-Zeynep-
"Amaca giden her yol mübahtır!" Artık hayatımı bu söze adadım. Hayatımı tamamıyla anımsatan söz. Doğrularım yanlışlarım kayboldu. Araftayım! Zamanında umursanmamanın verdiği acıyı bu sefer ben değil, Kerem Bey çekiyor. Niye mutsuzum peki? Mutlu olmam gerekmez miydi?
Zaman! Ne büyük kavram. Girdabına aldığını vermeyen, girmeyenin de "hayatı, acıyı, sevmeyi bilmediği yaşam.
Şimdi ise yine uçurum kenarındayım. Bir adım atsam yerim sonsuzluğum.
Peki ya kalırsam ?
Bu acılara, annem varken kimsesizliğe, sevdiğim adamın önceleri beni görmezden gelişlerine katlanabilecek miydim? Bir ihtimal.
Peki ya gidersem?
Acılarım son bulacak ve asıl sonsuz mutluluk benim için o zaman başlayacak. Babama, beni seven tek erkeğe kavuşacağım çünkü. Babama söz vermiştim ama korkuyorum, cesaretim kayıp!
Gerçekten gitmeli miyim?
Bu dünyadan, sevdiklerimden, sevdiğim adamın benim olmasını istediğim kalbinden. Hazır mıydım sonsuzluğa ? Gitmekle kalmak arasında ki farkım be..." diyemeden Efenin beni çekmesiyle toprak olan arazide yuvarlanıyoruz. Çok küçük sıyrıklarla atlatıyoruz. Efe altta ben üstünde duruyorum. Efenin bağırmasıyla korkuyorum. Söylediklerini anlamaya çalışıyorum.
" Zeynep! Sen kafayı mı yedin. Hava alalım diye bu tepeliğe getirdim seni. Hasta mısın se-sen tutmasam atacaktın kendini. Çıldırmamak elde degil!"- hepsi Kereme olan askından. Gözü kapalı ölüme atıyordu kendini!
"Be-ben ne yaptım ki? Hık hık ö-özür dilerim. Kafamda bitirmişken vücudum benden istemsiz hareket ediyor. Allah'ım çok kötü. Efe beni götür lütfen."- ne yapıyorum ben. Beni sevmeyen annem, görmezden geldiği sevdiğim adam yüzünden canıma kıyacaktım.
"Süprizimde mahvoldu. Kim için hemde. Neyse sen iyi ol, ben yine yanında olurum. İyi misin?"
"İ-iyiyim. Gidelim buradan lütfen. Eve gitmek istiyorum sadece."- biraz daha burada durursak Kerem diye ağlayacaktım. Yapamıyorum. Sevsin istiyorum. Çok değil, azıcık sevsin yeter.
Eve gidiyoruz. Efenin ne kadar sinirlendiğini direksiyonu sıkışından anlayabiliyorum. Konuşupta daha da fazla sinirlenmesini istemiyorum. Kafam yeterince yorgundu. Düşüncelerle boğuşmak, çelişkide kalmak hem beni hem ruhumu zedeliyordu. İçimde verdiğim savaşın galibiyeti olacaktı elbette ama kendimden de bir çok şey kaybediyordum. Nasıl ki onun içinde yıkamadığı kuralları, sınırları vardı benim de yıkılması zor tabularım vardı. Ahh! Lanet olsun ki onun için yıkılmazlarım yıkılmış, olmazlarım olmuştu. Ama onun için hiçtim ya da Arkadaş!
Araba durunca kemerimi çıkarttım. Efeye teşekkür edip arabadan indim. Ne konuşacak ne de tartışacak cesaretim vardı. Apartmana girip, asansöre bindim.
Bugün bir çok şey başlangıç ve son olmuştu benim için. Toparlanma vakti ve bingo! Kapıyı actığımda kızların eve esyaları yerleştirdiklerini görüyorum. Evim degişime ugruyor. Değişiklik yapmalarında sorun olmayacağını söylemiştim.
Şuan merdivenin tepesinde perde takıyordu Sefa. Halo ise vilada ile yerleri siliyordu. Serpil ve Özge çerçeve yerleştiriyorlardı. Kızların kafalarında yemeni vardı. Şuan gözüme olduklarından daha sevimli gözüküyorlar. Tüm sıkıntılarımı kapının dışında bırakarak içeri giriyorum. Yüzümde aptal bir sırıtış. Çok şekerler ama. Beni farketmediler ve pür dikkat hepsi islerini yapıyor. Kapının girişine yaslanıp söylenişlerini izliyorum büyük bir keyifle.