2. SEZON 8. BÖLÜM

475 49 47
                                    

Yüzüme bazen aniden bazen de yavaşça kapanan her kapının ardından, gözlerimi dikip uzun uzun bakardım. Bu bakışlarımda kimi zaman öfke, kimi zaman hayal kırıklığı vardı. Ancak her daim olan bir şey vardı ki o da hüzündü. Ben hiç o kapıları sertçe kapatabilen, ardında bıraktıklarını umursamadan giden biri olamadım. Kendim için en doğru olduğunu düşündüğüm anlarda bile bu böyle olmuştu her zaman.

Benim umuda doğru gidişlerim bile kırgınlık doluydu, hüzünlüydü. Geride kalan ailem, sevdiklerim ve onların düşünceleri, hisleri altında ezilirdim. Eziyet gibi gelmezdi hiç o anlarda. Yine de kendim için bile gidiyor olsam birilerinin benim yüzümden kırgın olmasını istemezdim. Bu yüzden de hayatta sadece bir kere kendim için o kapıyı kapatabilmiştim. Onun dışında hep bir tokat gibi umursanmadan, pervasızca kapatılmıştı kapılar. Ben ise o kapılar ardında omuzlarım düşük bir şekilde kalmıştım. Oysa farkında olabilseydim eğer yüzüme kapanan her kapının, günün birinde bambaşka güzelliklere açılacağını hiç üzülür müydüm zamanında? Hiç söylenir miydim halime?

Ben Asya. Hayattan, sevmekten, sevilmekten umudunu kestiği anda bir çift kahverengi gözün derinliklerinde kaybolan bir kızım. Ayazda kalmış hissederken, yıllardır benim için atan sıcak bir kalbin ısısında bir kar tanesi gibi eriyen, o kalbe kalbini vermiş biriyim.

Ben Asya. Geç de olsa yüzüme kapanan her kapının sonunun güzelliklere açılacağına artık inanıyorum. Sanırım yaşam işte tam bu inandığım noktada...

****

Önümde bitirmiş olduğum tabağa memnuniyetle bakıp gülümsedim. Ege'ye inat olsun diye her ne kadar tokum desem de fazlasıyla açtım ve bunu Ege'den önce hızlı yiyerek belli etmiştim. Bu Ege ile olan ilk akşam yemeğimizdi. Normalde heyecanlı olup, kendimi biraz sakinleştirip yavaşlatmam gerekiyordu. Ancak hiç de öyle olmamıştı. O sanki yıllardır hayatımdaydı ve biz ilk defa yemeğe çıkmamış gibi hissediyordum. Bunun nedenini tam olarak bilmiyordum fakat aramızdaki samimiyete dayandığı konusunda düşüncelerim vardı.

"Çok aç değildi sanki birileri?"

Ege'nin boş olan tabağımı gülümseyerek gözleriyle işaret etmesinin ardından önce kendi tabağıma sonra da onun hala dolu olan tabağına kısa bir bakış attım.

"Ben aç değildim zaten."

Tabağından bir parça alıp ağzına atarken başını sallıyordu kendince gülerek.

"Ne?" Dedim sitemle.

"Niye gülüyorsun ya!"

Tebessüm eden dudakları giderek yayıldı.

"Inat etmekten asla geri durmuyorsun."

"Çünkü haklıyım." Diyerek direttim. Oysa külliyen yalandı ve Ege'nin inanmadığı da bariz ortadaydı. Neye diretiyorsam?

Ege alayla "Elbette haklısın" dedi.

"Bari söylediğine inan ya. Ayıp ayıp." Diyerek arkama yaslandım.

Elindeki çatalı boş tabağının üzerine bıraktı. Sağında duran peçetelikten bir peçete alıp kibarca elini ve ağzını temizledi. Daha sonra benim gibi arkasına yaslandı. Yüzünde yine ilk zamanlardaki gibi derin ve ifadesiz bir hal vardı. Böyle olduğu zamanlarda onu çözmekte  zorlanıyordum.

"Bakma böyle."

Az önce sitemli ve biraz yüksek çıkan sesim uysal bir kedi gibi sessizleşmişti.

Ege tek kaşını kaldırıp;  "Neden?" Diye sordu.

Tam ağzımı açıp bir şey diyeceğim sırada "Yoksa etkileniyor musun?" Diyerek araya girdi.  Karşısında nutkum tutulmuş bir halde oturduğuma göre cevabı belliydi.

KESİŞEN YOLLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin