Ben yine dayanamadım ve yeni bölümle birlikte geldim arkadaşlar. :)) Buraya bırakıyorum belki okuyan kişiler çıkar.
Keyifli Okumalar. :))
"Gözlerinde en derin denizleri gördüğüm denizim, huzuruyla sonsuzluğa erdiğim gökyüzüm, Zeynep'im. Hayal edemeyeceğim kadar güzelsin, hayalini kuracak kadar güzel olup, hayal olmasından korkacak kadarda gerçeksin."
"Gözlerine ilk bakanın ve buzdan kristallerin arkasını gören biri olarak gerçeğim. Ben gerçekten tutuldum Kerem. Dilim lal oldu. Kelimeler tükendi, cümleler anlamlarını yitirdi resmen. Gerçekten bu kadarını beklemiyordum. "
"Dillerin sadece bana lal olsun, gözlerin sadece beni görsün, kalbin sadece benim için atsın. Ömrüm boyunca sessiz sessiz severim yemin ederim. Bunlar hiçbir şey. Sadece mutlu musun onu duyayım yeter."
"Mutlu musun ne demek Kerem. Ayaklarım yere basmıyor, uçuyorum. Seninle her gün bir önceki günden biraz daha mutlu oluyorum. Birlikte mutluluğun boyutlarını yaşıyorum. Her duyguyu biraz daha derinde, biraz daha dorukta hissederek yaşıyorum. Nasıl mutlu olmam."
"Seni çok seviyorum güzelim. Tahmin edemeyeceğin kadar. Gidelim mi?"
"Bende seni seviyorum. Gidelim madem."
Kerem elini belime yerleştirirken vücudumdan hafif bir ürperti geçiyor. Ama hızla toparlıyorum kendimi. Merdivenlerden dikkatlice inerken Kerem'in takımı gözümden kaçmıyor. Bu elbise ve onun mezuniyette giydiği takım herkes tarafından beğenilmişti. Kızların gözü Keremde iken; erkeklerin gözleri de benim üzerimdeydi. Rahatsız edici olsa da benim gözüm o an sadece Kerem'i görüyordu Bundan artık eminim ki; Kerem'in de gözü benim üzerimdeymiş. Yoksa bu resim , bu elbise, kendi takımı. Bunların hepsinin tesadüf olma ihtimali bile sıfırken dikkatini çekmiş olmama seviniyorum.
Arabada geçen sessiz yolculuğun nerede sonlanacağını merak ediyorum. Gözlerimiz birbirini bulduğunda; aşkla, mutlulukla birbirimizi süzüyoruz. Her göz göze gelişimizde ki bakışımızda; liseli ergen kızlar gibi konuşmaya çekiniyorum, üstüne üstlük utançtan kızarıyorum. Kerem'in bunu bilmesi onu dahada keyiflendiriyor. Araba durduğunda geldiğimizi anlıyorum. Kafamı hafifçe dışarı çeviriyorum. Burası olacağını az çok tahmin etmiştim ama yinede tam kestiremiyordum. Çığlık atıp Kerem'e sarılmak istesem de bu hissi bastırıyorum. Arbadan inen Kerem'in arkasından iniyorum. Aramızdaki mesafeyi kapatıp ellerimi tutuyor.
Her şey hayal olmayacak kadar güzel, muhteşem! Burayı aklımdan kazıyıp atmam imkansızdı. Şimdi ise imkansızlığını bir kez daha kanıtladı, burası. Mezuniyetimizin yapıldığı mekan. Kerem'in kendini sakladığı mekanı. Artık ne kendini saklıyor, nede mekanı. Depo gibi görünen mekana ulaşabilmek için merdivenlere ilerliyoruz. Merdivenlerin demirleri balonlarla bağlı. Balonlar ise kırmızı ve beyaz. Her basamakta Kerem'in bir cümlesiyle karşılaşıyorum.
"Çocukluğumsun."
"Geleceğimsin."
"Ömrümün geri kalanısın."
"Kalbimin sahibisin."
"Doğacak olan çocuklarımızın Annesisin."
Daha niceleri...
Mutluluktan ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı şaşırıyorum. Kerem ise bunlara verdiğim tepkilere bakıyor. Ben beğendikçe, mutlu oldukça içinden derin bir oh çekiyor. Ellerim balonlara gidiyor. Kırmızı olanın birini çözüyorum. İpini elime alıp Kerem'in yanına gidiyorum. Göğsüne yaslanıp gözlerimi kapatıyorum. İçimden 'Hep böyle mutlu olalım' diye geçirip balonu serbest bırakıyorum. Parmak ucumda yükselip yanağını öpüyorum. Gülümseyerek elimi tutuyor. Mekana girecekken girişteki yazı dikkatimi çekiyor. Beyaz ve oldukça parlayan yazılarla 'ELLERİNİ TUTUYORUM AŞKIN' yazıyor. Yüzümdeki gülümseme kat ve kat artarken artık ağlamak istemiyorum. Ellerimizi daha sıkı tutuyorum. Keremle biraz daha ilerleyince içeri gidiyoruz.