24. BÖLÜM (PART-3)

743 90 149
                                    

(Media: Bölüm şarkımız :)) )

Önyargı nedir? İnsanlarda nasıl yer edinir? Neden önyargılı oluruz? Bu sorulara cevap ararken buluyorum şu sıra kendimi. İçten gelen bir duygu durumu olarak mı tanımlamalıyız yoksa yaşanan olaylarla ilgili bağlantı kurup onunla ilgili olup olmadığına bakarak mı? Bilmiyorum. Önceden her şeyi tek tek üşenmeden araştırıp cevaplayabilirdim bir şekilde. Ama artık bunu yapamıyorum. Öyle bir ruh haline giriyorum ki bazen, neyin nerede yapılması gerektiğini ve neyin ne zaman konuşulması gerektiğini bile karıştırırken buluyorum kendimi. Yer, zaman ve mekan karmaşık bir hal aldı benim için. Olmadık zamanda hiç olmayacak tepkiler verip çevremdeki insanları kırabiliyorum. Hiç olmayacak duygulara bürünüp kendimce tavırlar takınabiliyorum. Her ne kadar bir süre sonra farkına varıyor olsam da bir gün iş işten geçti olacak diye ödüm kopuyor. Bu yüzden kendimi dizginlemeye çalışmaya başladım her konuda. Mesela Esin ve Ege'nin eskiden sevgili olduklarını öğrenince Esin'e karşı farkında olmadan aldığım tavrı silebildim bir nebze. Ona Ege'nin eski kız arkadaşı olarak değil de insan olarak, hemcinsim olarak bakmaya başladığımdan beri aslında her şey daha da kolaylaştı benim için. 

Önyargıların insanların gördüğü, duyduğu, yaşadığı şeylerden kaynaklı olarak, karşısındaki kişileri sorgusuz sualsiz bir kalıba yerleştirmesinden kaynaklı olduğu kanısına vardım kendimce. Ayrılan bir çift yan yana bir daha asla gelemez, eğer gelirse altında mutlaka başka bir şey vardır  algısına genel olarak sahip olduğumuz için Esin'e karşı önyargılı bir tavır takınmıştım. Ben her ne kadar bunu aşmış olsam da Esin'i bakışlarıyla döven Nisa için bu durum pek de aşılmış gibi durmuyordu.

Nisa her ne kadar psikolog kimliğine sahip olsa da insani duyguları ve dürtüleri olan birisiydi, herkes gibi. Konu sevdikleri olunca hepimize karşı bir kalkan görevi üstleniyordu. Esin'e karşı olan öfkesi kişisel bir durumdan kaynaklı değildi. Bunu Esin dışında hepimiz biliyorduk. Ancak hiç böyle bir durumla karşılaşmayan kişiler için fazla abartı görünebilirdi. 

Esin ve Ege kapı girişinde dikilmeye devam ederken odada  sadece soluk alış verişlerin varla yok arasında bir sesi vardı. Kısacası ölüm sessizliği hakimdi diyebilirim.  Esin'i görünce kıvrılan dudaklarım şimdi yerini endişeye bırakmıştı. Çünkü Nisa her an Esin'in saçlarına yapışacak gibi duruyordu. Endişeli bakışlarımı Nisa'dan çekip Berna Esin'e çevirdim. Önünde birleştirdiği elleriyle sıkıntıyla oynuyor, odada kimseyle göz teması kurmadan kaçamak bakışlar atıyordu. Burada kendi isteğiyle olup olmadığını pek anlayamamıştım.  Ege gelsin diye zorlamış olabilir miydi? Bu pek mümkün değil gibiydi. Çünkü Ege tüm gece bizimleydi ve Esin konusunu açtırmamıştı bile. Biz fark etmeden mesaj atıp konuştular ise eğer orasını bilemeyeceğim.

"Kapı eşiğinde niye dikiliyorsunuz öyle? Yabancı yerdesiniz sanki. Hoş geldin Esin. Keşke daha erken gelseydin de beraber otururduk. Tek başına kalmanı istemezdik." 

Özge'nin ılımlı ve sakin bir ses tonuyla ortamdaki sessizliği dağıtmasına minnetle gülümseyip gözlerimle teşekkür ettim. Her zaman güzel yaklaşımların güzel sonuçlar getireceğine inanırdım.

"Hoş geldin Esin. Ege? Kardeşim kapıda daha ne kadar dikilmeye devam edeceksiniz? İsterseniz oraya verelim sandalye."

Ortamı yumuşatmak için alaylı bir şekilde konuşan Gürkan'a da gülümsedim. Bana Ege için bağırdığı an hiç aklımdan çıkmıyor olsa da o yine de harika bir arkadaştı. Ve harika bir baba olacaktı. Tıpkı biricik arkadaşım Özge'nin çok iyi bir anne olacağı gibi. 

KESİŞEN YOLLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin