürlüğe kavuşmak başkaydı. Son bir haftamı herkesle usulünce vedalaşarak geçirdim. Vedalaşmak dediğime bakmayın kusura bakmasınlar hiç birinden vazgeçmeye niyetim  yoktu. Bu süre zarfında Hakkı'nın ağzını bıçak açmadı. Açıkçası zaten az konuşan Hakkı resmen lal oldu. Mustafa ağa ise o günden sonra üzerime düşme işini biraz da olsa azalttığı için daha rahat hissediyordum. Reise gelince her bulduğum fırsatta yanına oturup sadece dizi dizime deyse de varlığını varlığıma kazımaya çalıştım. Artık ayrılık vakti gelip çatmıştı, Osman abi ne kadar Himmet abin seni gelip alsın dese de izin vermedim. Ne de olsa kardeşi hastaydı ve kimseye benim için emanet etmesini istemedim. Cüneyt'e bütün ilaç ve ilk yardım malzemelerini bırakıp kullanımları ile ilgili talimatları verdikten sonra sırasıyla herkesle kucaklaştım. Reisi herkesin içine katmak benim için zordu ama aramızdakiler anlaşılırsa en çok zararı o göreceği için mecburduk.

" Oğlum bizimkiler sana emanet ve senin de gözün arkada kalmasın burası da bize emanet." diyen Osman abiye gülümseyerek:

" Abi Allah aşkına şu reise mukayet ol yoksa kendi ile birlikte bütün sağcıları öldürür." dediğimde reisin" KERİM diyen sesi ile tamam tamam diyerek Osman abiye göz kırptım. Vedalaşma faslı bittiğinde Girdiğim çıkış avlusunda yüzbaşı ile karşılaşmayı beklemiyordum.

" Ooo! yüzbaşım beni yolcu etmeye mi geldiniz?"

  Yüzbaşı direkt yüzüme bakarak:

" Mahkeme de gördüğümüz adamı hatırlıyor musun?" onu başımla onayladığımda konuşmaya devam etti.

" Dışarıda seni bekliyor." dediğinde ise dumura uğramıştım. Reşat'ın beni bulmaya çalışacağını biliyordum ama bu şekilde olması dikkatimden kaçmıştı. Bu sırada avlunun diğer ucunda gördüğüm dayımla afalladım. Elinde kelepçeler yoktu ve savcı olduğu her halinden belli olan biriyle konuşuyordu. Yıllarca annemin överek anlattığı dayımın göründüğü kişi olmadığını anlamam uzun sürmedi. Belki Bahri gibi değildi ama o da onlardan biriydi. Anladığım kadarıyla kimliği ifşa olunca ülkeden çıkarılanlardı. İçimi öfke ve hüzün kapladı acaba kimlerin canını yakmıştı. Bunu kurcalamanın kimseye yararı olmadığını bildiğim için başımı yüzbaşıya döndererek:

" Yüzbaşı, seninle bir değiş tokuş yapalım mı?"

" Konuş."

Yüzümde hınzır bir tebessüm oluşurken hemen konuya girdim.

" Beni en yakın durağa bırak tabi ki gizlice ben de senin Mücella ile ilgili sorularını yanıtlayayım. Ne dersin?" yüzbaşı bir müddet düşündükten sonra beni onaylayınca avluda duran askeri araca binip hapishanenin dışına çıktık. Ben yattığım koltuktan başımı hafifçe kaldırdığımda Reşat'ın bir araca dayanmış beni beklediğini gördüm. Onun için ne kadar üzülsem de şimdilik onunla uğraşacak konumda değildim. Onunda zamanı gelecekti elbet.

" Hangi çiçeği sever?"

  Yüzbaşının sorusuyla yattığım koltuktan doğruldum.

" Menekşe saksıdakilerden."

" Hangi tür yemekleri sever?"

" Yemek seçtiğini görmedim."

 Yüzbaşı aracı durdurup bana elini uzatarak:

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin