28. BÖLÜM

672 76 137
                                    

Vicdanım mıydı onu şuanda yanımda tutan şey yoksa kalbimin sesi mi, bilmiyorum. İnsan zaten bu iki şey arasında ömrünü geçirmez miydi? 

 Ben onun arabasının içinde ısınıp ilerlerken onun yağmur altında olmasına gönlüm razı gelmemiş dönüp almıştım arabaya. İki dakikalık zaman kaybında bile sırılsıklam olmuştu. Gürkan'ı beklesemesine müsaade etseydim eğer hasta olup sabahı hastanede kendisini bulma olasılığı fazlasıyla yüksek olacaktı.  Bir an kendimi onu hasta bir şekilde hayal ederken buldum. Alnında boncuk boncuk terler... Öylece yatakta yatıyor... Gözümde canlanan gereksiz sahneyle  bakışlarımı önümdeki yoldan çekip sağımdaki cama yönelttim. Zihnimden silmek adına başımı iki yana salladım.  Onun hasta olmasını istemiyordum. Bunu kendimi düşünerek sebep olacağım için değil, onun hissedeceği annesinin eksikliğinden kaynaklı istemiyordum. Her ne kadar Ali hocanın yalnız bırakmayacağını bilsem de, bir annenin yerini tutamazdı. Ve çocuklar kaç yaşına gelirse gelsin her zaman anneye muhtaç olmaya devam edeceklerdi, bunu biliyor ve hissediyordum. 

Radyodan çalan kısık sesli Yaprak Çamlıca'ya ait Sakla Kalbini adlı şarkı, cama çarpan yağmur damlalarının sesini ezip geziyor; içimde bir yerlere dokunuyordu. Üzerimde hissettiğim bakışlar da, sürücü koltuğunda oturan Ege'nin içindeki yarasını daha da ortaya çıkarır gibiydi. Ne diyordu şarkıda; 

Kapalı perdelerin, 

 Işık girmez kalbine

 Mucize gibi sanki sevmelerin 

 Binlerce adım atsam 

 Varamam ki yanına 

 Aşılmaz önündeki engellerin

Perdelerimin kapalı olması, kalbime ışık girmeyeceğinin göstergesi değildi. Aşılmayacak engellerim yoktu. Engellerim yoktu hatta. Sadece yanlış zaman, yanlış adımlardı bana varamıyor olması. İçimdeki sıkıntıyla derin bir nefes alıp Ege'ye çevirdim başımı. Tanımlayamadığım bir ifadeyle yola bakıyor, arada aynaları kontrol ediyordu. Onu almak için geri döndüğümde sürücü koltuğuna geçmesini söylemiştim. Neticede araba onundu. Kendi kendimi eve bırakmam mantıksızdı. 

"Yakışıklıyım biliyorum."

Başını bana doğru çevirip hafif tebessüm edip göz kırptı. Daha sonra tekrar bakışlarını yola çevirip direksiyonu evimin bulunduğu caddeye doğru kırdı. Sessiz bir şekilde baktım yüzüne. Haklıydı. Fazlasıyla yakışıklıydı ve bunun da fazlasıyla farkındaydı, herkes gibi. İçime dolan garip hisle kollarımı göğsümde birleştirip önüme döndüm. Yanlış zamanda çıkmıştı karşıma. Belki farklı bir yerde, farklı bir zaman diliminde karşılaşsaydık her şey çok farklı olabilirdi. 

"Sessizliğini 'tabi Egeciğim, sen çok yakışıklısın' olarak kabul ediyorum."

Sesini inceltip taklidimi yapmaya çalışmasıyla şaşkın bakışlarımı ona doğru çevirdim. Alay ediyordu benimle. Olmayacak zamanda. Ona bu kadar sinirliyken üstelik. Gamzelerini belli ederek gülmesine şaşkınlığımı bir kenara bırakarak sinirle konuştum. 

"Öyle bir şey demedim ben Ege. Sessizliğimden böyle anlamlar çıkarıyor olman çok saçma."

"Saçma?" dedi bakışını dikiz aynasından çekip. Kaşları çatılmıştı.

"Hadi ama Asya. İnkar edecek olsan on kere karşı çıkardın? Seni biliyorum."

"Senin beni bildiğin falan yok tamam mı? Sürekli şunu söyleyip durma bana!"

Ellerini direksiyondan çekip havaya kaldırdı. 

"Haklısın, bilmiyorum. Bilmeme de müsaade etmiyorsun ki!"

KESİŞEN YOLLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin