BÖLÜM 42 | PUZZLE

153 31 24
                                    

Yorumlarınızı ve şayet beğendiyseniz yıldızınızı unutmayın, olur mu :)☆

Sağ çaprazımda kalan Kato'yu analiz etmem için birkaç saniye yeterliydi benim için. Kolay okunabilir bir çehresi ve hesaplanabilir davranışları vardı. Bu konuda Steve ya da Fatih kadar kendini gizleme tecrübesine sahip değildi ki bunu da insanlardan izole bir şekilde bilgisayarla iç içe yaşam sürmesine ve yaşının gençliğine veriyordum. Çünkü az önce ablasının zoruyla geldiği yerde her ne yapıyorduysa aklı hala oradaydı, yarım kalan işinde..

Kato başını geldiği yere çeviriyor olmasa da kalın gözlük çerçevelerinin arkasında kalan çekik gözleri geriye bakma eğilimindeydi ve sürekli hareket eden gözbebekleriyle normalin biraz üzerinde aldığı sık nefesleri kaygı düzeyinin yüksek olduğunu gösteriyordu. Ayrıca bir çok defa telefon konuşmalarımı dinlemiş ve kameralardan izlemiş olsa da ilk defa karşısında gördüğü bana bakmaktan çekiniyordu. Arkasında yarım kalan ve onu kaygılandıran işi benimle mi ilgiliydi yoksa çocuğun asosyal davranış eğilimleri abartı derecede yüksek miydi onu henüz bilemediğimden hemen yargıya karar vermek istemedim.

Ama bu eşelemeyeceğim anlamına gelmiyordu. Burnum iyi koku alırdı benim..

Steve ve Fatih'in kahvaltısına çay eşlik ediyor, diğerleri kahvelerini içiyorlardı. Fatih'in önüme bıraktığı sıcak bardağı dudaklarıma götürüp Türk çayını yudumlarken "Beni Soo-hyun'la tanıştırmayacak mısınız?" dedim masadakilere hitaben. Kato gönülsüzce çatalını ablasının pişirdiği yumurta rulosuna batırdığı esnada durakladı, strese girmiş gibi görünüyordu.

Yea-seul, Vera'nın görüş alanından çıkmanın verdiği özgürlükle tek gözünü kısıp ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışırken teklifimi üzerine alınan evin sahibi Steve oldu. Boğazını temizleyip elindeki çatalla sol, iki yanında oturan Kato'yu işaret etti. "Soo-hyun Kato.. Yea-seul'ün kardeşi. Biz sıklıkla Kato diyoruz-" Steve anlatırken Fatih kulağıma doğru fısıldadı. "Korelilerin adları gerçekten çok uzun çünkü.." Steve Fatih'in yakınlığına karşı ters bir bakış atsa da sözünü yarıda kesmeden devam etti. "Kato, bu hanımefendi de Aryana Smyht. MMC'de çalışıyor" dedi annesine göstermelik olarak. Kato'nun beni tanıdığını ve hatta gerçek adımı ortaya çıkardığını bu masada Vera dışında bilmeyen yoktu. Bir diğer bilinmeyen ise benim de zaten onları tanıdığımdı.

Kato çekingen ve bir miktarda utangaç tavırlar sergileyerek gülümsememe karşılık başını hafifçe eğmişti. Tipik bir bilgisayar kurdu gibiydi. Tek istediği şeyin burada sosyalleşmek yerine ekranda gördüğü kodlarla uğraşmak olduğunu biliyordum. Onun için yemek yemek ya da uyumak yaşamak için azami sınırda tutulması gereken bir aktivite olmalıydı. Varsayımımı doğrulamak için zayıf, çelimsiz bedeni ve bu muhteşem masaya karşı ilgisizliği yeterliydi zaten. Onun yoğun ilgisi bilgisayarlara karşıydı. Steve ve diğerlerinin kocaman bir çocuğu neden yemek konusunda baskıladığının da cevabıdaydı bu.

"Çetemizin bilgisayar dehası olur aynı zamanda kendileri" diyerek Steve'e ek yaptı Fatih. Tek gülen Vera olmuştu. Espri sandığı için olmalı.. Akıllı erkekleri çekici bulurdum, tek başına yeterli değildi ama bu bilgiyi kendime saklayarak "Dahi erkekleri severim, çok seksi oluyorlar" dedim Kato'ya karşı abartı bir ilgiyle gülümseyerek.

Hala gülümseyen tek kişi Vera'ydı.

Kato sahte iltifatım üzerine küçük kırmızı bir domatese dönüp utanarak yüzünü Steve'den kaçırmaya başladı. Yanında oturan ablası adeta bir anne tavuk gibi kardeşinin omuzlarından tutmuş onu bana karşı anlamsız bir korumaya almışken Fatih'in elindeki çatal hafif bir gürültüyle tabağına düşmüştü. Steve ise her ne çiğniyorduysa boğazına durmuş olmalıydı. Tıkanmış gibi tok ve kesik kesik öksürükler çıkarırken gösterdikleri komik tepkilere kahkahayı basmamak için baskılıyordum kendimi. Sersemler.. oysa hiçbir şey söylememiştim henüz.

STAJYERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin