HÜCRE

3.3K 285 40
                                    

70'leri kuzgun karası yapan insanların ateşle barut gibi oluşuydu. Bir araya gelen farklı fikirler ufacık bir kıvılcımda bulundukları yeri savaş alanına dönderiyorlardı. Maalesef ki bu seferki savaşı başlatan kıvılcım bendim.Dilin kemiği yoktur derler ya inanmayın vardır ama benim kibrim ve inadım o kemiği kıralı çok olmuştu. Acısını da şu an dört duvar arasındaki insanlar çekiyordu.

   Tolga'nın attığı yumrukla yığıldığım taş zeminden başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara ile hemen yerimden fırladım. Zira Hakkı benim yere yıkılmamla Tolga'nın üzerine saldırmış ve reiste diğer köşeden hızlıca solcuların yanına gelmişti. Araya girmek için hamle yaptığımda reis elinin tersi ile beni geriye itip yumruklarını savurmaya başlamıştı. Durdurmak için girişimde bulunmaya fırsat olmadan sağcılarla solcular birbirine girmişti bile. Bu manzara içimi acıtmıştı. Açıkçası sözlerim sadece daha fazla acı ve kaybın anlamsızlığı için olsa da savaşı başlatan bendim. O sırada içeri doluşan askerler ve gardiyanların gelişiyle avluda cop ve tekme sesleri yankılanmaya başladı. Sonuç;topluca yatırılıp kelepçelenerek tıkıldığımız pis birer hücre. Önceki hayatımda hücre ziyaretim olmuştu ama bir hapishane hücresi bir tımarhane hücresine hiç benzemiyordu.Küçücük dört duvar arasında demir bir yatak, ince pis bir şilte, köşede tuvalet alacağına inanılmış bir delik. Bu küçücük penceresiz odaya bir çuval gibi atıldığımda yerden kalkıp yandaki yatağa oturdum. Hücrenin pis ve keskin kokusu genzimi yakarken yaşananları düşündüm. Bu sırada hücrelerin olduğu koridorda yankılanan ses canımı daha da yaktı.

" Kerim, Kerim, Kerim..."

  Reisin ısrarla zikrettiği ismime daha fazla kayıtsız kalamayıp:

" Yaşıyorum reis endişelenme."

  Karanlığın içinde duyduğum Tolga'nın sesi ise hala öfkeliydi.

" Çenenin bağını sikeyim Kerim"

  Doğru söze ne denir? Sadece sessizce kabullendim. Ama Tolga'nın durmaya hiç niyeti yoktu.

" Susamıyorsun değil mi? Her deliğe burnunu sokmasan olmuyor?"

 " Yeter."

  Bu keskin ve sert ses Hakkı'nındı. Her zaman ki gibi tek kelimelik .

" İnanmıyorum Hakkı, neden ulan neden? Bizden , davamızdan daha mı değerli bu herif?"

  Tolga'nın serzenişlerine cevap Devin başkandan geldi.

" Ya sen Tolga, dava için yumruklarını sıkarken düşünmeyi ne zaman öğreneceksin? Kerim'in dilinin ayarı olmadığı gibi seninde öfkenin ayarı yok."

    Tolga kendince haklı olabilirdi. Belki bu zamanda doğmuş olsaydım onu haklı bulabilirdim. Ama geleceği bilmenin acısı vardı yüreğimde.

" Sen de mi başkan?"

" Evet ben de Tolga . Bu sefer aşırıya kaçtın. Kerim'in bizim için yaptıklarını ne çabuk unuttun. Haddini bil ne demek? Yakışmadı kardeşim yakışmadı."

     Başkanın sözleri konuşmaya noktayı koymuştu. Bu nokta ile birlikte bulunduğumuz koridoru yeniden sessizlik zapt etti. Sessizliğin içinde Devin'in kırık sesi ile can bulan şiir babamın en sevdiği şarkının sözleriydi. Gözlerimi kapatıp Çeşme'deki evimizi ve mangalı yakarken bu şarkıyı mırıldanan babamı hayal ettim. O zamanki sesime yakışmasa da şimdi özgürce söyleyebilirdim.

"Başın öne eğilmesin                                      
Aldırma gönül aldırma                              

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE (BOYXBOY)( TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin