25. BÖLÜM

751 93 226
                                    


(Media: Bölüm Şarkısı) NOT: Okurken dinleyemezseniz bölüm bitiminde mutlaka dinleyin.

.

Sorduğum sorunun ardından Ege'nin derin bakışlarına maruz kalmamak için, utançla dudaklarımı ısırıp başımı önüme doğru eğdim. Bir nevi kaçma girişiminde bulunuyordum kendimce. Utançtan vücudum alev alev yanıyordu. Sanki birisi gelmiş ve başımdan aşağı kaynar suları dökmüştü.  

Hangi cesaretle böyle bir soru sormuştum bilmiyorum. Soracak cesareti bulmuşken keşke arkasında duracak kadar kendime güvenebilseydim diye ister istemez içime içime kendime söylendim.  Bu zamana kadar hiçbir erkeğe böyle bir teklifte bulunmamış, hatta tanımadığım bir erkeğe selam dahi vermemiştim. Ama şimdi neyin değiştiğini bilmeden Ege'ye böyle bir teklifte bulunmuştum. 

Terlemiş ama bir o kadar da buz tutmuş olan ellerimi birbirine kavuşturup sıkıntıyla oynamaya başladım. Utanıyor olmam, sorduğum sorudan dolayı pişman olduğum için değildi. Vereceği cevabı kestiremiyor olmamdan ve reddedilme endişemden kaynaklıydı. Sürekli rezil olan bir yapıya sahip olduğum için bir kez daha Ege'ye karşı rezil olmak istemiyordum. Beni düşündüğüm gibi görmeyeceğini bilsem de, onun gözünde basit kadın imajı çizeceğim diye ödüm kopuyordu. Üstelik ben de yeni yer edinmiş olan bu korku ve endişenin ne anlama geldiğini bile  bilmiyordum. 

Sessizliğini koruyan Ege'nin bakışlarını üzerimde hissedince kendimi, sırtımı yasladığım yatak başlığından hafifçe yatağa doğru  kaydırdım. Biraz daha sessiz kalmaya devam ederse yatağın içinde kaybolacaktım. Neyse ki daha fazla bekleyip bana eziyet çektirmeden düz bir ifadeyle konuşmaya başladı.

"Anlamadım."

Tek kelimeden oluşan bu cümle içimden sinirle kahkaha atmama neden oldu. Anlamazdı tabi! Nasıl anlasın? Bu zamana kadar ondan kaçan,  ortamlarda bir araya gelip uzaktan uzağa vakit geçirdiği ben, ona bir teklifte bulunmuştum. Üstelik bir tarafın tüm cevapları bildiği halde. 

Oturduğu sandalyenin tıkırtısı odadaki sessizliği bölünce endişeli bir şekilde başımı hızla kaldırıp Ege'ye çevirdim. Derin okyanus gibi  kahverenginin en güzel tonu olan gözleriyle gözlerim kesişince, yutkunma gereksinimi duydum. Denizin, okyanusun rengi sadece mavi değildi artık. Kahverengiydi. Ege'nin kahveleri. Onun gözlerine baktıkça mavi olmayan bir okyanusta kayboluyordum adeta. Mavinin ve yeşilin hep huzur verdiğini söylerlerdi insanlar. Görselerdi eğer bu bir çift kahverengiyi, hiç maviyi hatırlar mıydılar acaba? 

Gitmesinden deli gibi endişe ediyor,  onunla sohbet edip hakkında bilgi almak için can atıyordum içten içe. Ama gözlerinin etkisinden bir türlü kurtulup bir kelime dahi söyleyemiyordum. Ege, tepkisiz ve dalgın ifademe kaşlarını çattı ve yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Huzuru anımsatan kokusu ciğerlerimi kaplayınca Ege'ye belli etmeden titrek bir nefes çektim içime. 

"Ne demek istediğini anlamadım, Asya? Biz zaten tanışıyoruz seninle. Yeniden tanışmak...Nasıl olur anlamadım gerçekten."

Konuşurken ki nefesini yüzümde hissettiğimde huylanarak başımı geriye doğru çektim. Onunla yakın mesafede olmak... Kalbimi ve iç organlarımı kötü etkiliyordu. Ege, konuşmasının ardından önüne düşmüş olan bir tutan saçı düşünceli bir şekilde düzeltti. 

"Sen tanıyorsun. Ben seni tanımıyorum ki Ege?"

Sitemle çıkan sesime kendim bile şaşırırken, Ege tek kaşını kaldırıp sorgular bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam etti. Daha sonra sıkıntıyla nefes verip kendisini geri çekti. Oturduğu sandalyede dik bir pozisyon alıp sırtını dayadı, ardından yüzüme bakmadan karşı duvara doğru konuşmaya başladı. 

KESİŞEN YOLLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin