SESSİZ MÜTAREKE

4K 348 58
                                    

   Derin bir iç çekip olduğum yerden kalkarak lavaboya yöneldim. Elimi yüzümü yıkarken içimden " Ya sabır" çektim. Osman abi yanımda durmuş endişe ile beni izliyordu.

" Korkma Osman abi iyiyim bir şey yok."

  "Daha ne olsun oğlum boynunda reisin beş parmağının izi çıkmış. Neymiş peki derdi?"

  "Ne olacak solcularla konuştum diye celallenmiş dağ ayısı."

   Osman abi sırtımı sıvazlayıp beni rahatlatmaya çalışırken aynadan kapı aralığındaki Cüneyt'i gördüm:

"   Korkma Cüneyt kardeş iyiyim." diyerek onu rahatlatmaya çalışsam da yüzünde kırgın bir tebessümle "Üzgünüm" demekle yetindi. Başımı endişelenme anlamında aşağı yukarı sallayıp dönerek kapıya yöneldim. Cüneyt başını eğip kapıdan çekilerek bana yol verdi. Hiç kimseye bakmadan yatağıma geçip yüzümü duvara dönerek  yattım.İçimde bedenimi zorlayan öfkeyi susturmaya çalıştım. Zira hem zaman hem mekan hem de bu beden bu mücadele için müsait değildi. Dişlerim kenetlenmiş ellerim ise yumruk halimdeydi. Bu arada üzerimi örten Osman abi:

" İyi misin oğlum?" dediğimde iyiyim anlamında başımı salladım. Ardından kendimi uykunun kollarına bıraktım. Öğle yemeği saatinde Osman abi beni kaldırmak istese de kalkmadım. Bekir abi ile Salih abi arada gelip ateşimi kontrol ettiler. Sorun olmadığını görüp kendi işlerine döndüler. Öğleden sonra ise Ümmet gardiyanın sesi ile sıraya girip avluya çıktık.  Osman abi ve Bekir abi ile bir köşeye oturduk. Onlar konuşurken ben sessizce dinledim. Bu arada karşımda reis Cüneyt'le hararetli bir şeyler konuşuyordu. O sırada görüş alanıma giren bedenle kafamı kaldırdığımda karşımda Tolga'yı görmem bir oldu:

" Eeee!.. Ne diyorsun? Şimdi çeviriyi yapacak kadar iyi misin?"

   İçimden bir "Ya sabır" dışımdan ise " of off" diyeek ayağa kalktım. Tolga sanki hiç bir şey olmamış gibi soran gözlerle bana bakıyordu:

" Bak Tolga kardeş, derdimi yeteri kadar iyi anlatamadım galiba. Ne sizin ne de sağcıların yaptıkları beni ilgilendirmiyor ve açıkçası ne sebeple olursa olsun işlerinize karışmak istemiyorum. Yani senin anlayacağın o çeviriyi yapmayacağım."

   Tolga'nın sinirlenmeye başladığını anlamak zor değildi ama sükunetini korumaya çalışarak:

" Korkmana gerek yok . Faşistlerin koğuşundan seni aldırabiliriz."

   Bu gün sınanıyordum. Derin bir iç çekip :

" Bak Tolga kardeş, senin bir kapatma düğmen falan yok mu? Çünkü ya duracağın yeri bilmiyorsun ya da hayır kelimesinin lügatında yeri yok. Üstelik anlama sorunların var. Sosyalizm ideoloji olarak her düşünceye ve tercihe saygı üzerine kuruludur. Ancak sen bunu atlamış gibisin."

   Sesimi yükselterek söylediğim kelimelerle iki tarafında hareketlendiğini fark ettim. Sözlerim Tolga'nın bam telini titretmişti ki bunun benim için hiçte hayırlı olmadığını yakama yapıştığında anlamıştım. Tam bu anda Tolga'nın arkasından gelen sesle yumruğu havada asılı kaldı:

" Yeter Tolga, Kerim kardeş haklı , istemiyorsa onu zorlayamayız."

 Yakamı bırakırken beni silkelercesine geriye savuran Tolga arkasını döndüğünde görüş açıma giren solcu lideri Devin başkandı. Hafifçe tebessüm edip Devin başkana bir baş selamı verdikten sonra sağcıların olduğu köşeye doğru adımladım.  Başım dik , adımlarım seri sağcıların yanına yaklaştığımda durdum. Gözlerimi hedefime kilitledim. Samimi bir ifade takınmaya çalışarak seslendim:

" Cüneyt, biraz konuşabilir miyiz?" 

   Herkes pür dikkat bize bakarken Cüneyt bir müddet şaşkın bakışlarını üzerimde tuttuktan sonra ayağa kalkıp yanıma geldi. Sol elimi sağ omzuna koyup onu yandaki duvara yönlendirdim. Cüneyt'i sırtı sağcılara dönecek şekilde karşıma aldım. Elimi cebime atıp düzelttiğim tespihi çıkarıp uzattım:

" Reise kızgın olabilirim ama bu benim hayatımı kurtardığı gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca geldiğimden beri bu tespihi elinden hiç düşürmedi. Onun için değerli olmalı. Benim yüzümden kırıldı. Ayrıca epey zarar gördüğü için çok zorlandım. Benim adıma ona verirsin."

  Tespihi avucumda aldı:

" Bu dedesinin yadigarıydı. Ona çok değer veriyordu. Eminim çok sevinecek ama neden sen vermiyorsun?"

    Yüzümde kırgın bir gülümseme peydahlandı:

" Minnettar olsam da hala kızgın ve kırgınım. Beni yapmadığım bir şey için suçladı. Bu yüzden böylesi daha iyi." deyip omuzuna dokundum ve Osman abilerin yanına yöneldim.  Ben Osman abilere ulaşmadan gardiyanların sesi ile koğuşa girdik. Burada da hava 70'lerin Türkiye'si gibi ağırdı ve ne kadar bağırmak istesem de sesim boğazımda düğümlüydü.  Yataklarımıza geçtiğimizde oturup içeriyi izlemeye başladım. O sırada tuvaletten Cüneyt ve reis çıktılar. Reis ile göz göze geldiğimizde başıyla selam verince derin bir nefes alıp başımı öne eğdim. Bu adamla yaşadığımız duygu durum bozukluğu artık canıma tak etmişti. Bekir abinin yareninden dökülen melodiler beni kasvetli düşüncelerimden alıp gülümsetti. Zavallı annem müzik konusunda gelişmem için elinden geleni yapmış ama muvaffak olamamıştı. Neden mi? Detone sesim en büyük nedendi aslında.  Aldığım şan dersleri boşa gitmesin annemin gönlü olsun diye özellikle vakit ayırıp ud, keman ve uzun saplı saz çalmayı öğrenmiştim. Yarenin nihavent makamında en sevdiğim şarkıyı dillendirmesi ile ben de mırıldanmaya başladım.

"Yok başka yerin lütfu ne yazdan, ne de kıştan
Yok başka yerin lütfu ne yazdan, ne de kıştan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan"

    Benim aksime bu bedenin sesi ham olsa da ziyadesi ile akıcı ve güzeldi. Şarkı devam ederken derslerde öğrendiklerimi hatırlamaya çalıştım.

"Yok zerre teselli ne gülüşten, ne bakıştan

Yok zerre teselli ne gülüşten, ne bakıştan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan

İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar, aşkı ne anlar
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar, eski zamanlar
Sarsın bizi akşamla şarap rengi dumanlar, şarap rengi dumanlar
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah Kalamış'tan"


    Bu arada şarkıya dalmış olmalıyım ki Cüneyt omzuma dokununca irkilerek döndüm:

" Sesin güzelmiş."

" Sadece mırıldanıyorum."

" Sürprizlerle dolusun insanı şaşırtıyorsun. Bu arada reis teşekkür etti."

   Buruk bir gülümseme yayıldı dudaklarıma ve başımla "tamam" anlamında onayladım. Boğazımda parmaklarının izleri tazeyken reisin teşekkürü kış güneşi gibi nafileydi.

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin