24. BÖLÜM (PART-2)

705 83 59
                                    

Ege sayesinde kapana sıkışan Batu'ya baktım. Ege'nin bir şey yapmayacağını düşündüğüm için sesimi pek fazla çıkarmıyordum. Ancak çıkarmalıymışım gibi bir ortam vardı artık. Batu'nun, Ege'nin son kurduğu cümleyle birlikte sararan yüzü beni de endişelendirmişti.

"Ege?" dedim dayanamayarak. Sesim yorgun ve çatallı çıkmıştı. Üstelik endişem de sesime yansımış durumdaydı.

Ege ona seslenmeme bir tepki vermemiş, gözünü Batu'dan bir kez olsun ayırmamıştı. Onun bu halinden artık korkuyor, Batu için ise daha fazla endişe duyuyordum. Olduğum yerde huzursuzca kımıldandım. Varlığını bir süredir hissetmediğim ağrı gün yüzüne çıktı. Sanki karnıma kör bir bıçağı tekrar tekrar sokup çıkartıyorlardı. Canım fazlasıyla yanıyordu. Gözlerimi kapatıp acıdan dudaklarımı dişledim. Fakat ne kadar kendimi sıksam da istemsiz olarak ağzımdan küçük bir inilti kaçtı. Dudağımda hissettiğim demir tadı midemi bulandırırken kusmamak için kendime telkinlerde bulunuyordum. Bu bünye bir rezillik daha kaldıracak güçte değildi şuanda.

Sesimi duyan Ege ani bir hareketle Batu'yu bırakıp yanıma koştu ve yüzüme bakmadan yere çöktü.

"Canın mı yanıyor?.."

Net bir şekilde kurduğu sadece bu cümleyi anlayabilmiştim. Çünkü bir yandan kendi kendine anlamadığım bir şeyler mırıldanıyor bir yandan da hasar kontrolü yapıyordu. Çatılan kaşları, sık ve uzun olan kirpikleri, seğiren çenesi ve titreyen dudaklarında gezdi gözlerim. Öyle güzel bir yüzü vardı ki insanın dönüp tekrar tekrar bakası geliyordu. Buram buram huzur kokması da cabasıydı. Onun kendine has olan kokusunu tanımlayacak, içeriğini bulacak hiçbir şey bilmiyordum. Ancak onun kokusu artık bana yağmur sonrası oluşan toprağın kokusunu , yeni bir kitabın kokusunu hatırlatmaya başlamıştı. Öyle sakinleştirici, öyle huzur dolu.

Gözlerimi Ege'nin yüzünden bir an olsun alamıyordum.  Sanki büyülenmiş gibiydim. Ona baktıkça Nisa'nın Ege'yi gördüğü ilk zamanda söylediği şey aklıma geliyordu sürekli. "Kızım neden daha önce söylemedin bu kadar yakışıklı bir çocuğa rezil olduğunu? Psikolojik destek verirdim ben sana. Ücret de almazdım üstelik." 

O zamanlar Nisa'nın fazlasıyla Ege'yi abarttığını düşünüyordum. Ama hayır. Ortada abartı olan hiçbir şey yoktu. O gerçekten de yakışıklıydı. Neden bunu o zamanlar değil de şimdi düşünür olmuştum bilmiyorum. Oysa herkes tarafından bariz bir şekilde bilinen bir gerçekti. Ah! Herkes tarafından... Onun sosyal medya hesabında ne kadar kız takipçisi olduğunu her seferinde unutuyordum. Benim dışımda onu bilen, tanıyan ne de çok insan vardı. Açık açık evlilik teklifi edenleri de atlamamam lazım. Peki ya sayısını bilmediğim fan sayfaları? Düşündükçe moralim bozuluyor, yüzüm düşüyordu. Seveninin olması her ne kadar güzel bir şey olsa da, benim gördüklerimi onların da gördüğünü düşünmek...

Nasıl bunca zaman kör olmuştum , anlayamıyordum. Oysa bu hayatta insanın en çok kendisini anlaması gerekmez miydi? Ben en çok kendime tıkamıştım kulaklarımı. Başkaları için ses olurken en çok kendim için susmuştum. Şimdi ise en olmadık bir zamanda bununla yüzleşiyordum.

"Asya! Sana diyorum...Beni duyuyor musun?"

Ege'nin endişeli çıkan sesiyle irkilip kendime geldim. Onu süzdüğümü anlamış mıydı acaba?

O güzel kahverengi gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu derin derin. O derinlikte kaybolduğumu hissediyordum tüm ruhumla. Şuan odada sanki sadece o ve ben vardık. Batu yoktu. Ses yoktu. Akrep yelkovanı kovalamayı bırakmış, zaman ilerlemez olmuştu. 

"İyi misin?"

Kendini toparlayan ilk Ege oldu. Sesinden akan merhamet içimi ısıtırken, başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım sessizce. Kısa bir süreliğine başını yere doğru eğip şükürler olsun diyerek mırıldandığını işittim. Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki, ben bile güçlükle duymuştum. 

KESİŞEN YOLLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin