KALBİM SUS

4K 320 37
                                    

Şu an yatağımda uzanmış yatan adamın yaralarına bakmak bile benim canımı bu kadar acıtıyorsa o bu acıya nasıl dayanıyordur acaba. Gerilen çenesi ve iki yanında yumruk yaptığı elleriyle acıyla savaşan reisin yumrukları çarşafı değilde sanki benim kalbimi sıkıyordu. Ama elden ne gelir? Gözleri azıcık aralanınca oturduğum sandalyeden doğruldum. İki yerinden patlamış kuru dudaklarını aralayıp" su" dediğinde yerimden fırlayarak masadaki bardağa su doldurup yanına oturdum. Sol elimi başının altına koyup hafifçe kaldırdıktan sonra bardağı yavaşça dudağına götürdüm. Önce acıdan yüzünü buruşturdu ama sonra yavaş yavaş içmeye başladı. Eliyle bardağı itince başını yastığa koyup bardağı da yerine bıraktım. Sandalyeme geri oturduğumda reis başını bana döndürerek:

" Git de benim yatağa yat."

" Olmaz reis , hem sen hem de Mesut bu haldeyken yatamam.

   Savaşacak gücü olmadığından olsa gerek itiraz etmedi. Ben de ayaklarımı ranzaya geri yaslayıp uykuya teslim oldum. 

    Alışkanlık mıdır yoksa kaygılı uyumaktan mıdır bilmem bir hırıltı ile gözlerimi açtım. Gün daha ağarmamıştı ve hala karanlık olan koğuşun içinde görebildiğim kadarıyla sesin kaynağını aradım. Reise baktığımda tedirgin de olsa uyuyordu. Bunun üzerine Mesut'un yatağına yöneldim. Ama ses ona da ait değildi. Bu esnada sesi tekrar duyduğumda üst ranzadan geldiğini fark ettim. Ranzanın kenarına basıp yukarı çıktığımda Cüneyt'in kan ter içinde mırıldandığını gördüm:

" Hayır, hayır Tolga..."

   Omzundan tutup sarsarak uyandırmaya çalıştım ama nafile. O sırada Fatih Cüneyt'in yanında bana doğru döndü:

" Ne oluyor?"

" Cüneyt kabus görüyor sanırım, sayıklıyor." dediğimde hafif yerinden doğrulup elini Cüneyt'in başına koyup okşamaya başladı:

" Tamam geçti, tamam sakin ol herkes iyi."

   Cüneyt anında sakinleşip pozisyon değiştirdi. Bir iki dakika sonra nefes alış verişi düzene girince tekrardan uyuduğunu anladım. Rahatlamış bir şekilde ranzadan indiğimde Fatih hala bana bakıyordu:

    " Yat hadi ben dikkat ederim herkese sen uyu."

Teşekkür ederek oda sırtını dönüp yattı. Ben de sandalyeye geçerek reisi izlemeye başladım. İnsanoğlu ne garip bir varlıktı. 21. yüzyılda her şeye sahip güçlü bir kadındım ve aşk hayatıma hiç uğramamıştı. Şimdi ise imkansızın uç noktalarında imkansız duygularla boğuşuyordum. 70'lerde bir hapishanede, idam sehpasının köşesinde ve bir erkeğin bedeninde bir ülkücüye aşık olmuştum. Bu düşüncelerime hafifçe sırıtıp sandalyedeki rahatsız uykuma geri döndüm.

İKİ GÜN SONRA

    Sancılı iki günün ardından sağcılar ayaklanmış ben de rahatsız sandalyeden yatağıma terfi etmiştim. Ama yine de bir gözüm onların üzerindeydi. Bu sırada koğuştaki gençlerden adının Yusuf olduğunu öğrendiğim çocuğun Bekir abiye pis pis bakıp sırıttığı dikkatimi çekti. Osman abinin yanına ilişip:

" Abi bu Yusuf neden burada?"

" Uyuşturucu kullanıp satmaktan evlat."

 Biraz düşündükten sonra Osman abiye yeniden dönerek:

" Abi yanlışsam düzelt ama ben bu çocuğun hiç uyuşturucu krizine girdiğini görmedim, kullandığına emin misin?"

 Osman abinin suratında hin bir tebessüm oluştu:

" Ben de geldiğinden beri kriz geçirdiğini görmedim..."

    Yusuf torbacıydı ve burada da temin etmenin bir yolunu bulmuştu anlaşılan. Ama Bekir abiyle ne işi vardı işte bu tam bir muammaydı. Osman abiyle  sohbetimizi Ümmet gardiyanın havalandırma çağrısı böldü. Reisler iki gün sora ilk defa avluya çıkacaklardı. Reisten olabildiğince uzak durmaya çalıştığım için Cüneyt'e yanaşıp:

" Dışarı çıkacak kadar iyi olduğunuza emin misiniz?" dediğimde omzumu tutup " endişelenme" dedi. Bu cevap beni tatmin etmese de elden bir şey gelmezdi. Ben de herkesle birlikte sıraya girip avluya çıktım. Bu sefer Osman abilerle oturmak yerine direkt solcuların arasındaki Hakkı'ya yöneldim:

"  Hakkı biraz yürüyelim mi?"

" Hmm" diyerek beni onaylayınca avluda volta atmaya başladık.

" Kemal'i göremedim, hala toparlanamadı mı?"

" Bu sefer değil."

    Hakkı gözlerini yerden  kaldırmadan her zamanki sükunetiyle ve kısa kelimelerle cevap vermişti.

" Hakkı sen de siyasi suçlusun seni neden götürmüyorlar?"

   Hakkı durdu yüzüme bir kaç saniye bakıp:

" Babam yüzünden."

" Anlamadım"

   Hakkı iç çekti ve devam etti:

" Babam paşadır."

" Peki sorması ayıp olsa da sorayım, senin burada ne işin var?"

 Bu sefer nadir görülen bir şey oldu ve Hakkı güldü:

" Cezalıyım"

" Sorgulamıyorum zira askerlerin sorgulanamayacağı söylenir."

  "Hıh" diye omuz silkti Hakkı. O esnada avluyu çiğ bir sesle söylenen bir kanto doldurdu. Bizimle birlikte herkes aynı yöne döndü:


"Ben kalender meşrebim, güzel çirkin aramam
Gönlüme bir eğlence isterim olsun
Ben kalender meşrebim, güzel çirkin aramam
Gönlüme bir eğlence isterim olsun...."

    Yusuf sarı dalgalı saçlarını savurup belini kıvırarak karşı köşemizde ki bir grup kabadayı kılıklı adama şarkı söyleyip dans ediyordu. Açıkçası bir kadını kıskandıracak kadar cilveliydi ama sesi kuyruğuna basılmış kedi gibi çıkıyordu. Ama karşıdakiler ona alkış tutsalar da kumral yapılı olan ve grubun lideri olduğu her halinden anlaşılan biri kafasını sallayarak ters yöne döndü. Herkes bir anda ritm tutmaya başladığında Yusuf galyana gelerek daha da sesli söyleyip daha çok kıvırmaya başladı. Bu arada kulağımda Hakkı'nın nefesinin sıcaklığını hissettiğimde irkildim:

" Mustafa ağa için dans ediyor."

  Hakkı çekilince ona dönüp:

"Neden?" dedim.

" Kendini güvenceye almaya çalışıyor."

   Sadece gülmekle yetindim. Demek ki her yerde işler aynı şekilde yürüyordu. Eğlence fazla uzun sürmedi gardiyanların uyarıcı sesleri ile sıraya girerken:

 " Kemal'e selam söyle Hakkı" dediğimde başıyla onaylayıcı bir selam verip arkadaşlarının yanına yöneldi. Sırtımda hissettiğim iri parmaklar ve aşina olduğum tok sesle önüme döndüm. "Yürü" reisin iteklemesine ayak uydurup içeri giriyordum ki Bilal gardiyan tarafından durduruldum:

" Sen düş peşime  ikinci koğuşun banyolarını temizleyeceksin."

"Tek başıma mı?"

 Bilal gardiyan güldü ve:

" Mesut'unda gelmesi gerek" deyince "ben hallederim" deyip peşine takıldım. Temizlik malzemelerini alıp işe giriştiğim esnada diğer banyo bölümünden gelen seslerle ve kediyi öldüren cinsinden merak duyguma yenik düşerek ne olduğuna bakmaya gittim:

" Bu Bekir denen herif bizim ufaklığı tehdit ediyormuş halledelim mi ağam?"

" Bir an önce sessiz sedasız bitirin işini kim vurduya gitsin."

   Konuşmanın sonuna yetişsem de her şey netleşmişti. Beni görmediklerinden emin olup işimin başına döndüm. Beynimi çalıştırma vakti gelmişti...


ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin