YAS

3.5K 291 100
                                    

    Beklemek , çaresizce beklemek. Her bekleyiş zorken çaresizce karanlıkta beklemek en zoruymuş. Elim kolum bağlı 36 saattir bekliyorum. Ve en uzun 36 saati yaşadığımı söyleyebilirim. O gece bizim koğuşa uğradıkları gibi diğer koğuşları da yoklamışlar ve siyasi suçluların pek çoğunu sorguya almışlardı. Kemal, Tolga , Devin solculardan alınanlardı ki hepsi için kaygı duysam da en çok Kemal için endişeliydi. Geçen sefer toparlanması 10 günü bulmuştu. Daha da kötüsü o sorgu bir kaç saatken perme perişan dönmüştü gerisini düşünmek bile kalbimi acıtıyordu. Osman abilerin zoruyla yediğim iki lokma boğazımda takılıydı. Koğuşa bile mutlak sessizlik hakimiyet kurmuştu. Yatağımda oturmuş ağlayan gökyüzünü izlerken omzuma dokunan nazik ellerle geriye döndüğümde koğuşun en küçük olanı Mehmet'i gördüm. Hüzün ve endişe dolu gözlerle bana bakıyordu.

" Bir şeyler yemelisin Kerim abi. Reisler gelince sana ihtiyaçları olacak."

   Ne güzel bir çocuktu ve ne kadar da düşünceli.

"  Canım istemiyor Mehmet. Ben iyiyim sen git yemeğini ye." dediğimde yanından ayrılmadığı Ahmet ağaya baktı. Ahmet ağa başını eğdiğinde beni düşündükleri için duyduğum minnettarlıkla Mehmet'i gönderdim. Akşam yemeğine bir saat kala açılan koğuşun kapısı ile yerimden fırladım. Herkes kapıya yöneldiğinde askerlerin taşıdığı kan veran içindeki sağcıları içeri aldık. Reisi benim yatağa yatırırken , Fatih'i Cüneyt'in yatağına yatırdık. Neyse ki Mesut'un yatağı alt ranzadaydı ki sorun yaşanmadı. Koğuş kapısı kapanırken duyduğum çığlıkla geriye dönüp kapanmadan kapıya yetiştim. Ümmet abi beni görünce gözlerini yere indirdi. Korku bedenimi ele geçirdiğinde titrediğimi hissettim.

" Ümmet abi..."

   Ümmet abinin dudakları titriyordu:

" Kemal, çocuk geri dönemedi."

   İki adım gerileyip yanımdaki ranzaya tutundum. Kemal Kemal olamaz. Ranzanın demirlerinin yanına çöktüm. Göz pınarlarımı dolduran yaşlar görüşümü bulanıklaştırdı. Sanki biri göğsümü sıkıyor gibi nefesim tıkandı. İki damla yaş firar etti gözlerimden , ranzayı tutan ellerimi sıkıp ayağa kalktım. Boş gözlerle geriye döndüğümde her yanı kan ve yaralarla bezenmiş reisi gördüm. Bir yürek kaç acıyı taşıyabilirdi acaba? Benim için bu çok fazlaydı. Dengemi kaybettim ve yalpalayarak yığılacakken kolumu sertçe tutan bir el düşmemi engelledi.

" Kerim şimdi değil . Hiçbirimiz onlara senin kadar yardım edemeyiz. Gel hadi." diyerek Ahmet ağa beni tuvalete sürükledi. Musluğu iyice açıp ensemden tutarak başımı musluğun altına yerleştirdi. Soğuk su yüzümden ve ensemden sızarken irkilip çırpınmaya başladım. Ağa beni çekip:

" Ölüler için yas tutacak vaktin var ama yaşayanlar için yok. O yüzden karar ver bu koğuştan bir ölü daha çıkmasına dayanabilir misin?"

    Tüm vücuduma yayılan titremeye rağmen soğuk suyun etkisiyle de bilincim açılmıştı. Bunu fark eden Ahmet ağa arkasına dönüp Mehmet'in elinde tuttuğu havluyu alıp başıma koydu. Havluyla başımı kurularken hızla tuvaletten çıktım.

" Cüneyt, Osman abi onları soyun. Biri bir kap soğuk su ayarlasın içine dezenfektan veya kolonya koyun."

   Koğuşun içinde hummalı bir koşturmaca başladı.

" Önce vücutlarını dezenfekte etmeliyiz ki yaraları mikrop kapmasın. Hem kan temizlenirse durumlarını daha net görürüz."

  Daha önce kullandığım havluları çıkarıp dezenfektanlı suyun içine batırdım. Reisi silerken  yaralarını inceleme şansım oldu. Bu yaralar sadece dayaktan olmamıştı. İnce deride  gördüklerim elektrik yanığıydı. Selma abladan gelen kutuyu masaya çıkarıp ilaçları ayıkladım.

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin