Merhaba pıtırcıklar. :) Evet bölüm gümümüz ve ben yine saati çok geciktirmeden atayım dedim. Benden sürekli üzüntülü sahneler yazıyorum diye mutlu kareler istediniz. Bende sizi kıramayıp kaç bölümdür mutlu sahneler yazıyorum ama vote sayısı dahada düştü. Bilmiyorum sorun kimde. Nasıl çözüm bulacağım onuda bilmiyorum. Hiç yardımcı olmuyorsunuz. Beğenmediğiniz için mi az bu oran? Yorumlarda hiçbir şey yazmıyorsunuz - istisna kişiler var onlar hariç- beğenip beğenmediğinize dair. Ben hem okul hem burayı bu kadar iyi götürürken emeğimin karşılığını alamamak gerçekten üzüyor. Neyse sizi sıkmadan bölümle baş başa bırakıyım.
Keyifli Okumalar. :))
-Kerem-
Kaç haftadır Zeynep'in doğum günü için çabalıyordum. İstediğim gibi onu mutlu edecek şekilde geçti. Uludağa gitmeden önce Ali'ye söylemiştim. O zamanlar yapacağım süprizi beğenmez belki diye tereddütlerim vardı ama şimdi içim rahat. Her şey rayında gidiyor. Sürekli dile getiriyoruz ama gerçekten çok mutluyuz. Zeynep'in gülen yüzü benim dahada mutlu olmamı sağlıyor. Zeynep'in dışarı çıkmasını istemiyordum. Bugün için en azından. Aslında Zeynep'e süpriz yapabilirim diye düşünerek odada kıyafetlerimi değiştiriyorum. Aşağı inip telefonumu ve anahtarlarımı alarak çıkıyorum.
****
-Zeynep-
Kızlarla o kadar çok dolaştık ki ayaklarımı hissetmiyorum. Serpil'in bir arkadaşına hediye almak için saatlerdir mağaza mağaza geziyoruz. İçine sinmediği için hiçbr şeyi beğenmiyor. En son artık kıyafetten baygınlık gelmişken, Serpil'in çığlığı basmasıyla arkamızı dönüyoruz. Vitrindeki mankenin başında duran şapkayı hayranlıkla süzüyor. Biz daha ne olduğunu anlamadan o gidiyor ve paket yaptırıp geliyor. Yüzünde güller açıyor. Yorgunluğumuzu atmak için biraz ilerideki kafeye oturuyoruz. Kahve siparişi verip beklemeye başlıyoruz. Serpil hala hediyesine bakıp gülerken Özge ile sohbet ediyoruz.
"Leyla oldu bizimkisi. Bedeni burda ama ruhu yok." :D
"Hediyenin sahibi baya önemli, baksana şunun haline."
"Çocuğa ayrı bir ilgisi var. Bellide." :D
Kahvelerimiz gelince konuşmamız bitiyor. Kızlar kendi aralarında konuşup kahkaha atarken aklım Keremde kalıyor. Yanımda olmayınca özlüyorum hem napıyım. Son kez mağazada dolaşıp eve gitmek için aşağı iniyoruz. İki ayrı taksi çağırıyoruz. Şuan ki bulunduğumuz semt evlerimize ters yönde. İlk taksiye Serpil ve Özge biniyorlar. Bense onun hemen arkasından gelen taksiye binecekken kolumun çekilmesiyle sarsılıyorum. Arkamı dönüp çeken kişiye bağıracakken elini ağzıma kapatıyor. Taksiciye bir şeyler söyleyip gönderirken ben olduğum yerde ağzım kapalı çaresizce bakıyorum. Elini ağzımdan çekip bileğimden tutarak sürüklemeye başlıyor. Canım yanarken tepki vermem gecikiyor. Susuyorum.
Alışveriş merkezinin otaparkına ilerliyoruz. Ağzımı açıp bağırsam belki şuanki durumdan kurtulurum ama Efenin amacını öğrenmem lazım. Bileğimden hızlıca savurup siyah jeepe doğru fırlatıyor. Kolum arabanın yan aynasına çarparken içimde tutamamdığım inlemem istemsizce firar ediyor. Canım yanıyor. Bana doğru sinirli ama emin adımlarla yürüyerek geliyor. Sinir anında Efe'nin hiçbir şeyi, hiç kimseyi görmediğini biliyorum. Hem buradan yaralanmadan kurtulmayı hemde niye böyle yaptığını anlamam gerekiyor. İyi düşünmeleyim. Dikkatli davranmalıyım.
"Beni bir mektupla kandırabileceğini falan mı sanıyorsun. Ordan bakınca aptal gibi mi görünüyorum?"
"Ben sana söyleyeceklerimin çoğunu o mektupta söyledim. Şimdi üzerinden zaman geçtikten sonra niye böyle yapıyorsun."